Anladık devlet, PKK’nın kaçırdıklarını kurtarmak için 6 yıl beklemiş! Peki gazeteciler ne yapmış? Aileler gazetecilere ulaşamamış bile. Öldürülen Semih Özbey’ın kardeşi “Yaşarken haberini yaptıramadık, ölünce kıymetli oldular’ derken haksız mı?
Devlet Bahçeli yanıltıldı mı? Bahçeli’nin, grup toplantısında açıkladığı 13 şehit arasında kaçırılan iki MİT görevlisi de vardı ama resmi açıklamalarda isimleri yok. Rehin tutulan iki MİT görevlisi hayatta mı? Bu iki insan için ne yapılıyor?
“PKK’nın elinde asker polis rehin olduğunu bilmiyordum” ya da “Onlar altı yıldır hâlâ kurtarılmamışlar mıydı?” diyen o kadar çok insana rastladım ki, anlatamam. Sosyal medya da “Bilmiyordum” diyen insanlarla dolu.
Eminim Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Gara’da düzenlediği operasyonda PKK’nın elinde rehin tuttuğu 13 asker, polis ve sivil insanı öldürmesiyle benzer bir şaşkınlığa düşen milyonlarca insan var bu ülkede.
Öyle ya, hükümet yetkilileri, bu kadar yıldır böyle bir mesele yokmuş gibi davranır, hiç açıklama yapmaz, hiçbir girişimde bulunmazsa insanlar nasıl duysun ki? O zaman geriye tek seçenek kalır, gazetelerin, televizyonların, internet sitelerinin haber yapması!
Ama tıpkı devlet yöneticileri gibi medya da ilgilenmedi PKK’nın elindeki rehinelerle. İktidar medyası ile eleştirel medyanın büyük bölümü yok saydı bu insanları. Onları kurtarmak için çaba harcayan ender insanlardan olan CHP milletvekilleri Murat Bakan ve Veli Ağbaba, PKK’nın kaçırdığı insanların aileleriyle birlikte 2 Ekim 2017 tarihinde TBMM’de ortak basın toplantısı düzenlemişti. Bu girişim bile medyada doğru düzgün haber olamamıştı.
CHP Milletvekili Murat Bakan, 2016 yılından bu yana tam altı soru önergesi vermiş TBMM’de. Sorularından sadece birine yanıt alabilmiş. MHP Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman da 10 Aralık 2015’te soru önergesi vermiş, o hiç yanıt alamamış. Medya ne bu soruları yayımlamış ne de o tek yanıtı.
Gazeteci Yeliz Koray, 14 Şubat’ta katliam haberinin duyulmasının ardından sosyal medyada “Sırtından vurulan Semih’in kardeşiyle konuştum şimdi. ‘Yaşarken haberlerini yaptıramadık, ölünce kıymetli oldular abla’ dedi. Bu da tüm basın camiasına dert olsun!” diye yazdı. Haksız değildi. Yine Yeliz Koray’ın aktardığına göre, aileler, devleti ve medyayı harekete geçirmek için çok çaba harcamış yıllar boyunca. PKK, kaçırdığı asker ve polislerin video kasetini gönderdiğinde Jandarma astsubay Semih Özbey’in 17 Eylül 2015’te kaçırılmasının üzerinden tam 105 gün geçmiş. Kardeşi Beyza, Malatya’ya gelen Tayyip Erdoğan’a ulaşmış o günlerde ama “Yapabileceğim bir şey yok, sabredin” yanıtı almış.
Ünlü yazarlara ulaşamamışlar
PKK, 7 Haziran 2018’de dokuz asker ve polis rehinenin sesli ve görüntülü mesajlarını yayımlamış; bunun hemen ardından aileler, İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan ile birlikte Diyarbakır’da bir basın toplantısı düzenleyerek, çocuklarının serbest bırakılmasını istemişti.
Beyza Özbey ve diğer ailelerin, birilerini harekete geçirmesi için ünlü gazetecilere ulaşma girişimleri de sonuç vermemiş; yıllar öyle geçip gitmiş. Bu konuya değinen ender gazetecilerden biri Sözcü yazarı Saygı Öztürk olmuş; 2019 yılında Astsubay Semih Özbey’in “Sesimizi artık birileri duysun diye yazıyorum. Devlet, biz vatandaşlarını, askerlerini ve polisini yıllardır böyle zor şartlar altında, büyük bir bilinmezliğe terk etti” dediği mektubunu köşesinde paylaşmış.
Şimdi bazı medya mensupları “Bu kadar yıldır devlet neredeydi? Neden bu insanları kurtarmak için girişimlerde bulunmadı? Neden bu kadar bekledikten sonra aniden büyük bir askeri birlikle kurtarma operasyonu yapıldı?” gibi sorular soruyorlar.
Son derece haklı sorular bunlar. Türkiye Cumhuriyeti devletinin terör örgütü PKK’nın kaçırdığı bu insanları kurtarmak için dünyayı ayağa kaldırması gerekirdi.
Gazeteciler önce kendilerine sormalı
Fakat bu ülkenin gazetecilerinin bu soruları devletten önce kendilerine sorması gerekir. Devleti yönetenler bu insanları unuttuğunda biz neden onları uyarmadık? PKK’nın kaçırdığı insanları yıllardır rehin tuttuğunu neden yazmadık, neden anlatmadık?
Gazeteciler sürekli yazsa, kaçırılan insanların durumunu gündemde tutsa bu ülkenin insanları PKK’nın kaçırdığı asker ve polisleri yıllardır rehin tuttuğunu onlar öldürüldükten sonra öğrenmemiş olurlardı. Devleti yönetenler de kamuoyu baskısı altında kalır, onları kurtarmak için çok daha doğru yöntemlerle ve zamanında girişimlerde bulunurlardı.
Aslında kaçırılan asker ve polislerle ilgili olarak toplumu bilgilendirmedeki eksiklik sadece altı yıl boyunca yaşanmadı. Cinayetlerin ardından da bilgilendirmede boşluklar oluştu. Hatırlatayım, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, 14 Şubat gecesi 02.00 sıralarında yaptığı açıklamada “13 vatandaşın naaşına ulaşıldığını” söyledi. Öldürülenlerin yıllardır rehin tutulan asker ve polisler olduğunu ise Malatya Valisi Aydın Baruş, öğleden sonra saat 12.00 sıralarında açıkladı. Halbuki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarından bir “kurtarma operasyonu” yapıldığını biliyoruz; demek ki o mağaradakilerin kaçırılan asker ve polisler olduğu da önceden biliniyor.
İki MİT görevlisi hayatta mı?
Peki Hulusi Akar, neden ilk açıklamasında naaşına ulaşılan kişilerin kaçırılan asker ve polisler olduğunu söylemedi? Sonuçta kamoyu öldürülenlerin kimliğiyle ilgili bilgiyi 10 saat kadar sonra öğrenebildi. Kaldı ki o bilgi de yetersiz ve hâlâ karanlık noktalar var.
Malatya Valisi’nin açıkladığı listede 10 isim vardı; üçünün kimlik çalışmalarının devam ettiği belirtiliyordu. Sonra medyadaki şehitlerin toprağa verilmesiyle ilgili haberlerde iki şehidin ismi de verildi. Müyesser Yıldız da Oda TV’de Arap olduğu belirtilen 13. kişinin Duhok’tan kaçırılan Cotyar Muhsin olduğunu yazdı.
Hiçbir açıklama ve haberdeki şehitler arasında PKK’nın 4 Ağustos 2017’de Süleymaniye’de kaçırdığı MİT Yurtdışı Etnik Bölücü Faaliyetler Başkanı Erhan Pekçetin ile MİT İnsan Kaynakları Yöneticisi Aydın Günel’in adı geçmiyordu.
Ama MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 16 Şubat’ta partisinin TBMM Grup toplantısında sıraladığı şehitler arasında Erhan Pekçetin ve Aydın Günel’in de adı geçti. Bahçeli’nin açıkladığı 13 şehit isminin yer aldığı listede Malatya Valisi Aydın Baruş’un açıkladığı sivil vatandaş Aydın Köse’nin adı geçmiyor ve bir yabancıdan söz edilmiyor. Oysa Aydın Köse’nin Kahta’da toprağa verildiği haberleri de yayımlandı.
Bu durumda Bahçeli’nin açıkladığı listede yanlışlıklar olması olasılığı yüksek görünüyor. İHD’nin açıklamasında da Erhan Pekçetin ve Aydın Günel’in durumuna ilişkin bir bilgi yer almıyor. Medyadaki haberlerde de rehin tutulan iki MİT görevlisinden hiç söz edilmiyor.
Kaçırılan iki MİT görevlisi de öldürülenlerin arasında mı? Yoksa onlar başka bir yerde mi tutuluyorlar? Onları kurtarmak için girişimlerde bulunuluyor mu? Bunları bilmiyoruz. Yaygın medyada bunlar da sorulmuyor, araştırılmıyor.
Tabii asıl neden, medyanın son yıllarda devleti yönetenleri denetleyemez hale gelmesi. Artık medya iktidarı denetlemiyor bu ülkede, iktidar medyayı kontrol ediyor.
Öyle olunca da iktidara dokunan hiçbir konu yazılamıyor, topluma aktarılamıyor. O zaman da gazetecilik, dinamizmini kaybediyor, olaylar karşısında refleks gösteremiyor. Ne yazık ki, sadece PKK’nın kaçırdığı asker ve polisler konusunda değil, genel bir refleks kaybı var medyada.