22 Kasım 2024 Cuma
Kanada’daki İslamafobi cinayeti ve medyamızdaki düşmanlaştırma – Faruk Bildirici

Kanada’daki İslamafobi cinayeti ve medyamızdaki düşmanlaştırma – Faruk Bildirici

Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, Kanada’nın Ontario eyaletinde bir minibüs şoförünün, aracını kaldırımda yürüyen Pakistanlı ailenin üzerine sürüp, dört kişiyi öldürmesinin Türkiye’deki medyaya yansımalarını değerlendirdi.

Saldırı haberlerindeki kullanılan nefret diline dikkati çeken Bildirici, Yeni Akit ve Yeni Şafak’ın söz konusu haberi sunuş biçimini örnek göstererek, “Aslında batı ülkelerinde meydana gelen saldırı haberlerinin Türkiye medyasına yansıma biçimi hep aynı. Medyanın büyük bölümünde saldırı haberi geniş verilirken, o ülkedeki insanların ve yöneticilerin saldırıya verdiği barışçı tepkilerle ilgili gelişmeler ya küçük haber olabiliyor ya da tamamen görmezden geliniyor” değerlendirmesinde bulundu.

“Kabul etmek gerekir ki, Hıristiyan dünyasında yükselen İslamofobinin karşısında İslam dünyasında da yükselen bir Batı karşıtlığı var. İki taraftaki düşmanlık birbirini besliyor, güçlendiriyor; saldırganlıklara zemin hazırlıyor” diyen Bildirici, şunları kaydetti:

“Batı ülkelerinde Müslümanlara yönelik saldırıları bütün toplumun sahiplenmediğini, hatta çoğunluğun karşı çıktığını haberlere yansıtmak bu bakımdan çok önemli. Kanada’da binlerce insanın, öldürülen Müslüman ailenin ardından gözyaşı dökmesi, protesto yürüyüşü düzenlemesi tam da Batı’nın dost yüzünün gösterilmesine vesile olabilirdi.

Biz gazetecilerin hedefi, düşmanlıkların ve çatışmaların ortadan kaldırılmasını sağlamak olmalı.  Bu da ancak “barış gazeteciliği” ile mümkün…”

YAZININ TAMAMI:

Kanada’nın Ontario eyaletinde bir minibüs şoförünün, aracını kaldırımda yürüyen Pakistanlı ailenin üzerine sürüp, dört kişiyi öldürmesi, “İslamofobik” bir saldırıydı. Nitekim polis şefi de “Kurbanların, İslam inancından dolayı bu saldırıda hedef alındığına inanıyoruz” diyerek bunu doğruladı.

      6 Haziran’da meydana gelen bu saldırıyla ilgili haberler Türkiye’ye gecikmeli yansıdı. Anadolu Ajansı’nın haberi, 9 Haziran’da gazetelerde yer aldı. Tahmin edileceği gibi “İslamofobik bir saldırı” olduğu vurgulanıyordu başlıklarda:

“Müslüman aileyi hedef aldı (Cumhuriyet), İslamofobik katliam (Akşam), “Kamyonlu terörist Müslüman aileyi katletti (Karar), “Kanada’da ırkçı terör: Müslüman aileyi araçla ezerek öldürdü (Hürriyet), “Kanada’da İslamofobik saldırı: 4 ölü (Milliyet), “Kanada’da müslümanlara terör saldırısı: Bir çocuğu ailesiz bıraktılar” (Milli Gazete), “Kanada’da İslam dünyasını yasa boğan İslamofobik terör: 4 ölü (Sabah). “Müslüman aileyi kaldırımda ezdi” (Türkiye), “Şimdi de Kanada’da haçlı terörü” (Yeni Akit), “Bu barbarlığı durdurun (Yeni Şafak)”

     Yeni Akit, “Haçlı seferi”nden söz etse de Kanada’daki hava öylesine bir düşmanlık taşımıyordu; saldırı büyük tepkiyle karşılanıyordu. Hatta saldırı, Kanada Parlamentosunun alt meclisi Avam Kamarasında da değerlendirildi. Kanada Başbakanı Justin Trudeau burada yaptığı konuşmada “Bu öldürme tesadüf değildi. Bu, topluluklarımızdan birinin kalbinde nefretle motive edilen bir terörist saldırıydı” dedi.

     Başbakan Tredeau, yaşamlarını yitirenler için düzenlenen törene de katıldı. Binlerce insanın katıldığı, insanların gözyaşları içinde birbirine sarıldığı cenaze töreniyle ilgili haberler, saldırı kadar ilgi görmedi Türkiye medyasında. Bu tören haberi, 10 Haziran günkü gazetelerde şu başlıklarla yer aldı:

    “İslamofobi ve teröre karşı birlik çağrısı” (Sabah), “Şehit müslüman aile binleri buluşturdu” (Akşam), “Müslüman aileyi anma törenine Trudeau da katıldı” (Hürriyet), “İslamofobiye karşı dimdik ayaktayız” (Karar), “Kanada’da katledilen Müslümanlara saygı” (Türkiye), “Kanada’dan İslamofobi itirafı” (Yeni Akit).

   İki gün sonra bu kez saldırıyı protesto için başta katliamın meydana geldiği Ontario eyaletine bağlı London kenti olmak üzere Kanada’nın birçek kentinde yürüyüş düzenlendi. Farklı inançlardan binlerce insanın saldırganın yakalandığı bölge yakınındaki bir camiye yürüdüğü gösteri sırasında “Nefretin burada yeri yok”, “Nefrete karşı sevgi”,  “Sevgi nefrete karşı galip gelecek” yazılı pankartlar taşındı. Bu gösterilerle ilgili haberler ise görebildiğim kadarıyla 13 Haziran günü sadece Karar ve Akşam gazetelerinde yayımlandı. Karar, fotoğraflı habere “Kanada İslamofobiye karşı ayakta”, Akşam ise “Müslüman aile için binlerce kişilik yürüyüş” başlığını koymuştu.

   Saldırı haberlerinde nefret dili

   Aslında batı ülkelerinde meydana gelen saldırı haberlerinin Türkiye medyasına yansıma biçimi hep aynı. Medyanın büyük bölümünde saldırı haberi geniş verilirken, o ülkedeki insanların ve yöneticilerin saldırıya verdiği barışçı tepkilerle ilgili gelişmeler ya küçük haber olabiliyor ya da tamamen görmezden geliniyor.

   Başta Yeni Akit olmak üzere bazı medya kuruluşları ise bu saldırılarla ilgili haberlerde nefret dilini ve Batı düşmanlığını öne çıkarıyorlar. Kanada’daki saldırıyı da “Şimdi de Kanada’da haçlı terörü” diye nefret söylemiyle haberleştiren Yeni Akit, katliama Kanada toplumunun gösterdiği tepkiyi okurlarına yansıtmadı.

   Kanada’daki saldırı haberini okurlarına duyuran ama anma törenine binlerce insanın katıldığını ve büyük protesto gösterileri düzenlendiğini haber yapmayan gazetelerden biri Yeni Şafak’tı. Bu gazete 8 Haziran’da da Katolik kilisesine ait bir okulun bahçesinde 215 çocuğun kalıntılarının bulunmasını “Kanada’da Kızılderili çocuk katliamına tepkiler sürüyor” diye haber yapmıştı.

    Yeni Şafak, batı ülkelerinde meydana gelen saldırı haberlerinde hep aynı düşmanlaştırıcı dili kullanıyor; o toplumlardaki barışçı tepkileri, İslamofobi karşıtı yaklaşımları görmezden geliyor. Radikal İslamcıların gerçekleştirdiği terör saldırılarında ise meşrulaştıran ve olayın gerçek kaynağını örtmeye yönelik bir dil kullanılıyor.

   Katledilen öğretmenin aklandığı da yazılmadı

    Bunun en somut örneği, Paris’te radikal İslamcı Çeçen bir gencin, Samuel Paty adlı tarih öğretmeninin bıçakla boğazını keserek öldürmesiydi. 16 Ekim 2020’de meydana gelen ve Fransa’yı ayağa kaldıran bu cinayet, Yeni Şafak’ta haber olamadı. Ama bu gazetede 19 Ekim’de “Olayın arkasında Fransız istihbaratı var” diye bir haber yayımlandı, ilk cümlesi aynen şöyleydi:

   “Dünya Müslüman Alimler Birliği Genel Sekreteri Ali Muhyiddin el-Karadaği, Fransa’da bir tarih öğretmeninin ölü bulunmasına ilişkin soru işaretlerinin olayın Fransız istihbaratı tarafından planlandığını gösterebileceğini belirtti.”

    Dayanaksız bir varsayımla cinayetin kaynağı belirsizleştiriliyordu bu haberle.  Radikal İslamcı bir kişinin bu cinayeti işlemiş olmasının üzeri örtülüyordu. Halbuki öğretmen Samuel Paty’nin, Charlie Hebdo dergisinde yayımlanan Hz. Muhammed karikatürlerini derste öğrencilere göstererek, “Düşünce ifade özgürlüğü”nü tartıştırdığı öne sürülmüş, bu yüzden bölgedeki Müslüman cemaatin tehditlerine maruz kalmış, bu yüzden hedef haline gelmişti.

   Ama beş ay kadar sonra bu şikayeti yayan öğrenci o gün sınıfta olmadığını, yalan söylediğini itiraf etti. Samuel Paty, sınıfta böyle bir konuşma yapmamıştı!

    Katledilen öğretmenin bu suçlamadan aklandığı haberi de Yeni Şafak’ta yayımlanmadı. Türkiye’de Cumhuriyet, Birgün, NTV dışındaki medya kuruluşları da ilgi göstermedi bu gelişmeye.

    Böylece Türkiye’deki medya okur ve izleyicilerinin büyük bölümünün belleğinde öğretmen Samuel Paty, Hz. Muhammed’e hakaret eden bir kişi olarak kalmış oldu. Yalana alet olundu, Türkiye’de Batı toplumuna karşı nefret tohumlarının güçlenmesine yardımcı olundu bu habercilikle.

    Oysa Samuel Paty cinayeti, Fransa’da hükümetin Müslümanları rahatsız edecek yeni tedbirler almasına vesile olmuştu. Cinayetten sonra camilere karşı saldırılar artmış, toplumda düşmanlık dalgası yükselmişti. Bunun üstesinden gelmenin yolu, karşılıklı olarak düşmanlıkları beslemek değil, tam tersine empatinin ve dostluğun, barışın gelişmesine yönelik haberler üretmek…

      İslamofobi’yi besleyenler Batı düşmanlığı körükleyenler

    Kanada’daki katliam sonrasında oradaki tepkileri ve Müslümanların sahiplenilmesini, barışçı dalgayı Türkiye’ye yansıtmak bu bakımdan önemliydi. Her ne kadar Batı ülkelerinde Müslümanlara karşı saldırılar olsa ve hatta bu saldırılarda son yıllarda belirgin bir artış yaşansa bile toplumun büyük bölümünün bu saldırıları sahiplenmediği gösterilebilirdi. Böylece Batı’ya karşı dostluk duygularının gelişmesine katkıda bulunulabilirdi.

    Hele ki, İslam adına hareket ettiğini savunan teröristlerin o ülkelerdeki saldırılarının arttığına da tanık oluyoruz. Kabul etmek gerekir ki, Hıristiyan dünyasında yükselen İslamofobinin karşısında İslam dünyasında da yükselen bir Batı karşıtlığı var. İki taraftaki düşmanlık birbirini besliyor, güçlendiriyor; saldırganlıklara zemin hazırlıyor.

    Batı ülkelerinde Müslümanlara yönelik saldırıları bütün toplumun sahiplenmediğini, hatta çoğunluğun karşı çıktığını haberlere yansıtmak bu bakımdan çok önemli. Kanada’da binlerce insanın, öldürülen Müslüman ailenin ardından gözyaşı dökmesi, protesto yürüyüşü düzenlemesi tam da Batı’nın dost yüzünün gösterilmesine vesile olabilirdi.

    Biz gazetecilerin hedefi, düşmanlıkların ve çatışmaların ortadan kaldırılmasını sağlamak olmalı.  Bu da ancak “barış gazeteciliği” ile mümkün…