26 Kasım 2024 Salı
Tunç Soyer’in bayrağı! – L. Doğan Tılıç yazdı

Tunç Soyer’in bayrağı! – L. Doğan Tılıç yazdı

BU satırlar yazılırken İstanbul’da gazeteciler “casusluk” iddiasıyla yargılanıyor, iddianame değil “niyetname” olarak tanımladıkları metindeki “suçlar”ın “nasıl olmadığını” anlatmaya çalışıyorlardı.

Dilerim bu satırlar okunurken de, bir medya korosunun “casus da casus” teraneleri eşliğinde hapsedilen gazetecilerin tümü serbest kalmış olur.

Hangi aklın önüne hangi sıfatı koyarsanız koyun, Müyesser’in veya dün mahkemeye çıkan gazetecilerin casusluğuna inanmaz!

Ancak memlekette yalanı allayıp pullayıp vıcık vıcık milliyetçilik sosuyla sunan ve insanları bunlara inandırmak için koro halinde bağıranlar durmayacak. Gazetelerinden, televizyonlarından külyutmaz zekalarıyla okyanuslara sığmaz milliyetçiliklerini harmanlayarak kendileri gibi olmayan herkesi “hain”“casus” ilan etmeye devam edecekler. Tam bunları yazarken, televizyondan kulağıma, AKP’li Mehmet Muş’un Tunç Soyer’in sözlerini “sinsi planın tezahürü” olarak değerlendiren sözleri çalınıyor.

Kaç gündür bir kısım “gazeteci”, bir kısım medyadan “ayrı devlet dedi”, “eyalet dedi” diye İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer’e saldırıyor. Kimi de, tarafsızlık perdesiyle örtmeye çalıştığı bir sinsilikle meseleyi tartıştırıp köpürtüyor.

Prof. Dr. LÜTFİ DOĞAN TILIÇ - Başkent Üniversitesi

L. Doğan Tılıç

Dün bize gazetecilik öğretenler, gazetenin milimetre karesiyle, radyo ve televizyondaki saniyelik zamanın değerini vurgular, buraların zırvalara doldurulamayacağını söylerlerdi. O günlerden bugüne, kâğıt ve zaman ne kadar ucuzladıysa, “Tunç Soyer ayrı bayrak, ayrı para, ayrı devlet istedi” zırvası üzerinde tepinen tepinene…

Bir gram akıl sahibi herkes, Soyer’in İzmir turizmiyle ilgili bir toplantıda söylediklerinden asla böyle bir sonuç çıkmayacağını anlar.

Tersine, Soyer, bu memlekette bayrağın-paranın olmayacak yere çekilebileceğinin de farkında olarak konuşmuş: “(Bir akademisyen geçmişte İzmir’in bayrağı olduğunu çıkarınca) arkadaşlar beni uyardılar. Dediler ki, ‘Senin bir eyalet kurma çaban olduğu (şeklinde) anlaşılır, sonuçta İzmir’i memleketten koparacak bir çalışma olarak algılanır.

Bizim kısım medyanın, söylenmeyeni söylenmiş gibi göstererek, hatta kast edilenin tam tersini “anlayıp” anlatarak insanları linç etme sicili epey kabarıktır. Hrant Dink de medyada böylesi bir linçin ardından katledildi.

İzmir’de kentin turistik tanıtımı için yürütülen tartışmadan ve sözgelimi gönüllü olarak yoksul çocuklara ders veren, kiraz hasadına katılan gençlere “para puan” vererek, bu puanları toplu taşıma gibi alanlarda kullandırma fikrinden, federasyon veya ayrı devlet çıkaran aklı hangi sıfatla tanımlarsanız tanımlayın, o sıfata haksızlık olur.

Einstein, “İki şey sonsuzdur, insanoğlunun aptallığı ve evren” deyip, “ikincisinden o kadar emin değilim” demiş ya… Emin olun, Soyer’in sözlerinden koparılan malum fırtına Einstein’ın emin olduğu birinciyle de açıklanamaz!

Karşımızdaki, aklın şu ya da bu hali değil, Goebbels enstitüsünde doktora yapmış bir kötülük.

Gözünü kırpmadan gazetecilere casusluğu, savunma adına yürüyen avukatlara provokatörlüğü, iktidarı eleştirenlere vatan hainliğini yakıştıran bir kötülük…

Nedense; sel Bursa’yı vurunca muazzam kurtarma faaliyetlerini, İstanbul’u vurduğunda rezaleti anlatıyorlar!

Hal böyleyken; bir de atacağı her adımı “AKP kullanır”, “provokasyon olur” diye geri geri atan, söyleyeceği sözü yutkunan bir muhalefet aklı var.

Tunç Soyer’in bayrağı” bu aklın temelsizliğini de ortaya koymuş olmalı!

Karşınızdakiler öyle kötü ki, kullanmaları ya da provoke etmeleri için bir şey yapmanıza gerek yok!

“Kullanırlar” gerekçesiyle söyleyeceklerinizi açık açık ve cesaretle söylemedikçe, yutkunduğunuzla kalırsınız!

(Birgün)