21 Kasım 2024 Perşembe
Çiğdem Toker’in yazısını mahkûm eden mahkeme kararının üç çelişkisi – Faruk Bildirici

Çiğdem Toker’in yazısını mahkûm eden mahkeme kararının üç çelişkisi – Faruk Bildirici

Çiğdem Toker’in, Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ın T3 Vakfı hakkındaki yazısını mahkûm eden mahkemenin gerekçeli kararını inceledim. Üç çelişki var: Toker ödeme/kaynak aktarımı yazmamıştı ama mahkeme öyle yazmış gibi karar verdi! Toker’in yazdığı raporun gerçek olduğunu doğrulayan Tarık Balyalı’nın ifadesi ve İBB Teftiş Kurulu raporu yok sayıldı.
Gerekçeli kararda Toker’in Sözcü’deki yazısında “Cumhurbaşkanının ailesinden kişiler bulunduğu ifadesi” olduğu vurgulandı. Zaten asıl sorun da bu. Erdoğan’ın damadı Bayraktar hakkında yazan gazeteci yanıyor. Son olarak BirGün’e haksız ve belki de medya tarihinin en yüksek tazminat cezası verildi.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı ve yerli S/İHA üreticisi Baykar Makine’nin teknik müdürü Selçuk Bayraktar, Çiğdem Toker’in yazısına çok alınmış. Halbuki “İBB’den vakıflara ‘hizmet’ raporu” başlıklı yazıda sadece Selçuk Bayraktar’ın Mütevelli Heyet Başkanı olduğu Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı’ndan (T3) bahsedilmiyordu.

    TÜRGEV, TÜGVA, Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı, Okçular Vakfı, İlim Yayma Vakfı, Önder İmam Hatipliler Derneği’nin de aralarında olduğu toplam 17 sivil toplum kuruluşunun adı veriliyordu. Tümü de siyasi iktidara yakın vakıflar, dernekler…

     Bir tek T3 Vakfı, yazıya itiraz ederek, belediyenin kendilerine “ayni veya nakdi kaynak aktarmadığını”, “kurulan merkezlerdeki harcamaların da İBB’nin kendi namına yaptığı harcamalar olduğunu” savundu. Aslında adı geçen kuruluşlardan 16’sının suskun kalması bile yazıda aktarılan bilgilerin doğruluğu yönünde önemli bir veriydi. Ancak Çiğdem Toker ve gazetesini 30 bin lira tazminata mahkûm eden Küçükçekmece 10. Asliye Hukuk Mahkemesi buna aldırmadı!

    “Ödeme ve kaynak aktarımı” yazmamıştı ama

    Mahkeme’nin gerekçeli kararında Çiğdem Toker’in Sözcü’de 28 Ocak 2019 tarihinde yayımlanan yazısından “İBB’nin vakıf, dernek, okul, okul spor salonlarına yaptığı desteğin toplam tutarı 857 milyon 592 bin 858 lira, 27 kuruş” cümlesi alıntılandı. Ardından şu hükme varıldığı açıklandı:

     “Dava kapsamından ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığınca haber sonrası yapılan açıklamalardan İBB’nin davacı vakfa böyle bir ödeme veya kaynak aktarımı yapılmadığının ortaya çıktığı…”

     Oysa Çiğdem Toker yazısında T3 Vakfı’na “ödeme veya kaynak aktarımı yapıldığını” yazmamıştı; sadece “destek”ten söz ediyordu. STK-Okul-Yurt Faaliyeti Raporu-2018” de “Vakıflara, İBB olanaklarıyla verilen hizmetlere ayrıntılı olarak yer verildiğini” vurguluyor; “İBB’nin vakıflara desteğinin” hangi kalemlere dayandığı da ayrıntılı olarak sıralanıyordu.

      Sadece Okçular Vakfı’na 4.4 Milyon lira nakit ödeme yapıldığı belirtiliyor; böylece T3 Vakfı’na nakit ödeme yapılmamış olduğunun da altı çizilmiş oluyordu. “Destek”ten kasıt da T3 Vakfı ve diğer kuruluşlarla birlikte yapılan projeler, kullanılan merkezlerin ve araçların İBB’ye toplam maliyetiydi.

  “Nakit ödeme veya kaynak aktarımı” yazılmış gibi ifade edilmesi, gerekçeli kararın birinci çelişkisi…

   Mahkeme Balyalı’nın ifadesini geçersiz saydı

    Çiğdem Toker’in İBB’nin olanaklarıyla iktidara yakın 17 STK’ya 2018 ve öncesinde verilen desteğin tutarını aktardığı yazı, İBB’de hazırlanan ancak yayımlanmayan “STK-Okul-Yurt Faaliyeti Raporu”na dayanıyordu. Çiğdem Toker, yazıyı yayımlamadan önce İBB Meclis Üyesi ve CHP Grup Sözcüsü Tarık Balyalı ile görüşerek, bu raporun varlığını doğrulattığını yazısında belirtiyordu.

    Balyalı, mahkemede tanık olarak verdiği ifadede de “Rapor üst yönetime bilgi vermek amacıyla hazırlanmış STK’lar ile ilgili bir rapordu. Meclis kararları ile rapor birbirine uyuyordu” dedi. Balyalı, “raporun gerçek olduğunu” mahkemede de dile getirmiş oldu.

    Ancak mahkemenin gerekçeli kararında Balyalı’nın bu ifadesine itibar edilmedi. Böyle bir sonuca varılmasının gerekçesi de aynen şöyle ifade edildi:

    “Davalı tanığı her ne kadar İBB CHP Belediye Meclis üyesi olduğunu ileri sürerek, davacının kaynağının kendisi olduğunu ileri sürmüşse de tanık ile davacı arasında husumetin var olduğu dosya kapsamından anlaşılmakla beyanlarına itibar edilmemiştir.”

     Garip bir ifade, garip bir gerekçe. Zira mahkemenin “ileri sürerek” dediği Tarık Balyalı’nın “İBB Meclis Üyesi” ve hatta “CHP Grup Sözcüsü” olduğu bir gerçek. Tartışmalı bir durum yok ortada. Üstelik Tarık Balyalı’nın sözlerine “husumet” gerekçesiyle itibar etmeyen Mahkeme, T3 Vakfı ile İBB arasında bir anlaşmazlık yaşanması ve aleyhte açıklamalar yapılmasına rağmen T3 Vakfı’nın Müdürü Ömer Kökçam’ın ifadelerini geçerli kabul etti!

    Tarık Balyalı’nın ifadesini geçersiz sayıp, Ömer Kökçam’ın sözlerine dayanarak karar oluşturulması da gerekçeli kararın ikinci çelişkisi…

    Mahkeme İBB Teftiş Kurulu raporunu da yok saydı

    Mahkemenin gerekçeli kararında Tarık Balyalı’nın ifadesinin yanı sıra İBB Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın 16 Eylül 2019 tarihli inceleme raporu da yok sayıldı. Oysa İBB Teftiş Kurulu’nun raporu, T3 Vakfı’na ayni ve nakdi kaynak aktarılmadığını, ödeme yapılmadığını doğrulasa da tahsisler ve hizmetler konusunda farklı bir gerçeğe işaret ediyordu.

     Teftiş Kurulu raporunda yer verilen İBB Belediye Meclisi’nin 12 Temmuz 2017 tarih ve 1070 sayılı kararında protokol gereği oluşturulacak merkezlerin tahsisi ve donatılacak İETT otobüsleriyle ilgili hükümler sıralandıktan sonra aynen şöyle deniliyordu:

    “17.9-Teknoloji Atölyeleri olarak kullanılacak Deneyap Merkezlerinde ve Çocuk Üniversitesi ve Teknoloji Kampüsündeki eğitici (İK Gideri), genel gider, sarf malzemeleri, ilk kurulan teknolojik araç gereç- ekipman inşaat ve bakım onarım ve tadilat giderlerini karşılayacaktır.

     17.10- Vakfın (T3 Vakfı) Deneyap Merkezleri’ni, Çocuk Üniversitesi ve Teknoloji Kampüsü Teknobüsleri kullanmasını sağlayacak olan protokol konusunu oluşturan işlerin T3 Vakfı tarafından kullanımına ilişkin komisyon kararı doğrultusunda Belediye Meclisinde kabul edildiği,”

   Belediye Meclisi kararı, merkezlerin kullanımının tamamen T3 Vakfı’na verildiğini ama buraların tüm harcamalarının İBB tarafından yapıldığını gösteriyordu. Ama bu merkezlerde İBB değil T3 Vakfı faaliyet yürütüyordu. İBB de T3 Vakfı’na ayni ve nakdi bir ödeme yapmamış olsa da Vakfın yürüttüğü faaliyetleri finanse ediyordu. Çiğdem Toker’ın yazdığı raporda bahsedilen de bu ödemelerdi.

     Ortaya konulan bu bilgilere rağmen Mahkeme, gerekçeli kararında İBB Teftiş Kurulu’nun raporuna hiç değinmedi; geçersiz sayma gerekçesi bile ifade edilmedi. Bunun yerine Çiğdem Toker’in yazısına dayanak aldığı İBB raporunun “yayınlanmamış olması” gerçek olmadığının kanıtı olarak gösterildi:

     “İBB’nin 2018 yılı resmi raporuna dayanılarak söz konusu haberin yapıldığını ileri sürmüş ise de İBB 2018 yılı faaliyet raporunda dava konusu habere ilişkin herhangi bir veri bulunmadığı, habere konu bağışla ilgili kağıtların herhangi bir resmi niteliğinin bulunmadığı, İBB’nin yetkilileri tarafından resmi olarak imzalanıp yayınlanan bir belge olmadığı anlaşıldığından bu savunmalara da itibar edilmemiştir.”

    İBB Teftiş Kurulu raporunu imzalı olmasına rağmen yok sayan mahkemenin, Çiğdem Toker’in yazısına dayanak aldığı raporu da imzasız ve yayınlanmadığı için belge kabul etmemesi üçüncü çelişkisi.

   Kararda “Cumhurbaşkanı ailesi” vurgusu

   Çiğdem Toker’in yazısında “Kısa adı T3 olan Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı’nın Mütevelli Heyeti Başkanı ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı ve yerli İHA üreticisi Baykar Makine’nın teknik müdürü Selçuk Bayraktar” diye yazmış olması da mahkeme tarafından aleyhte değerlendirildi.

    Yazıda “Cumhurbaşkanının ailesinden kişiler”den söz edilmiş olması, mahkemenin gerekçeli kararında T3 Vakfı’nın itibarının zedelenmesi yönünde ağırlaştırıcı bir neden olarak kabul edildi:

    “İBB’nin davacı vakfa böyle bir ödeme veya kaynak aktarımı yapılmadığının ortaya çıktığı, öyleyse davacı hakkında yapılan haberin asılsız olduğu, haberin veriliş şeklinde vurgu yapıldığı üzere vakıfta Cumhurbaşkanının ailesinden kişiler bulunduğu ifadeleri ile kamuoyunda davacı vakfın itibarının asılsız bir biçimde zedelendiği, bu şekilde davacının kişilik hakkının ihlal edildiği kabul edilmiştir.”

    Zaten bu davanın en önemli unsuru, Erdoğan’ın damadı ve T3 Vakfı mütevelli heyeti başkanı Selçuk Bayraktar tarafından açılmış olması. Son dönemde Bayraktar, eleştirel medyaya açtığı bütün davaları istisnasız kazanıyor; BirGün (Gözde Bedeloğlu) ve Yeni Çağ (Orhan Uğuroğlu) gazeteleri de yine Çiğdem Toker’in yazdığı rapordan bahseden yazılar nedeniyle tazminata mahkûm edildiler. Bayraktar, bu konudaki sözleri nedeniyle gazeteci İsmail Saymaz’a da tazminat davası açtı.

    Dokunan medya yanıyor

    Son olarak da BirGün gazetesi yine Selçuk Bayraktar’ın açtığı “TÜBİTAK, damadın vakfına çalışıyor” başlıklı haber nedeniyle açtığı davada 200 bin lira gibi rekor miktarda tazminat cezasına çarptırıldı. Kısacası, Selçuk Bayraktar’a dokunan medya yanıyor! Eleştirel haber yazanlar davalar ve erişim engellemeleriyle baskı altına alınıyor.

   Yargı kararları da birbirinin aynı, basmakalıp gerekçelerle bezeli. Selçuk Bayraktar, her seferinde bu mahkûmiyet kararlarını Çiğdem Toker’e yaptığı gibi hakaretamiz ifadelerle sosyal medyadan ilan ediyor. Üstüne üstlük bir de gazetecilik uzmanı imiş gibi “etik gazetecilik”ten bahsediyor.

    Aslında onun istediği, iktidar yanlısı gazetelerde olduğu gibi sürekli göklere çıkarılması, her yaptığına övgüler düzülmesi ve hiç eleştirilmemesi. Bir mühendis olarak bilmiyor olabilir. Gazetecinin asıl görevi eleştirmektir, görünenin arka yüzünü kamuya sergilemektir.

    Çiğdem Toker’in yazısında gazetecilik etiği açısından bir sorun yok. Gazetecilik açısından gerekli bütün kurallar titizlikle yerine getirilmiş. Sadece gazetecilik değil yasal açıdan da bir yanlış yok bu yazıda.

    Halbuki Çiğdem Toker ve Sözcü hakkındaki gerekçeli kararı inceleyince görüyorsunuz; mahkeme, yazıya dayanak alınan raporu doğrulayan bütün verileri yok saymadan, birbiriyle çelişen ifadeler kullanmadan gerekçe oluşturamamış!

     Tabii bu davalarla ilgili süreç boyunca İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da bir televizyon programında “T3 Vakfı’na para aktarılmadığını” vurgulamakla yetinip, verilen desteğin belediyeye maliyetinden ve raporun gerçek olduğundan söz etmeyerek davaları sahipsiz bıraktığının da altını çizmek gerek.