Türk askerlerinin, Yunanistan ile Türkiye arasında sınır hattını oluşturan Meriç Nehri’nde bir adacığı işgal ettiğine ilişkin iddialar, Yunan hükümeti tarafından doğrulanmamasına rağmen tartışma yarattı.
Türkiye ile Yunanistan sınırını oluşturan Meriç Nehri üzerindeki bir adacığın, Türk askerleri tarafından işgal edildiğine ilişkin Yunan ve Alman basınında yer alan haberler iki ülke arasındaki sınırda yaşanan gerilimi bir kez daha gündeme getirdi.
DW’nin haberine göre, Meriç Nehri’nin Türkiye ile Yunanistan arasındaki doğal sınır hattını oluşturduğunu kimse tartışmıyor. İki tarafın da canını sıkan konu ise sınır hattının, herhangi bir insan müdahalesi olmadan da sürekli değişime uğraması. Atina Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nün Araştırma Müdürü Konstantinos Filis, Deutsche Welle’ye yaptığı açıklamada bununla ilgili olarak, “Nehir yatağı zaman içinde değişim gösteriyor. Bu, bölge için olağan bir durum. Sadece bu sebepten dolayı bile sınırda ufak tefek değişiklikler olabiliyor” diyor. Filis açıklamasında ayrıca, kendine gelen bir bilgiye göre geçtiğimiz aylarda hava şartlarına bağlı olarak Meriç Nehri’nde bir bataklık oluştuğunu ve bu bataklığın daha sonra kuruyarak yaklaşık bir hektar büyüklüğünde bir adacığa dönüştüğünü ifade ediyor. Söz konusu kara parçasının sınırın hangi tarafında kaldığını tespit etmenin zor olduğunu dile getiren siyaset bilimci Filis, Türk güvenlik güçlerinin Yunan toprağına ayak basıp basmadığını da net bir dille söyleyemeyeceğini belirtti.
Yunanistan’ın başkenti Atina’da, eski Başbakan Aleksis Tsipras liderliğindeki sol muhalefet ise, “Türkiye’nin başına buyruk ve saldırgan girişimleri” ile ilgili olarak hükümetten bir tavır beklentisi içinde. Ancak Yunan Genelkurmay’ı (GEETHA), medyada çıkan Türk askerlerinin taarruzuna dair haberlerin doğru olmadığını bildirdi. Hatta Türkiye ile ilgili konularda bugüne dek son derece sert içerikli haberler yapan sağ çizgideki Dimokratia gazetesi de konuyla ilgili haberini “Yunan toprağı işgal edildi mi?” gibi nispeten yumuşak bir başlık ile verdi.
Sembolik etkisi büyük kavga
Yunan Dışişleri’nin haftasonunda yaptığı açıklamada ise “Yunan toprakları üzerinde yabancı bir güç bulunmuyor” ifadesi kullanıldı. Pazar günü Skai televizyonuna röportaj veren Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias da, Türk askerlerinin Yunan toprağını işgal ettiği yönündeki haberleri “saçmalık” olarak nitelendirdi. Türkiye’nin Yunanistan ile olan sorunlarını devamlı askeri zemine çekmeye çalıştığını öne süren Dendias, Yunanistan’ın bu tuzağa düşmemesi gerektiğini ifade etti. Yunanistan’ın haftalık gazetelerinden To Vima ise konuyla ilgili haberinde, Türk uzmanlarla, askeri yetkililerinin Meriç Nehri’nin Ferre bölgesinde bir takım ölçümler yaptığını ve bu faaliyetlerin bir ihtimal sadece Türk toprağında gerçekleşmediğini iddia etti.
Türkiye tarafında ise olası bir gerilimden uzak durmaya yönelik bir tavır söz konusu. To Vima’ya konuşan Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Burak Özügergin, “konunun tamamen teknik bir husus olduğu ve bir sınır çatışması olarak değerlendirilemeyeceği hakkında Yunan meslektaşları ile aralarında görüş birliği olduğunu” vurguladı.
Meriç’te yaşananlar bir kez daha dikkatleri NATO müttefiği Türkiye ile Yunanistan arasında artan gerilime çekiyor. 90’lı yılların sonunda yaşanan deprem diplomasisi neredeyse unutulmuş görünüyor. Hatırlatmak gerekirse: 1999 yılının Ağustos ayında, başta Marmara Bölgesi olmak üzere Türkiye’nin batısını etkileyen ağır deprem felaketinin ardından, Yunanistan’dan çok sayıda arama kurtarma ekibi enkazların olduğu yerlere gitmişti. Kısa bir süre sonra Yunanistan’ın başkenti Atina’yı vuran depremin ardından ise bu kez Türk ekipler anında bölgeye gelerek arama, kurtarma çalışmalarına katılmıştı. Yaşanan bu karşılıklı yardımlaşma, iki ülke arasında, genç kuşaklara son derece doğal gelebilecek, görece gerilimden uzak bir dönemi de beraberinde getirmişti. Ancak en geç 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından Ege’nin üzeri yine kara bulutlarla kaplandı. Darbe teşebbüsünün hemen akabinde Yunanistan’a kaçan Türk subaylar, burada iltica talebinde bulundu. Yunan yargısı söz konusu kişilerin Türkiye’ye iadesine bugüne dek izin vermedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da bu tavrı bir hakaret olarak algılıyor.
Sığınmacı siyaseti ile yeniden alevlenen gerilim
Türkiye üzerinden Yunanistan’a geçmek isteyen sığınmacıların sayısının artması da iki ülke arasında gerilim yaratan konular arasında bulunuyor. Yunan makamları, Türkiye üzerinden gelen yasa dışı göçü engellemek amacıyla 2012 yılında Meriç hattında, 10 kilometre uzunluğunda 3 metre yüksekliğinde dikenli tel duvarı örmüştü. Geçen Şubat ayında ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sınırın başka bir tarafından Yunanistan’a geçmek isteyen sığınmacılar için kapının tek taraflı olarak açıldığını duyurmuş, bunun üzerine buradan Avrupa’ya gitmek isteyen ve Yunanistan tarafına geçen çok sayıda kişi Yunan polisinin ağır müdahalesi ile karşı karşıya kalarak Türkiye’ye dönmüştü.
Yaşanan bu gelişmenin ardından Atina hükümeti Türkiye ile olan kara sınırının daha da güçlendirileceğini açıkladı. Yunanistan bu kapsamda ilk olarak, “Ferre Kupürü” adı verilen bölgede 26 kilometre uzunluğunda bir çit inşa etmeyi planlayarak, bu planı geçtiğimiz Nisan ayında Türkiye’ye bildirdi ve çalışmaların yalnızca Yunanistan topraklarında yapılacağını taahhüt etti. Türkiye Dışişleri Bakanlığı ise 11 Mayıs’ta konuyla ilgili bir açıklama yaparak, Yunanistan’ın söz konusu planlarını protesto etti ve kara hududunun güvenliğinin ihlal edilmemesi için Türk ve Yunan uzmanların bir araya gelerek ortak çalışmada bulunması teklifini getirdi.
Siyaset Bilimci Konstantinos Filis’e göre, Erdoğan’ın binlerce sığınmacıyı Avrupa’ya gitmeleri için sınıra yönlendirmesinin ardından, geçtiğimiz Şubat ayında Pazarkule Sınır Kapısı’nda yaşanan şiddet olayları, ikili ilişkiler açısından “önemli dönüm noktalarından biri” oldu. Erdoğan’ın hesabının tutmadığını belirten Filis, “Yaşananlar Erdoğan açısından bir prestij kaybı oldu ve şimdi bu kaybı saldırgan bir tavırla, örneğin Türk Ordusu’nun kendini Meriç’te göstermesi ile telafi etmek istiyor” diyor. Peki Yunan polisi, sığınmacıların sınırı geçmek istediği sırada farklı bir tavır içinde olabilir miydi? Filis’e göre Yunan güvenlik güçlerinin, sığınmacıları geri çevirmekten başka bir seçeneği yoktu. Konstantinos Filis tezini şu sözlerle destekliyor: “Bir gecede 20 bin yabancı Yunan toprağına ayak bassa idi neler olabilirdi sanıyorsunuz? Böyle bir olay Yunanistan ve tüm Avrupa Birliği’nde korkunç bir baskı yaratırdı.”