İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi’nin 10 yıllık işkence raporunda, işkence ve kötü muamelenin en çok gerçekleştiği yerlerin cezaevleri, en çok gerçekleştirenlerin ise gardiyanlar olduğu belirtildi.
DW’den Felat Bozarslan’ın haberi:
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, 2010 – 2019 yılları arasında yapılan başvuruların derlenmesi ile 10 yılı kapsayan İşkence ve Kötü Muamele Raporu’nu kamuoyuna açıkladı. Rapor, 10 yılda İHD Diyarbakır Şubesi’ne yapılan 3 bin 569 hak ihlali başvurusundan, kamu görevlilerince “fiziksel şiddet” uygulanıp yaralanmaya sebep olan eylemlere ilişkin 689 başvurunun incelenmesi ile hazırlandı.
En çok cezaevleri ve gardiyanlar şikâyet edildi
Rapora göre son 10 yılda işkence ve kötü muamele iddiasıyla yapılan 689 başvurunun 97’si kadınlardan, 592’si ise erkeklerden geldi. İşkence ve kötü muamele ile ilgili başvuruların 2017 ve 2018 yıllarında arttığı tespitine yer verilen raporda, fiziksel şiddeti yaygın kullanan kamu görevlilerinin başında 324 olayla gardiyanların geldiği belirtildi. Raporda, polislerle ilgili 280, askerlerle ilgili 71 ve korucularla ilgili 9 işkence ve kötü muamele iddiası yer aldı.
İşkence ve kötü muamele yapılan yerler arasında ilk sırada ise 335 olayla cezaevleri geliyor. Ayrıca sokakta 168, gözaltına alınırken 81, gözaltında 80, zırhlı araç içinde 24, kırsal bölgede 12, diğer kamu kurumlarında 11 ve askeriyede 9 olay yaşandığı belirtiliyor. Raporda, işkence ve kötü muamele olaylarının yüzde 45’inin gardiyanlar tarafından, yüzde 47’sinin ise cezaevlerinde yapıldığına dikkat çekiliyor.
Başvurucuların 36’sı 18 yaşından küçük
Rapora göre başvurucuların 36’sı 18 yaşından küçük, 29’u ise 50 yaşın üzerinde. Kadın başvurucular en çok 2018 ve 2019 yıllarında, 50 yaş üzerindeki kişiler ise en çok 2019 yılında kamu görevlilerinden fiziksel şiddet gördükleri şikâyetinde bulundu.
İHD yöneticisi Ezgi Sıla Demir, gardiyanlardan sonra fiziksel şiddeti en çok kullanan kamu görevlilerinin yüzde 39 ile polis, yüzde 10 ile jandarma ve yüzde 1 ile korucular olduğunu söyledi.
En çok başvuru 2016-2019 arasında
Rapora göre, 2010 yılı cezaevlerindeki şiddet içerikli başvuruların en az olduğu yıl olarak kayıtlara geçerken, 2018 yılı ise en yoğun dönem oldu. 2016-2019 yıllarında başvurularda dikkat çekici bir artış yaşandı.
Raporda bu durum, 2010-2015 yılları arasında Kürt meselesine dair çözüm girişimlerinin olması ile ilişkilendirilirken 15 Temmuz darbe girişiminin ardından hükümetin baskıcı ve aşırı güvenlikçi politikalarının, sonraki dört yıla ilişkin artış tablosunu açıklayabilecek önemli etkenler olduğu ifade edildi.
2017 yılında işkence ve kötü muamele başvurularının cezaevlerinde yoğunlaştığını belirten İHD yöneticisi Ezgi Sıla Demir, 2010-2014 yılları arasında bu başvurularda sürekli artış olduğunu, 2017 ve 2018 yıllarında ise en yüksek rakamlara ulaştığını ifade etti.
Siyasi gerekçelerle gözaltına alınanlar ve tutuklananlar
Raporda ayrıca başvuruculardan 168’inin sokakta güvenlik görevlilerince darp, kaba dayak ve fiziksel şiddete maruz kaldığı belirtildi. Gözaltına alınırken işkence ve kötü muameleye uğradığı iddiasıyla yapılan başvuruların da 2019 yılında en yüksek rakamlara ulaştığına dikkat çekildi.
Rapora göre gözaltına alınırken gerçekleştiği iddia edilen işkence ve kötü muamelenin çoğunluğu eve ilk giriş anında, kameraların olmadığı geçişlerde, zırhlı araçların ve gözaltı araçlarının içerisinde yapıldı. Failin asker olarak belirtildiği vakalara ilişkin başvuruların en çok 2017 yılında yapıldığı belirtilen raporda, 2011 ve 2015 yılında askerlerle ilgili başvuru olmadığı da not düşüldü.
Rapora göre, mağdurların büyük çoğunluğu siyasi sebeplerle gözaltına alınan veya cezaevlerinde bulunan kişilerden oluşuyor.
Kürt sorununda müzakere yapılınca işkence vakaları azalıyor
Raporda, 2017-2019 arasındaki vaka artışları, devletin Kürt meselesinin demokratik ve adil yollardan çözümü için adım atmaması, insan hakları evrensel normlarından uzaklaşması, daha fazla otoriterleşerek şiddeti caydırıcı ve terbiye edici bir araç olarak kullanma çabasına bağlanıyor.
Otoriter uygulamaların ve şiddet dilinin yoğun kullanıldığı dönemlerde işkence vakalarının arttığı ifade edilen raporda, Kürt meselesi gibi sorunlarla ilgili müzakere ve diyalog yönteminin benimsendiği, barışçıl bir dil ve üslup kullanıldığı dönemlerde bu iddiaların azaldığına dikkat çekildi.
Hendek olayları ve 15 Temmuz darbe girişiminin ardından güvenlik güçlerine verilen sınırsız yetkiler ve cezasızlık politikalarının işkence ve kötü muamele vakalarının artışını tetiklediği vurgulanan raporda, hükümetin özellikle 2016 yılından beri sürdürdüğü tutumun vakaları arttırdığı ifade edildi. Rapora göre, kullanılan şiddet dili her vakayı olağanlaştırıyor, yeni vakalara davetiye çıkarıyor ve işkenceyi hayatın normali haline getiriyor. Bu da toplumun diğer bireylerinde güvensizlik ve kaygıyı beraberinde getiriyor.
Cezasızlık politikası işkence olaylarını artıyor
İşkence faillerinin cezasız bırakıldığı ve işkenceye göz yumulduğuna dikkat çekilen raporda, işkencenin Türkiye’de farklı düşünce, ses ve dinamikler üzerinde bir yıldırma aracı olarak kullanıldığı belirtildi. Açılan davaların işkencecilerin yargı kararıyla korunması ile kapandığı ifade edilen raporda şu ifadelere yer verildi:
“Birçok dosyada takipsizlik kararı verilmiş, açılan davalarda sanıklar beraat ettirilmiştir. Ancak işkence eylemine maruz kalan mağdurlara karşı davalar açılmış ve cezalandırılmışlardır. Adli mercilerin toleranslı ve keyfi tavırları, işkence ve kötü muamele suçlarına davetiye çıkarmakta, failleri cesaretlendirmekte, mağdurların ise hak arama konusunda çekinmesine sebep olmaktadır.”
Raporun sonuç bölümünde, işkencecilere karşı açılan soruşturmaların etkin şekilde yürütülmesi, işkencede cezasızlığa son verilmesi, işkencenin artmasına neden olan söylemlerden vazgeçilmesi, gözaltı birimleri ve cezaevlerinin bağımsız heyetlerin denetimine açık hale getirilmesi, işkence mağdurlarının rehabilite edilmesi, işkence dosyalarında zamanaşımı uygulamasına son verilmesi, devletin işkence mağdurlarından özür dilemesi istendi.