ABD Başkanı Joe Biden’ın 1915 olaylarını “Ermeni Soykırımı” olarak tanımlamasına Türkiye sert yanıt verdi. Bu gelişmeler, son dönemde birçok nedenden dolayı zaten gergin seyreden Türk-Amerikan ilişkilerinin nasıl etkileneceği sorusunu gündeme getirdi.
Washington ve Ankara’dan gelen ilk sinyaller, Biden’ın Türk tarihi açısından son derece hassas bir konuda “soykırım” tanımlamasını yaparak ilişkilere yeni bir darbe vurduğunu ancak tarafların tamamen köprüleri atmak anlamına gelecek adımlardan kaçınacaklarını gösteriyor.
İlişkilerdeki “soykırım” gölgesine karşın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Joe Biden’ın 14 Haziran’da yapılacak NATO Zirvesi’nde yüz yüze görüşmek için şimdiden randevulaşmaları, en üst düzeyde diyaloğun devamına tarafların verdiği önemi göstermesi açısından önemli görülüyor.
Biden’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile 23 Nisan’da yaptığı ilk telefon görüşmesinde 24 Nisan Anma Mesajı’nda “soykırım” ifadesini kullanacağına ilişkin bilgi verdiği Amerikan basınına yansımıştı.
Aynı gece Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Amerikalı mevkidaşı Anthony Blinken arasında gerçekleşen telefon görüşmelerinde de konunun gündeme geldiği ancak Washington’un tavrını değiştirmeyeceği ortaya çıkmıştı.
Washington’un fikrini değiştiremeyen Ankara açısından en önemli konu, Biden’ın açıklamasında bu ifadenin nasıl kullanılacağı, ilerki süreçte Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı davaları da kapsayacak şekilde yasal herhangi bir sıkıntı yaratıp yaratmayacağı oldu.
Türkiye ve Türk halkına atıf yok
Yapılan değerlendirmelerde, son derece dikkatli yazıldığı anlaşılan metne ilişkin şu unsurlar öne çıktı:
Geçmiş yıllarda yayımlanan 24 Nisan başkanlık açıklamalarından farklı olarak Biden’ın metni 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanımlıyor ancak bu tarihi olayı Türkiye ve Türk milleti ile ilişkilendirmemeye özen gösteriyor. Metinde Türkiye veya Türk halkına ilişkin bir atıfta bulunulmuyor.
Geçmiş açıklamalarda yapılan Türkiye-Ermenistan ilişkileri referansına bu sefer yer verilmemesi, Biden’ın açıklamasını aktüel uluslararası ilişkiler boyutundan çıkarıp tarihi bir olayın yorumlanmasına indirgediği yorumlarına neden oldu. Biden’ın Ermenistan halkından çok 1915 olayları sonrasında ABD’ye gelerek yeni bir hayata başlayan Amerikalı Ermenilere sesleniyor olması da bu değerlendirmeyi kuvvetlendirdi.
Ankara açısından ikinci önemli bir unsur ise Biden’ın açıklamada “Bunu suçlamak için değil bir daha tekrarlanmaması için yapıyoruz” ifadesini kullanmış olması. ABD Başkanı’nın “soykırım” ifadesini kullanmasının Türkiye aleyhine yeni yasal sorunlar yaratabileceği, özellikle tazminat davalarını tetikleyebileceği kaydediliyordu. Amerikan yürütme sisteminin başındaki Başkan Biden’ın “suçlama yöneltmek niyetinde olmadığını” kayda geçirmesi Washington’un Türkiye’ye yönelik davalar açısından destekleyici olmayacağı mesajı olarak algılandı.
Erdoğan ve Biden, 14 Haziran’da buluşmak üzere randevulaştı
“Soykırım” açıklamasından bir gün önce gerçekleştirilen Erdoğan-Biden telefon görüşmesinde ABD Başkanı’nın niyetini ifade ettiği Amerikan basınına yansımıştı. Hatta Amerikan basınına konuşan yetkililer, iki liderin telefon görüşmesinin “gergin” geçtiğini kaydetmişlerdi. İki cumhurbaşkanının ardından Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’ın da telefonda konuştuğu açıklanmıştı.
Ankara-Washington hattında 23 Nisan’da belirginleşen gerilime rağmen hem Beyaz Saray hem de Türkiye Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamada, Erdoğan ve Biden’ın 14 Haziran’da Brüksel’de gerçekleştirilecek NATO liderler zirvesi marjında ikili bir görüşme konusunda uzlaştıklarını bildirmeleri önemli bir gelişme olarak değerlendirildi.
Tarafların mevcut sıkıntılara bir de “soykırım” gölgesinin eklenmesine karşın cumhurbaşkanları düzeyinde temas kurma niyetlerini dile getirmeleri ilişkilerin tamamen bozulmasını istemedikleri olarak değerlendirildi.
Ankara’dan henüz misilleme kararı duyurulmadı
Ankara’nın Biden’ın açıklamasına tepkisi beklendiği gibi süratli ve sert oldu. Dışişleri Bakanlığı’ndan ve diğer ilgili kurumlardan yapılan açıklamalarda, soykırım tanımlamasının hem tarihsel hem de yasal zemininin bulunmadığı, Biden’ın bu adımı “popülist” siyasi nedenlerle yaptığı vurgusu öne çıktı.
Bu tepkilerin ötesinde resmi kaynaklardan yapılan açıklamalarda, Biden’ın kararının Türk-Amerikan ilişkilerini doğrudan etkileyeceğine ilişkin bir ifadenin kullanılmamış olması ve ABD’ye dönük bir misillemeden bahsedilmemiş olması dikkat çekti. Geçmiş benzer durumlarda büyükelçinin istişareler için çağrılması, siyasi ve askeri işbirliklerinin askıya alınması gibi birçok adım Ankara tarafından atılmıştı.
Ankara’nın tepkisini ilk aşamada Biden’ın kendisine yöneltmiş olması, siyasi saiklerle yapılan bu tanımlamanın hukuki bağlayıcılığı olmadığı vurgusu da tepkilerde dile getirilen ortak unsurlar arasında.
Bu unsurlara karşın, Türkiye’nin bu adıma karşı nasıl bir siyaset izleyeceği, misilleme uygulayıp uygulamayacağına ilişkin net pozisyonunun Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanması bekleniyor. Erdoğan’ın 26 Nisan Pazartesi günü yapılması beklenen kabine toplantısının ardından yapacağı açıklamada bu konuyu geniş bir şekilde değerlendirmesi öngörülüyor.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Al Jazeera’ya yaptığı açıklamada, Biden’ın açıklamasının Türk-Amerikan ilişkilerini olumsuz etkileyeceğini ve “siyasi karşılık” verileceğini kaydetti ancak nasıl bir karşılık verileceğini detaylandırmadı.
S-400 parantezinden sonra ‘soykırım’ parantezi mi?
Türkiye ile ABD arasında en temel iki sorun başlığı, Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400 hava savunma sistemleri ile ABD’nin Kuzey Suriye’de ağırlığı YPG/PYD tarafından oluşturulan Suriye Demokratik Güçleri’ne verdiği siyasi ve askeri destek olarak görülüyor.
Ancak Çavuşoğlu ve Blinken arasında yapılan görüşmelerde, Türk-Amerikan ilişkilerinin sorunlu alanları parantez içine alıp diğer işbirliği alanlarına odaklanması anlayışı öne çıkmıştı.
Yapılan değerlendirmelerde, bu sorunlu alanlara “soykırım” tanımının da girebileceği, ABD’den bu konuda daha ileri adımlar gelmemesi durumunda Türkiye’nin bu konuyu da parantez içine alıp ABD ile ilişkisini yürütebileceği kaydediliyor. Ancak bu ilişkinin niteliksel olarak geçmiş dönemlerdeki Türk-Amerikan müttefiklik ve stratejik ortaklık ilişkisine çok da benzemeyeceği öngörülüyor.
BBCTürkçe