22 Kasım 2024 Cuma
“Altun da, Özdil de haber konusudur – Faruk Bildirici yazdı

“Altun da, Özdil de haber konusudur – Faruk Bildirici yazdı

Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, Cumhurbaşkanlığı İletim Başkanı Fahrettin Altun‘un Vakıflar’a ait Boğaziçi Öngörüm Arazisi’ndeki alanda izinsiz ‘peyzaj çalışması’ yaptığı gerekçesiyle yapılan eleştiriler ve Bodrum’daki villasının kaçak olduğu söylenerek fotoğraflanmasına tepki gösteren gazeteci Yılmaz Özdil‘le ilgili değerlendirmelerde bulundu.

“Gazetecilik açısından bakıldığında Fahrettin Altun ile Yılmaz Özdil’in evlerinin fotoğraflarının çekilmesi ve yayımlanması arasında bir fark yoktur.  Zira ikisi de kamuoyunun tanıdığı ünlü kişilikler, yaptıkları (ya da yapmadıkları) toplumu yakından ilgilendirir” diyen Bildirici, “Başka bir deyişle ne Fahrettin Altun, ne de Yılmaz Özdil, vatandaş Ayşe teyze değildir. Evlerinde yasaya aykırı işlemler varsa bu haber konusudur; haber yapılması basın özgürlüğü sınırları içindedir. Tabii doğru olması ve gerçeğe uygun olması koşuluyla” ifadelerini kullandı.

Bildirici yazısında konuya ilişkin olarak özetle şunları kaydetti:

Fahrettin Altun’un evinin fotoğraflanması Ahmet Kekeç’in dediği gibi, “hane dokunulmazlığını ihlal ve mahremiyete tasallut” da olamaz. Çünkü mahrem alana, yani evin kapalı alanlarına ilişkin bir gözetleme, fotoğraflama söz konusu değil. Kamuya açık olan, herkesin görebildiği arsa ve binanın dışı fotoğraflanmış. ‘Mekan mahremiyeti’ ihlal edilmemiş.

Süleyman Özışık’ın savunduğu gibi “evin röntgenlenmesi, dikizlenmesi”nden de bahsedilemez. Röntgenlenme için evin sürekli izlenmesi, gözetlenmesi gerekir ki böyle bir durum olmadığı ortada.

Aynı şekilde Yılmaz Özdil de ünlü bir yazar. Özellikle Sabah gazetesinin kampanya halinde sürdürdüğü “Özil’in kaçak villası” haberlerinde öne sürüldüğü gibi ruhsata aykırı yapılaşma ve izinsiz tadilatlar varsa bunlar haber yapılabilir. Evinin dışarıdan fotoğraflanması da gazetecilik faaliyetidir.

Yazının tamamı:

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, Bodrum’daki villasının “kaçak” olduğu haberlerine “Suç olduğu halde evimin fotoğraflarını yayınlayan, bu yalan haberleri yapanlarla elbette ki hukuki haklarımızı kullanacağız” diye tepki gösterdi. Özdil’in bu sözleri, Akşam yazarı Ahmet Kekeç ve Türkiye yazarı Süleyman Özışık’ı tatmin etmemiş.

       Kekeç ve Özışık, 6 Mayıs’ta yayımlanan yazılarında Yılmaz Özdil’e “Sen Fahrettin Altun’un evinin fotoğraflanmasına itiraz etmedin, şimdi nasıl olur da evimin fotoğraflarını çekenlerden hesap soracağım dersin?” diye yüklendiler.

     İktidar yanlısı her iki yazar da hem Fahrettin Altun gibi bir devlet görevlisinin evinin fotoğrafının çekilip yayımlanmasının suç olduğunu savunuyorlar, hem de Yılmaz Özdil’in evinin fotoğraflanmasını savunuyorlar. Açık söylemek gerekirse, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun’un evinin fotoğraflarının çekilmesine karşı çıkmayan Özdil’in bu karşılığı hak ettiğini öne sürüyorlar.

    Garip şekilde, Kekeç ve Özışık’ın Özdil ile buluştukları ortak bir nokta var; o da bir kişinin evinin fotoğraflarının çekilip yayımlanmasının suç olduğuna inanmaları.

    Çifte standart gazeteciliği

    Evinin fotoğraflarının yayımlanmasını suç olarak değerlendiren Özdil, aynı eylem Altun’un evinde gerçekleştirilince onun da suç olduğunu düşünüyor mu bilemiyorum. Bu konuda yazısını görmedim, ayrıca illa bu mevzuda yazmak zorunda da değil.

      Ama Kekeç ve Özışık’ın, hem Altun’un evinin fotoğraflanmasını suç olarak görmeleri hem de Özdil’in evinde aynı suçun işlenmesini desteklemeleri çelişkili.  Hukuk devletlerinde bir eylem suç ise kime karşı işlenirse işlensin suçtur. Hedefinin kim olduğuna bakılarak ona göre karar verilmez. Gazetecilerin adil olmaları, her zaman her yerde ayrım yapmadan suça ve suçluya karşı çıkmaları gerekir.

    Akşam ve Star yazarlarının ise adil davrandıkları ve hukuku savundukları söylenemez. Tam bir çifte standart ve intikamcı bir tavırla yaklaşıyorlar konuya.

     Ünlülerin kaçak yapıları haberdir

     Gazetecilik açısından bakıldığında Fahrettin Altun ile Yılmaz Özdil’in evlerinin fotoğraflarının çekilmesi ve yayımlanması arasında bir fark yoktur.  Zira ikisi de kamuoyunun tanıdığı ünlü kişilikler, yaptıkları (ya da yapmadıkları) toplumu yakından ilgilendirir.

    Ünlü ve kamu görevi yapan insanlar ile diğer insanların “özel yaşam alanları” arasında fark vardır. Ünlü ve kamusal kişilerin özel yaşam alanı daha dardır. Kamu adına faaliyet gösteren gazeteciler ünlüleri, politikacıları, devlet görevlilerini takip eder, fotoğraf çekerken de izin almazlar.

       Fahrettin Altun’un evinin fotoğraflanması Ahmet Kekeç’in dediği gibi, “hane dokunulmazlığını ihlal ve mahremiyete tasallut” da olamaz. Çünkü mahrem alana, yani evin kapalı alanlarına ilişkin bir gözetleme, fotoğraflama söz konusu değil. Kamuya açık olan, herkesin görebildiği arsa ve binanın dışı fotoğraflanmış. “Mekan mahremiyeti” ihlal edilmemiş.

     Süleyman Özışık’ın savunduğu gibi “evin röntgenlenmesi, dikizlenmesi”nden de bahsedilemez. Röntgenlenme için evin sürekli izlenmesi, gözetlenmesi gerekir ki böyle bir durum olmadığı ortada.

    Aynı şekilde Yılmaz Özdil de ünlü bir yazar. Özellikle Sabah gazetesinin kampanya halinde sürdürdüğü “Özil’in kaçak villası” haberlerinde öne sürüldüğü gibi ruhsata aykırı yapılaşma ve izinsiz tadilatlar varsa bunlar haber yapılabilir. Evinin dışarıdan fotoğraflanması da gazetecilik faaliyetidir.

    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ünlü kişilerin özel yaşamlarıyla ilgili haberlerde “kamu yararı bulunması” ve “genel ilgi uyandıran bir tartışmaya katkıda bulunması” koşulunu öne sürüyor. Ünlülerle ilgili haberlerde kişilerin özel yaşam alanı ile kamunun bilgi edinme hakkı ve basın özgürlüğü arasında denge gözetilmesi gerektiğini vurguluyor.

     Fahrettin Altun ve Yılmaz Özdil’in evlerinde imara ve yasalara aykırı işlemlerin topluma duyurulmasında kamu yararı olduğu açık. Çünkü Altun, üst düzey devlet görevlisi. Eğer kamudaki nüfuzunu bu arsanın kiralanmasında ve orada izinsiz bazı yapılar inşa etmekte kullandıysa bunların toplum tarafından bilinmesinde kamu yararı vardır.

     Aynı şekilde Özdil de gazeteci kimliğini kullanarak ruhsata aykırı işlemlerin görmezden gelinmesini sağladıysa bunun da haber yapılmasında kamu yararı olduğu açıktır.

     Başka bir deyişle, ne Fahrettin Altun, ne de Yılmaz Özdil, vatandaş Ayşe teyze değildir. Evlerinde yasaya aykırı işlemler varsa bu haber konusudur; haber yapılması basın özgürlüğü sınırları içindedir. Tabii doğru olması ve gerçeğe uygun olması koşuluyla…

     Ertuğrul Akbay, Ertuğrul Özkök, Ebru Gündeş ve diğerleri

   Nitekim bu ülkede ünlülerin, gazetecilerin, siyasetçilerin, sanatçıların evlerindeki ruhsata ve yasalara aykırı tadilatlar, yapılaşmalarla ilgili haberler geçmişte de yapılmıştı.  Kimse de çıkıp bunu yazan gazetecilerin suç işlediğini öne sürmüyordu. Bu tür kaçak yapılar ve izinsiz tadilat haberlerine birkaç örnek vereyim:

      Ertuğrul ve Burak Akbay’ın villası- Sözcü gazetesi sahibi Burak Akbay ve babası Ertuğrul Akbay’ın Boğaz’daki villalarına kaçak garaj yaptıkları öne sürülen haberlerde adres ve fotoğraflar da yer alıyordu: İşte Akbay ailesinin şatosu (Sabah / 5 Mayıs 2015), İşte Akbay ailesinin Boğaz’daki malikânesi (Ahaber/ 5 Mayıs 2015),  Sözcü’nün patronları Boğaz’ına kadar işgal etmiş (Yeni Şafak/ 5 Mayıs 2015),  Duvara karşı (Takvim, 1 Haziran 2015), Sözcü’nün patronunun kaçak garaj darbesi (Yeni Akit/ 7 Mayıs 2015)

Gaspla şantajla Boğaz’a çöktüler (Türkiye/16 Ocak 2019),

      Zafer Mutlu’nın kaçak katı- Gazeteci Zafer Mutlu’nun Vatan gazetesi genel yayın yönetmeni olduğu dönemde İstinye’deki yalısında kaçak kat yaptığı haberleri yapılmıştı: Vatan gazetesinin patronu Zafer Mutlu hakkında şok iddia.  (TGRT Haber/9 Mart 2009), Yalı zaferi (Yeni Şafak/ 9 Mart 2009), Zafer Mutlu’yu mutsuz edecek haber (Gazeteciler.com/ 1 Ocak 2010).

      Ertuğrul Özkök’ün Akbük’teki villası- Ertuğrul Özkök’ün Hürriyet’in genel yayın yönetmeni olduğu sırada Akbük’te lokanta ruhsatı çıkardığı yapıyı konuta çevirdiği ve önüne kaçak iskele yaptığı öne sürülmüştü: Ertuğrul Özkök’ün yalısı kaçak çıktı (Vakit/18 Mayıs 2008), Vakit, Özkök’ün iskelesini yıktırdı (Haber7.com/28 Ağustos 2008), Özkök’ün denizkondusu yıkılacak (Yeni Asır/30 Aralık 2009).

      Fehmi Koru’nun villası- Gazeteci Fehmi Koru’nun İstanbul’daki yalısının kaçak olduğu haberi 10 Mart 2009’da OdaTV’de çıktı.

      Ahsen Unakıtan’ın kaçak katı- Eski Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın eşi Ahsen Unakıtan’ın villasındaki kaçak bölümler yıkıldı.  (Ahsen Unakıtan’ın kaçak villası yıkıldı ortalık karıştı / 1 Aralık 2019 / İnternethaber

    Ebru Gündeş ve Rıza Zarrab’ın yalısı- Sanatçı Ebru Gündeş ve Reza Zarrab’ın Kanlıca’daki villasına kaçak kat çıktığını ve asansör yaptırdığını Sözcü gazetesi duyurmuş, açılan dava geçen yıl sonuçlanmıştı.  Sıkıysa yıkın (31 Mayıs 2015/Sözcü), Zarrab ve Gündeş’in yalısında kaçak kat iddiası (2 Haziran 2015),

Zarrab ve Gündeş’in yalısında kaçak kat iddiası (3 Temmuz 2015/ Cumhuriyet), Reza Zarrab’ın yalısındaki kaçak kat ve asansör yıkılacak (3 Temmuz 2015/Hürriyet)

   İsmail Kartal’ın kaçak villası- Ünlü Teknik Direktör İsmail Kartal’ın Kandıra’nın Taflan koyunda yaptırdığı kaçak yapının yıkım kararı mahkemeye yansıdı. (1 Mayıs 2019 / Bugün Kocaeli)

 Aykut Erdoğdu’nun izinsiz tadilatı- CHP Genel Başkan Yardımcısı Aykut Erdoğdu, İzmir’deki villasında izinsiz tadilat yaptığı haberleri sonrasında o bölümleri kendisi yıktı: Erdoğdu’nun “kaçak” villası (21 Kasım 2019/Mahmut Övür/Sabah), CHP’li Aykut Erdoğdu’nun kaçak villa sevdası (22 Kasım 2019), CHP’li Erdoğdu kaçak yapısını kendisi yıktı (24 Kasım 2019/Enson haber)

     Bu haberlerin hemen tamamında kaçak inşa edildiği ya da izinsiz tadilat yapıldığı öne sürülen evlerin fotoğraflarına da yer verilmiş ve yerleri de belirtilmiş. Ama kimse de çıkıp, bu haberlerin yazılması ve fotoğraflarının yayımlanması suçtur dememiş, yazan gazeteciler hakkında soruşturma açılmamış.

 

     Terör baskı için uydurulmuş bir gerekçe

    Biz gazeteci olarak bu haberleri yazan meslektaşlarımızın suç işlediğini söyleyemeyiz; olsa olsa içeriğinin doğru ya da yanlış olduğunu tartışabiliriz.

    Yılmaz Özdil’in villasıyla ilgili “kaçak yapılaşma ve usulsüz işlem yapıldığı” iddialarını Bodrum Belediyesi yalanladı. Ancak Sabah gazetesi Özdil’in villasının mühürlendiğini ve kaçak kısımlarının yıkılması için 13 Mayıs’a kadar süre verildiğini yazdı. Özdil hukuki yollara başvuracaktır muhtemelen, oradan ne kadar çıkacak göreceğiz.

      Cumhuriyet gazetesinin, 14 Nisan 2020’de Hazal Ocak imzasıyla yayımladığı “Boğaz’da kaçak var” haberinde ise Fahrettin Altun’un vakıflardan kiraladığı evinin bitişiğindeki arsaya izinsiz olarak çardak, şömine ve peyzaj düzenlemeleri yaptırdığını, İstanbul Büyükşehir Belediyesi zabıta ekibinin 13 Nisan günü eve giderek, bu yapıları söktürdüğünü haber yaptı. Gazete, haberini tutanaklara dayandırdı.

     Vakıflar Genel Müdürlüğü haberi yalanladı; Altun’un avukatı Sezgin Tunç da haberi “kurgu ve kumpas” olarak niteledi. Ancak Sezgin Tunç’un Cumhuriyet’i yalanlarken, Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile sözleşmenin 13 Nisan’da imzalandığını açıklaması dikkat çekiciydi. Çünkü bu bilgi, Vakıflar ile sözleşmenin İBB ekiplerinin arsadaki yapıları söktürdüğü gün imzalandığını gösteriyor.

    Ama Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun’un evi söz konusu olunca, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ve İstanbul Anadolu 8.Sulh Sulh Ceza Hakimliği görülmedik bir hızla çalıştı. Hemen erişim engeli getirildi. Hem de “koronavirüsle mücadele döneminde Avrupa ülkeleri başarısız olurken Türkiye’nin başarısını sekteye uğratmak ya da gizlemek” gibi bir gerekçeye dayandırıldı bu erişim engeli. Böyle bir gerekçeyle karar veren yargıcı kutlamak gerek.

     Başsavcılık da haberde Altun’un ikametgâh adresi ve evinin uzak plan fotoğrafının yer almasını gerekçe gösterip “terör örgütlerine hedef göstermek” suçundan soruşturma başlattı.  Yıllardır gazetecilerin “gazetecilik faaliyeti nedeniyle hapse atılmadıkları” savunulurdu, şimdi doğrudan bir haber nedeniyle gazeteciler hakkında “terör” soruşturması açılmış oluyor.

    Sanırsınız terör örgütleri, İstanbul’da eylem yapıp duruyor! Bir yandan terör örgütlerine karşı başarılı operasyonlar yapıldığını, neredeyse tamamen bitirildiğini söylemek, bir yandan da bu haberin Altun’u terör örgütlerine hedef gösterdiğini öne sürmek gerçeklerle bağdaşmıyor. Bu doğrudan doğruya basın ve ifade özgürlüğüne yönelik baskıyı artırmak için uydurulmuş yeni bir gerekçe…

    İnsanı kahreden de yazan çizen kişilerin bu asılsız, uyduruk gerekçeye destek verip haber yazan gazetecileri suçlamaları. Galiba en doğrusu, Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ndeki “dayanışma” ilkesini hatırlatmak:

      “Gazeteci, rekabet nedeniyle de olsa, bir başka gazeteciye bilinçli ve açık, mesleki zarar vermekten kaçınmalıdır. Bir meslektaşının yayınını engelleyici davranışlarda bulunmamalıdır. Gazeteci mesleki nedenlerle zor durumda kalan meslektaşlarıyla dayanışma içinde olmalıdır.”

   Bu ilkeye bir cümle daha eklemek gerek. Gazeteci, zamanını ve enerjisini diğer gazetecilere saldırmaya ve onların yazdıklarını çürütmeye değil, iktidarı, ülkeyi yönetenleri ve bütün güç odaklarını izlemeye, sorgulamaya harcamalıdır.

Faruk Bildirici/ 8 Mayıs 2020