22 Kasım 2024 Cuma
Futbol medyası, karanlık ilişkilerin üzerine neden gidemiyor? – Faruk Bildirici yazdı

Futbol medyası, karanlık ilişkilerin üzerine neden gidemiyor? – Faruk Bildirici yazdı

Rıdvan’ın çete suçlamaları ve Sumudica’nın rüşvet iddialarını futbol medyası konuşamadı, yazamadı! Neden? Medyada köşe başlarını tutanlar bu ilişkilerin içinde mi?Menajerler ve kulüp yöneticileriyle içli dışlı olmuş, bu ilişkilerden besleniyor olabilir mi?

Kuşkusuz futbol dünyası ile futbol medyası ilişkilerindeki çarpıklık, çıkar organizasyonlarının oluşumu ve futbol menajerlerinin takımlara müdahaleleriyle ilgili iddialar ilk kez gündeme gelmiyor.

Üç yıl önce de futbol yorumcusu ve eski hakem Erman Toroğlu, “Bu Milli Takım menajerlerin Milli Takım’ı… Bu Milli Takım Ahmet Bulut’un Milli Takımı” demiş, isim vererek suçlamada bulunmuştu.

Erman Toroğlu’nun adını vererek suçladığı futbolcu menajeri Ahmet Bulut’un futbolcularından Ozan Tufan ve Cenk Gönen formsuz olmalarına, Arda Turan da Barcelona’da uzun süredir forma şansı bulamamış olmasına rağmen aday kadroya çağrılmıştı. Milli Takım kadrosunda Ahmet Bulut’un beş futbolcusu yer alıyordu. Bir diğer menajer Batur Altıparmak’ın ise altı futbolcusu. Erman Toroğlu pek de haksız görünmüyordu.

Peki ne oldu? Hiçbir şey! Ne Futbol Federasyonu ya da Milli Takım yöneticilerinden bir açıklama geldi, ne de soruşturma açıldı! Öyle kapanıp gitti.

2014 yılında da futbol yorumcusu Sergen Yalçın bir televizyon programında Ahmet Bulut’un Beşiktaş’ın transfer politikasında etkili olduğunu öne sürmüştü. Ertesi hafta aynı programda konuşan Beşiktaş’ın o zamanki başkanı Fikret Orman, iddiaları reddetmişti:

“Ahmet Bulut ve ortağı Mendes’in 17 oyuncusu vardı Beşiktaş’ta. Şu anda onların oyuncusu olarak sadece Gökhan Töre ve Cenk var, onun haricinde oyuncusu yok. Portekizliler gidince bu iki isim kaldı. Demba Ba transferinde de Ahmet Bulut sadece Chelsea ile görüşmelerde bize yardımcı oldu.”

Futbolcu menajerlerinin futbol takımlarının transfer politikaları ve kulüpler üzerinde etkili oldukları konusunda zaman zaman başka iddialar da atıldı ortaya. Ama her seferinde iddialar, suçlamalar aynı akıbete uğradı. Konuşuldu konuşuldu, ciddi biçimde üzerinde durulup incelenmeden geçti gitti.

Bütün bunlar olup biterken futbol medyası ne yaptı dersiniz? Onca internet sitesi, spor kanalları, futbol programları, gazetelerin futbol sayfalarında bu iddiaların üzerinde hemen hiç durulmadı. Gazeteciliğin işlevinin öne sürülen bu iddiaların aydınlatılması, varsa karanlık ilişkilerin ortaya çıkarılması olduğu unutulmuş gibi davranıldı.

Futbolda temiz eller operasyonu

Futbol medyası, bu ve yıllardır dile getirilen benzer suçlamaları neden görmüyor, duymuyor, üzerine gitmiyor? Bu sorunun yanıtı futbol yorumcusu Rıdvan Dilmen’in 20 Eylül’de NTV’deki “Yüzde Yüz Futbol” programında futbol dünyası ile futbol medyası arasındaki karanlık ilişkilerle ilgili iddialarında olabilir mi? Zira Rıdvan Dilmen, o programda isimler de sıralayarak çok ciddi suçlamalarda bulundu:

“Türkiye Cumhuriyeti devletinin kesinlikle ve kesinlikle temiz eller operasyonu yapması lazım. Rıdvan Dilmen, Murat Kosova dahil olmak üzere. Hakemler, temsilciler, gazeteciler kesinlikle bir GBT’den geçirilmesi lazım. Ben de dahil Maliye’nin, gazetecilere girmesi lazım.”

Futbol medyasında “çete” olduğunu, vurgun yapıldığını öne süren Dilmen, “Sizler, Türk sporunun mikrobusunuz” diyerek, Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir, Rasim Ozan Kütahyalı, Turkcell Ceo’su Kaan Terzioğlu, Bip Spor Yöneticisi İbrahim Seten, Hürriyet Spor Müdürü Mehmet Arslan ve Spor yazarı İsmail Er’e ağır suçlamalar yöneltti.

Futbol yorumcusu Ersin Düzen’in de hem Federasyon Başkanı Nihat Özdemir’in danışmanı olduğunu, hem de TRT’den maaş aldığını söyledi.

Fakat bu suçlamaları dile getirmesinin nedeni, insanların futbol dünyasındaki bu ilişkileri öğrenmesi gerektiğini düşünmesinden kaynaklanmıyordu. Serdar Tatlı’yı MHK başkanlığına seçtirdiği, ligi dizayn ettiği ve Futbol Federasyonu üzerinde etkili olduğu iddialarına sinirlenmişti, o nedenle konuşuyordu!

Ama program boyunca Cumhurbaşkanı Erdoğan’a övgüler düzerek ve program sonunda da “Recep Tayyip Erdoğan’ın yakını olmaktan, Fenerbahçeli olmaktan gurur duyarım” diyerek, siyasi iktidarla ilişkisini kabullendi. Zaten Federasyon’da istediğini yaptırdığı eleştirilerinin kaynağı da bu ilişkileriydi.

“Bip Spor haraca bağladı”

İbrahim Seten, “Yalan makinesi Rıdvan Dilmen bütün yalanlarının hesabını verecek” derken, suçlanan diğer kişiler de benzer paylaşımlarda bulundular. Futbol medyasından yine suçlamalarla ilgili ses çıkmadı, iddiaların üzerine giden olmadı.

Sadece Fatih Altaylı girdi bu konuya. Önce “Rıdvan’ın söylediklerinin yüzde 95’inin altına imzamı atarım. Söylediği her şey doğru” deyip, Ersin Düzen’in TRT’den aylık 400 bin lira kazandığını iddia etti. Bunun üzerine yeni bir kavga koptu; Ersin Düzen o kadar maaş almadığını savundu.

Fatih Altaylı’nın Habertürk’te 9 Ekim’de yayımlanan yazısı “Rıdvan niye konuştu, niye sustu” başlığını taşıyordu. Turkcell dahil bütün tarafların sustuğuna dikkat çeken Fatih Altaylı, “O zaman iş başa düştü” deyip, özetle şunları yazdı:

“Olayların merkezinde Futbol Federasyonu ve Turkcell var. Turkcell’in eski CEO’su Kaan Terzioğlu ile başlıyor her şey. Terzioğlu’nun Futbol Federasyonu yönetimine girmesi ile.

Son yıllarda her taşın altından çıkan ve Doğan Grubu ile yakınlığını da kullanarak bir tür güç elde etmiş olan Serdar Güzelaydın’la anlaşıyor Terzioğlu ve Turkcell’in içinde BİP Spor adı altında bir uygulama başlatıyor.

BİP Spor, Turkcell’de hiç kimsenin izlemediği yorumlar karşılığında spor yazar ve yöneticilerine ciddi paralar dağıtmaya başlıyor. Başlangıçta gazetecilere ek gelir gibi göründüğü için masum bir durum gibi algılanan bu durum bir süre sonra BİP Spor’u yönetenler tarafından Türk futbolu üzerinde bir tür mafya gibi davranmaya başlıyor.

Federasyon, spor kulübü yöneticileri, kulüp başkanları üzerinde ali kıran başkesen haline geliyor BİP Spor. Kulüpler bir anlamda haraca bağlanıyor.”

Fatih Altaylı’nın bu yazısı da ne Futbol Federasyonu’nu harekete geçirebildi ne de futbol medyasını. Daha önce ortalığa saçılan suçlamalar ve iddialar nasıl görmezden gelindiyse yine aynı şekilde devam etti futbol medyası…

Rüşvet isteyen menajerler

Aslında futbol dünyasından gelen kötü kokular, sadece Rıdvan Dilmen’ın programda söyledikleri ve Fatih Altaylı’nın yazdıklarıyla sınırlı kalmadı. Rıdvan Dilmen’in futbol dünyası hakkındaki vurgun ve çete iddialarını dile getirdiği programdan bir hafta kadar sonra Gaziantep Futbol Kulübü Teknik Direktörü Marius Sumudica da ciddi bir iddiayı dile getirdi:

“Transfer döneminde menajerlerin yapmış olduğu baskılar var. Güçsüz ve zayıf oyuncuları almamızı istiyorlar. Sadece para kazanmak için bu oyuncuları öneriyorlar. Ama ben buna izin vermeyeceğim.

Bir örnek vermek istiyorum. Geçen hafta bir teklif yapıldı. Bizim kulübümüz tarafından bir oyuncuya. Daha sonra Türkiye’den 2 menajer beni aradı. Menajerler bana futbolcuyu kabul etmem için 50 bin Euro teklif ettiler. Sadece yönetime iyi oyuncu olduğunu söylememi istediler. Benim için de çok kolay olurdu kabul etseydim.”

Sumudica’nın bu açıklamasının ardından Kulüp yönetimi isim açıklamasını istedi ama bu kadarla kaldı. Sonra ne Sumudica isim açıkladı ne de başka takip eden oldu bu rüşvet iddiasını. Futbol Federasyonu ise zaten bu tür iddiaların hiçbirini araştırıp, soruşturmaya gerek duymuyor. O da kurulan düzenin bir parçası.

Futbol medyası da bu rüşvet suçlamasının üzerine gidip rüşvet teklif eden menajerlerin kim olduğunu ya da böyle bir olayın gerçekten olup olmadığını araştırmadı. Hatta bir daha bu konuyu sormadılar bile.

Çünkü futbolcu menajerleri, futbol muhabir ve yazarlarının en sık başvurdukları haber kaynaklarından biri. Transfer sezonlarında çoğu doğru çıkmayan transfer haberlerini fısıldayanlar da futbolcu menajerleri.

Menajerlere ödenen milyonlar

Futbolcu menajerliği, büyük paralar kazanılan bir meslek. Türkiye Futbol Federasyonu’ndan yapılan açıklamaya göre, 2019-2020 sezonunda Süper Lig’de dokuz kulüp futbol menajerlerine toplam 5 milyon 74 bin TL, 7 milyon 355 bin Euro ve 48 bin dolar ödedi.

Üstelik gerçek rakamın bu olmadığı, menajerlere yapılan ödemelerin çoğunun kayıtlara geçmediği, futbolculara ödenen paraların içerisinde aktarıldığı da söyleniyor. Federasyon’un sadece dokuz kulübün ödemelerini açıklaması da menajerlere yapılan ödemelerin tümünün açıklanmadığı iddialarını güçlendiriyor.

Menajerler de futbol dünyasında kendileriyle ilgili olumsuz algı doğmasından rahatsız. Mesut Özil’in menajeri ve Profesyonel Futbolcu Menajerleri Birliği Başkan Yardımcısı Erkan Söğüt, bu durumun nedeni olarak kulüp yöneticilerini göstermişti:

“Kötü imajın sorumluları sektördeki eğitimsiz menajerler kadar kulüpler ve yöneticilerdir. Maalesef kendi çıkarları için kurdukları sistemde, anlaştıkları menajerleri bu çarkın ortasındaymış gibi kamuoyuna lanse ederek mesleğin itibarını düşürdüler.”

Anlaşılan menajerlerin kulüp yöneticileriyle ilişkileri de araştırmaya muhtaç bir konu. Ama futbol medyasının bu ilişkinin de üzerine gidip sorguladığı söylenemez.

Futbol medyasının ilişkileri

Peki ortaya saçılan bunca iddiaya, ipucuna, bizzat işin içinde olan kişilerin açıklamalarına rağmen futbol medyasının hemen hiçbir iddianın, suçlamanın üzerine gitmemesinin nedeni ne olabilir?

Bu durum sadece medya kuruluşlarının güç odakları karşısında zayıflamasından, siyasi iktidarın futbolu da dizayn etmeye çalışmasından ve futbol medyasının gazetecilik reflekslerinin zayıflamasından kaynaklansa en azından bazı suçlamaların, iddiaların üzerine gidilir, araştırılırdı. Ama gördüğüm kadarıyla neredeyse hiçbir karanlık olayın perde arkası yazılmıyor, aydınlatılmıyor. Gazetecilik bilinciyle hareket edilmiyor.

Kıyıda köşede az sayıdaki futbol yazarı, bu konuların peşine düşüyorsa da etkili olamıyor, yaygın medyada kendine yer bulamıyor.

Geriye başka bir neden kalıyor, futbol medyasının köşe başlarını tutmuş olanların bu ilişkilerin içerisinde olması! Bazı futbol yazar ve yöneticileri iddia edildiği gibi çıkar ortaklıkları kurmuş, menajerler ve kulüp yöneticileriyle içli dışlı ilişkiler içine girmiş, bu tür ilişkilerden besleniyor olabilirler.

Sorunun bir yanında da futbol muhabir/yazar ve yöneticilerinin, futbol takımı yöneticileriyle taraftarlık ilişkisi içine girmeleri ve siyasi ilişkilerini futbol dünyasına taşımaları yanlışı da var. Futbol medyasında “taraftar futbol muhabirliği/yazarlığı”nın hakim hale geldiği malum.

Gazeteciliğin evrensel ilkesi olan temas-mesafe kuralı 1990’ların ortalarından itibaren “taraftar muhabirlik/yazarlık” ile çiğnenmeye başlanınca böyle noktalara gelinmesi kaçınılmazdı. Arınma isteniyorsa, futbol medyası öncelikle federasyon ve kulüp yöneticileri, siyasetçiler, futbolcu menajerleri gibi haber kaynaklarıyla arasına mesafe koymalı. İçli dışlı olmaktan kaçınmalı…