23 Kasım 2024 Cumartesi
“Türkiye KKTC’deki seçimlere müdahale etti”

“Türkiye KKTC’deki seçimlere müdahale etti”

Kuzey Kıbrıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı seçimine dair hazırlanan raporda Türkiye’nin, Cumhurbaşkanlığı ve MİT aracılığıyla seçime müdahale ettiği, Ersin Tatar’ın karşısındaki adayların tehdit edildiği öne sürüldü.

DW’den Tunca Öğreten’in haberine göre Türkiye’nin, Kuzey Kıbrıs’ta geçen yıl yapılan cumhurbaşkanlığı seçimine doğrudan müdahalede bulunduğu yönündeki iddialara ilişkin bir rapor hazırlandı. Raporda, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve Lefkoşa Büyükelçiliğinin, seçimi Ulusal Birlik Partisi (UBP) Genel Başkanı Ersin Tatar’ın kazanması için çalıştığı iddia edildi.

Rapor, Mine Yücel, Abdullah Korkmazhan, Orhan Erönen, Mine Atlı ve Derya Beyatlı’dan oluşan “Raporluyoruz Grubu” tarafından hazırlandı. Çalışmanın raportörlüğünü ise hukukçu Tacan Reynar yaptı.

Aralarında hukukçu, akademisyen, iş insanı ve aktivistlerin de yer aldığı sivil inisiyatif; siyasetçi, bürokrat ve gazetecilerden oluşan yedi tanıkla mülakatlar gerçekleştirdi.

Raporda, Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın reklam ve tanıtım ekibinin adada üç hafta geçirdiği, adaylar Mustafa Akıncı ile Serdar Denktaş’ın kendini MİT mensubu olarak tanıtan kişilerce tehdit edildiği ve adaylıktan çekilmelerinin istendiği gibi iddialar yer alıyor. Yine rapora göre Ersin Tatar’a oy vermeleri için binlerce Kuzey Kıbrıslının banka hesabına para aktarıldığı, sosyal medya trollerinin devreye sokulduğu, gazetecilerin tutuklamayla tehdit edildiği de tanıklıklarla aktarılıyor.

“Kendilerini MİT mensubu olarak tanıttılar”

18 Ekim 2020’de seçimlerin ikinci turunda oyların yüzde 51,74’ünü alarak Cumhurbaşkanı seçilen Ersin Tatar’ın karşısındaki en güçlü aday, o dönem Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Mustafa Akıncı’ydı. Akıncı’nın özel kalem müdürü olarak görev yapan Cenk Gürçağ yaşadıklarını raporda şöyle anlatıyor: “18 Eylül’de kendini MİT Dış Operasyonlar Başkanı Kemal, MİT Yunanistan ve Kıbrıs Bölüm Başkanı Ali ve MİT uzmanı Hakan olarak tanıtan kişilerce yemeğe çağrıldım. Akıncı’nın adaylıktan çekilmesinin kendisi, ailesi ve yakın çalışanları için hayırlı olacağını söylediler.”

Cumhurbaşkanı adaylarından Serdar Denktaş’ın anlatımlarına göre, raporda seçimden önceki cuma günü bazı yurttaşların banka hesaplarına Tatar’a oy vermeleri karşılığında ödeme yapıldığı, bunun için Merkez Bankası’ndan diğer bankalara talimat gönderildiği iddia ediliyor.

Denktaş ayrıca, 4 Eylül 2020’de kendini MİT mensubu olarak tanıtan kişilerle bir arkadaşının evinde görüştüğünü ve kendisine “Eğer adaylıktan çekilirseniz Türkiye ile kuramadığınız ilişkileri (Recep Tayyip Erdoğan ile) bundan sonra kurabileceksiniz” dendiğini aktarıyor. Denktaş, kendisine destek veren insanlara baskı yapıldığını, resmi plakalı araçlarca takip edildiğini de öne sürüyor.

Denktaş’a göre Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıs’a seçim çalışması için gönderdiği ekibi 27 kişiden oluşuyor. Sahada çalışanların sayısı ise 300-400 civarında.

“Lefkoşa Büyükelçiliği seçim karargâhı gibiydi”

Raporu hazırlayan grup, Kuzey Kıbrıs’ta yayın yapan Özgür Gazete’nin genel yayın yönetmeni Pınar Barut ile de konuştu. Gazeteci, AKP reklam ekibinin adaya geldiğini ve Ersin Tatar’ın reklam propagandası için çalışma yapacakları bilgisini alıyor. Tatar ile söz konusu ekibi bir otele girerken görüntüledikleri için de tehdit edildiklerini anlatıyor.

DW Türkçe’ye konuşan Pınar Barut, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “AKP reklam heyetinin adaya geldiğini ve bir otelde kaldıklarını tespit ettik. Bu ekip, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın ekibiydi ve başında Ali Genç bulunuyordu. Uzun süren, geceli gündüzlü bekleyişin ardında ekip ile dönemin bakanı Hasan Taçoy ve Tatar’ın otele giriş çıkışlarını görüntüledik ve haber yaptık. O dönem adeta seçim karargâhı gibi çalışan Lefkoşa Büyükelçiliği’nin başsavcılıktan görüş aldığını ve bizi ‘devlet sırrını ortaya çıkarmak’ suçlamasıyla tutuklatmak istediklerini öğrendik. Daha sonra bir aracı göndererek haber kaynağımızı öğrenmek istediler, bilgi vermedik. Aynı aracı ‘O zaman Türkiye’ye gittiğinde casusluk ve ajanlık suçundan tutuklanacaksın’ dedi.”

“Türkiye hep müdahildi” iddiası

DW Türkçe, raporu hazırlayanlardan iş insanı ve aktivist Orhan Erönen ile de görüştü. Kendilerini sivil, yurtsever bir inisiyatif olarak niteleyen Erönen, bu raporu hazırlamadaki gayelerini şu sözlerle anlatıyor: “Daha önce de müdahaleler olduğunu hep konuşurduk. Küçüklüğümüzden beri bildiğimiz bir şeydi bu. Ancak artık bu müdahalenin adayları, siyasetçiler, gazetecileri kendileri ve aileleriyle tehdit eder noktaya gelmesi bunun belgelenmesini şart koştu. Raporun çarpıcı sonucu da bize durumun vahametini gösterdi.”

Erönen, raporu hazırlarken görüştükleri kişilerin aynı MİT görevlilerini tarif ettiğini, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’nın 27 kişilik bir ekibinin adaya gelerek çalışma yürüttüğünü, üç hafta boyunca görüşmeler yaparak baskı kurduklarını ve nihayetinde Ersin Tatar’ın az farkla da olsa seçimi kazanmasını sağladıklarını sözlerine ekliyor.

Uzun yıllar Kıbrıs sorunu üzerine çalışmalar yürüten gazeteci Erdal Güven, DW Türkçe’ye Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’taki seçimlere müdahale ettiği iddialarını değerlendirdi. Güven, Kuzey Kıbrıs’ta seçimler başladığından bu yana Ankara’nın müdahale ettiğini, Kıbrıs’ın küçük yer olduğunu, bu müdahalenin çok dillendirilmese de herkesçe bilindiğini söylüyor. Güven, Annan Planı’nın gündemde olduğu dönemde Türkiye’nin seçimlere yine müdahale ettiğini hatta o günlerde ada solunu destekleyerek Mehmet Ali Talat’ı cumhurbaşkanı seçtirdiğini öne sürüyor.

Cumhurbaşkanlığı: Seçim, YSK onaylı

45 sayfalık rapordaki “tanıkların” iddialarını, Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’a sormak için ofisiyle iletişime geçtik. Telefonda sorularımızı yönelttiğimiz Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Dr. Berna Çelik Doğruyol, seçimlerin Kıbrıs Yüksek Seçim Kurulu’nca onaylandığını, sorularımızı Cumhurbaşkanı Tatar’a ileteceğini söyledi. Ancak Cumhurbaşkanlığı ofisinden iddialara dair başkaca yanıt alamadık.

Türkiye ile ilişkiler

Peki, raporla birlikte ortaya konan bu müdahaleler Türkiye ile Kuzey Kıbrıs arasındaki ilişkileri bundan böyle etkileyecek mi?

DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Doğu Akdeniz Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sözen’e göre, bu müdahalelerin belge ve anlatımlarla ortaya dökülmesi, adada büyük bir etki yaratmayacak: “Ama Kıbrıs Türk halkının büyük bir bölümü, sadece sol kesim değil… Hatta aralarında Kıbrıs Türk milliyetçisi olan kesimlerde de bu müdahaleler çok sıcak görülmüyor. Bir tepki olduğunu söyleyebilirim. Bu tepki daha çok seçimlerde sandığa yansıyacaktır.”

Sözen, Ankara’nın izlediği Kıbrıs politikasının uzun vadede Türkiye’nin hayrına olmayacağını görüşünü de paylaşıyor:

“Altında Türkiye’nin de imzası bulunan uluslararası anlaşmalar var. Türkiye Kıbrıs’ta garantör devlettir. Türkiye, 1960 yılında kurulan, iki toplumlu olması gereken Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğü, anayasal düzeni, güvenliği ve bağımsızlığının garantörüdür. Bir taraftan ‘Kıbrıs’ta egemen, bağımsız, ayrı bir devlet var’ diyeceksiniz, diğer taraftan da bu egemen devletin ne egemenliğine ne de yargısına, başka bir şeyine saygı göstererek müdahale edeceksiniz. Bu çok tutarsız bir durum. Uluslararası ilişkiler prensiplerine göre de iyi bir emsal teşkil etmez.”

Akıncı’dan rapor yorumu: “Eksiği var, fazlası yok”

DW Türkçe, seçimi az farkla kaybeden Mustafa Akıncı ile konuştu. Yayınlanan rapor için “Eksiği var, fazlası yok” yorumu yapan Akıncı, Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’taki seçimlere her zaman müdahale ettiğini ancak hiçbir zaman tüm kurumlarıyla bu denli müdahil olmadığını savunuyor. Akıncı, Türkiye’nin son seçimlerde Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan askeri varlığına, sivil bürokrasisinden kullandığı medyaya kadar baskı, tehdit ve menfaat ile sahada olduğunu ifade ediyor.

Akıncı’nın, Kuzey Kıbrıs ile Türkiye arasındaki ilişkilerin geleceğine dair yorumu da Prof. Dr. Sözen’in sözleriyle paralellik taşıyor. Akıncı şöyle konuşuyor: “Türkiye dünyaya, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) ayrı ve bağımsız bir devlet olması gerektiğini söylüyor. Ancak her seçimine müdahale edilen, cumhurbaşkanı dahi Türkiye tarafından belirlenen KKTC, Ankara’nın bile tanımadığı bir devlet muamelesi görüyor aslında. Dünya, bu şartlar altında KKTC’yi nasıl tanısın?”