Savaştığı düşmanı Yunanistan Cumhurbaşkanı Venizelos’un , Atatürk’ü övgü dolu sözlerle Nobel’e aday gösterdiği mektup ilk kez TELE1 ekranında Zeynel Lüle’nin sunduğu Gün Ortası programında gün yüzüne çıktı.
TELE1 programcısı gazeteci Zeynel Lüle’nin bugünkü konuğu Avrupa Parlamentosu Milletvekili Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek oldu. 19 Mayıs’ın konuşulduğu programda Niyazi Kızılyürek dönemin Yunanistan Cumhurbaşkanı Venizelos’un Mustafa Kemal Atatürk’ü övgü dolu sözlerle Nobel’e aday gösterdiği mektubu ilk kez gözler önüne serdi.
Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek açıklamasında ” Notlarım araısında şu var Venizelos Mustafa Kemal paşayı 1934 yılının ocak ayında Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdiği mektuptan biraz alıntı yapmak isterim. Bu mektubun içeriği gerçekten çok şeyi özetliyor. Venizelos bu mektubu 12 ocak 1934 tarihinde Nobel Jurisi’ne yazıyor ve Mustafa Kemal Paşa’yı Nobel Barış Ödülü’ne aday gösteriyor.
ULUSU İLERLEME FİKRİNE YÖNELTTİ
Bir kere şunu söylüyor 6 asırlık Osmanlı Devleti’nin yerine bir milli devlet kurmuştur. Tarihte nadir görülen bir şey yapmıştır. bu kadar kısa sürede bu kadar radikal değişiklikleri gerçekleştirmiştir diyor devamında da diyor ki bu büyük Reformucu Mustafa Kemal Paşa laik bir devlet kurdu ve bütün bir ulusun diyor dikkatini ilerleme fikrine yöneltti ve medeni milletler arasına katılma fikrine yöneltti.
BARIŞ ORTAMINI SAĞLADILAR
Bir yandan bunları yaparken aynı zamanda çevrede ve komşularında barış olaması için harekete geçiyor ve yakın doğuda sağlam bir barış ortamının oluşması için büyük katkılar yapıyor. Özellikle diyor Venizelos biz Yunanlılar kanlı savaşlar yaptık diyor bundan en çok yara alanlardan bir biz komşumuz olduk ve biz elimizi uzattığımız zaman onlarda samimiyetle elimizi sıktılar ve bir barış ortamı yarattık ki bu sadece iki ulusun kazanımı değil yakın doğuda da barışın temellerini atmış ileri bir adımdır bu yüzden bu değerli insanın büyük reformucunun Nobel Barış ödülüne aday olması gerekir.
VENİZELOS’UN NOBEL JÜRİSİNE YAZDIĞI MEKTUBUN TAM METNİ
12 Ocak 1934, Atina
Sayın Başkan,
Yaklaşık yedi asır boyunca Yakın Doğu’nun tamamı ve Orta Avrupa’nın büyük kısmı kanlı savaşlara sahne oldu. Bunun temel sebebi Osmanlı İmparatorluğu ve onun sultanlarının mutlakıyetçi yönetim sistemiydi.
Hıristiyan halklara boyun eğdirilmesini kaçınılmaz olarak takip eden Haç’ın Hilâl’e karşı dini savaşları ve ardından da özgürlüklerine düşkün bütün halkların başarılı diriliş hareketleri, Osmanlı İmparatorluğu sultanların etkisinde kaldığı sürece daima devam eden bir tehlike ortamıydı.
Mustafa Kemal Paşa’nın milli hareketinin rakiplerine galip gelmesiyle 1922’de kurulan Türkiye Cumhuriyeti bu belirsizlik ve hoşgörüsüzlük devletine kesin bir son verdi.
Hakikaten, bir milletin hayatında bu kadar kısa zamanda bu kadar köklü bir değişiklik nadiren gerçekleştirilebilmiştir.
Hukuk ve dinin birbirine karıştığı dini bir rejim altında yaşayan, çöküş halindeki bir imparatorluk tamamen hayat ve canlılık dolu modern bir ulus devlete dönüştürüldü.
Büyük reformcu Mustafa Kemal Paşa’nın sağladığı hızla, sultanların mutlakıyetçi rejimi sona erdirildi ve devlet tamamen laik oldu. Haklı olarak medeni milletlerin en ön saflarında yer almaya büyük istek duyan bütün millet gelişmeleri benimsedi.
Fakat, barışın sağlamlaştırılması etnik Türk kimliğinin baskın olduğu devletin şu günlerdeki haline dönüşmesine yol açan inkılaplarla birlikte yürütüldü. Hakikaten, Türkiye diğer milletlerin meskun olduğu illerini hukuka uygun bir şekilde kaybetmiş olmayı kabullenmede tereddüt etmedi ve anlaşmalarla belirlenen siyasi ve etnik sınırlardan razı olup Yakın Doğu için gerçek bir barış dayanağı haline geldi.
Türkiye’yle sürekli devam eden anlaşmazlıkların neticesinde asırlarca kanlı savaşlara sürüklenmiş olan biz Yunanlar, Osmanlı İmparatorluğu’nun halefi olan bu ülkede gerçekleşen derin değişikliğin etkilerini ilk hissedenler olduk.
Küçük Asya Felaketi’nden hemen sonra, savaştan bir ulus devlet olarak çıkmış olan yeniden doğan Türkiye’yi anlama fırsatını fark ederek ona, elimizi uzattık ve o da samimiyetle karşılık verdi.
Samimi barış arzusuyla dolu olduklarında en derin farklılıklara sahip halkların bile tekrar yakınlaşabileceklerini gösteren bu yeniden birbirimize yakınlaşma faaliyeti hem iki ülke için hem de Yakın Doğu’daki barışı sürdürmek için faydalı oldu.
Barışı tesis etmek için yapılan bu paha biçilmez katkıyı gerçekleştiren kişi elbette Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’dır.
Bu yüzden, 1930 Yunanistan Hükümeti’nin lideri olarak, Yunan-Türk anlaşmasının imzalanmasının Yakın Doğu’nun barışa doğru yürüyüşünde yeni bir dönemi başlattığı şu zamanda, Mustafa Kemal Paşa’nın Nobel Barış Ödülü’ne sahip olmanın ayırt edici itibarıyla ödüllendirilmesini teklif etmekten onur duyarım.
Saygılarımla,
Elefthérios Kyriákou Venizélos