23 Kasım 2024 Cumartesi
Göle balık bırakan esrarengiz ABD’li – Faruk Bildirici’nin yazısı

Göle balık bırakan esrarengiz ABD’li – Faruk Bildirici’nin yazısı

Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici,  “Göle balık atan şüpheli Amerikalı çıktı” başlıklı haberini yazan muhabirlerin olayın gizemini korumasını hedeflediklerini belirtti. Bildirici, “Başlıkta ‘Amerikalı çıktı’ ifadesi, Amerikalı (ya da yabancı) olmasıyla ilgili olumsuz bir ön kabul olduğunu gösteriyor. Amerikalı olması, taksi şoförünün, Konya ahalisinin, polisin ve yerel gazetecilerin ‘göle Japon balıkları bırakılması’na kuşkuyla yaklaşmasına neden olmuş. Biyolojik bir saldırı diye bakmışlar olaya. Geleneksel olarak yabancılara, Amerikalılara böyle kuşkulu bakış olabilir. Fakat benim son zamanlarda dikkatimi çeken, siyasi iktidarın Batı düşmanlığı söyleminin yaygın medyaya yansıması” düşüncesini dile getirdi.

Bildirici, “Özellikle Korona salgınıyla ilgili haberlerde Türkiye’nin ne kadar başarılı olduğunu anlatmak için başvurulan yol, Avrupa’yı, Amerika’yı, genel olarak da Batı’yı, aşağılamak, ötekileştirmek, düşmanlaştırmak. Gördüklerim içinde en vahimi, Türkiye gazetesinin 1 Mayıs ‘taki ‘Batı medeniyeti ceset kokuyor’ manşetiydi. Bu gazetenin ‘Dillere düştüler! Maskede Fransız estetiği’ ve ‘İngiliz polisi asla böyle bir iyilik yapmaz’ başlıkları da bundan geri kalmazdı. Aynı yönde haberler yayımlayan Sabah’ın ‘Avrupa’nın ölüme terk ettiği yaşlılar Türk vatandaşlığı istiyor’ başlığını da örnek verebilirim. Batı düşmanlığını körükleyen bu tip yaklaşımlara köşe yazılarında da rastlamak mümkün. Yeni Şafak’ta İbrahim Karagül’ün ‘Dünya düzeni Batı’nın düzeniydi, o bitti. Artık boyun eğmek yok’ dediği yazısı da aynı yaklaşımla kaleme alınmış.” ifadesini kullandı.

Bildirici, “Yaygın medya Batı’yı bu şekilde aşağılamaya, ötekileştirmeye ve düşmanlaştırmaya devam ederse yakında nefret suçlarıyla da karşılaşırız; daha çok “Göle balık atan şüpheli Amerikalı çıktı” haberleri de okuruz bu ülkede” görüşünü savundu.

Faruk Bildirici’nin yazısı şöyle:

“Göle balık atan şüpheli Amerikalı çıktı” başlığını görünce şaşırdım. “Göle balık atan şüpheli” kısmı da enteresandı, “Amerikalı çıktı” kısmı da.  Göle balık atmak gibi büyük bir suç işlenmişti, üstelik de bu suçu işleyen “Amerikalı” çıkmıştı.” Sanki uzaylı çıkmıştı, göle balık bırakan kişi…

    Akşam gazetesinin 1 Mayıs’ta yayınlanan basılı nüshasında bu başlığı görünce internetten de baktım. Oooo meğer ne kadar büyük bir olaymış da ben fark etmemişim. Onlarca internet sitesinde kullanılmıştı bu haberler. Başlıklar, en az Akşam’ın DHA mahreçli “Amerikalı çıktı” başlığı kadar ilginçti:

–        Kırmızı balıkların sırrı ne? ABD uyruklu kişi bu kez de baraj gölüne kırmızı balıklar bırakırken yakalandı (Sabah)

–        Son dakika: Şoke eden olay / Gölete balık atan şüpheli Amerikalı bakın kim çıktı (Habertürk)

–        Konya esrarengiz Amerikalı’yı konuşuyor! Susma hakkını kullandı (Hürriyet/ Milliyet/ Haber7.com)

–        Esrarengiz ABD’li Konya’da göle kırmızı balık bırakırken yakalandı (Yeni Çağ)

–        Konya gizemli ABD’li turisti konuşuyor: Göle balık bıraktı (Yeni Şafak)

–        Konya’da Altınapa Baraj Gölü’ne balık bırakan esrarengiz Amerikalı’yı konuşuyor! Susma hakkını kullandı (a Haber)

   Örnek olsun diye bu başlıkları sıraladım ama başka haber sitelerine de girmişti “küçük kırmızı balıkları göle bırakan esrarengiz Amerikalı” haberi.  Hem öyle üç beş satır değil, balıkların göle bırakılışı sırasında çekilen görüntü ve fotoğraflarla bezenmiş upuzun haberlerdi.

         Esrarengiz bomba malzemeleri

      Olay neymiş diye okudum bu haberleri. Konya’da bir otelde kalan ABD uyruklu Chester Juall, bir taksiyle Altınapa baraj gölüne gitmiş, sırt çantasından çıkardığı poşet içindeki küçük kırmızı balıkları göle bırakmış. Taksi şoförü de o anları sosyal medyadan canlı yayınlamış.  Görüntüleri izleyen bir kişi, hemen Avrasya Amatör ve Sportif Olta Balıkçılığı Federasyonu’nu aramış. Federasyon, Balıkçılık ve Su Ürünleri Şube Müdürlüğüne bildirmiş, onlar da polise.

      “Yabancı uyruklu şahsın baraj gölündeki balıklara virüs ya da mikrop bulaştırmasından” endişe eden polisler, Chester Juall’ı kaldığı otelde yakalayıp yargıya teslim etmiş. “sulama ve içme suyu sağlanmasına yarayan tesislere zarar verme” suçlamasıyla çıkarıldığı mahkeme adli kontrol şartıyla serbest bırakmış. “Göle izinsiz balıklandırma yapmak” suçundan 10 bin lira idari para cezası uygulanmış.

     Haberlerde olayın esrarengiz havasını pekiştiren bir unsur daha vardı, o da Chester Juall’ın geçmişi. Hemen tüm haberlerde “Otel odasında bomba malzemeleri bulunmuştu” başlıkları da yer alıyordu. Haberlerde bu konuda şu bilgi veriliyordu:

     “Chester Juall‘in 2015 yılında da İstanbul’da bomba yapımında kullanılan malzemelerle yakalandığı ve kaldığı oteldeki görevli kadına cinsel saldırıda bulunmaktan 7.5 yıl hapis cezası aldığı, 14 Temmuz 2016 günü, ‘yurt dışına çıkış yasağı’ konularak tahliye edildiği öğrenildi.”

       Cezaevinde “FBI benim peşimde, ben burada çok önemli bir kişiyim” diye konuşan Juall, mahkemeye kimlik bilgilerini vermemiş, savunma yapmamış. Avukatı da suçlamaları reddederken “Juall’ın akıl hastası olduğunu” öne sürmüş.

     Haberlerin eksiği

    Bu haberleri okuyunca insan merak ediyor, “bomba yapım malzemeleri” ile yakalanan Chester Juall, nasıl oluyor da elini kolunu sallayarak Konya’ya gelebiliyordu? Küçük kırmızı balıkları gerçekten biyolojik bir saldırı için mi göle bırakmıştı? Amacı neydi, Konya’da ne yapıyordu?

    Bu soruların yanıtları yoktu İHA ve DHA’nın geçtiği güncel haberlerde.  “Küçük kırmızı balık” haberlerini yazanlar ve yayımlayanlar, haberlerdeki gizemi ortadan kaldıracak bu soruların peşine düşmemişlerdi.

      Juall’ın yargılanmasıyla ilgili eski haberleri aradım.  Anadolu Ajansı’nın 24 Mart 2017 tarihinde Cumhuriyet, Sabah ve Hürriyet gazetelerinde yayımlanan “Bavullarında bomba yapım malzemesi çıkan ABD’liye tecavüzden 7,5 yıl” haberini buldum. Bomba yapım malzemeleri meselesi, Z.A. adlı otel görevlisinin “Polisler çok sayıda bilgisayar ve bomba yapımında kullanılan malzemeleri görünce iş büyüdü ve diğer şube ekipleri de çağrıldı” cümlesine dayanıyordu.

    Ama Juall, bomba malzemeleri nedeniyle değil görevli kadına cinsel saldırı ve otel kamerasını kırma suçlamasıyla yargılanmıştı. Anlaşılan, o eşyaların “bomba yapımında kullanılan malzemeler olmadığına” karar verilmişti.  Yine de haberlerde “bomba malzemeleri” öne çıkarılmıştı! AA haberini aynen alıp kontrol etmeden kullanmışlardı.

    Şimdi de “kırmızı küçük balık” haberlerini yazan Konya İHA ve DHA muhabirleri de eski başlıklardaki bilgileri alıp haberlerinde yeniden kullanmışlardı. Ya haberlerin ayrıntısını okumamışlardı ya da bomba yapım malzemesinin dava konusu bile olmamasını önemsememişlerdi. Merkezlerde de editöryal süzgeç olmayınca sonuç bu.

      Pet shoptan alınan Japon balıkları

     Aslında bu haberleri yazan muhabirler, ortaya çıkan soruların yanıtlarını bulmak yerine olayın gizemini korumasını hedeflemiş. Öyle olmasaydı, en azından serbest bırakılan Chester Juall’ı bulur, onunla konuşurlardı. Ama kendisiyle konuşulmadığı gibi bazı haberlerde Jual’in “susma hakkını kullandığı” belirtilmiş.

    Fakat İHA’nın 30 Nisan’da akşam saatlerinde geçtiği bir haber, bunu yalanlıyor. Yazılanların tersine Juall, ifadesinde soruları yanıtlamış:

       “Otele yakın bir pet shoptan aldığım Japon balıklarını doğaya salmak istedim. Bunun için Altınapa barajına taksiyle gidip balıkları baraj suyuna bıraktım. Doğaya zarar verme amacım yoktu.  Elektrik mühendisiyim. ABD’de Müslümanlara yapılan saldırılara karşı paylaşımlarda bulunmam nedeniyle ülkemden ayrılmak zorunda kaldım. 6-7 yıldır Türkiye’de yaşıyorum. Konya’ya da altı ay kadar önce geldim.”

     Ben de bu kadar yıldır Türkiye’de ne yaptığını, nasıl geçindiğini merak ettim. 1998 yılında bilgisayarlardaki bellek alanlarıyla ilgili bir buluşu ve patenti olduğunu gördüm. Onun dışında bir faaliyetine rastlamadım. Bu patentin gelirleriyle geçiniyor olabilir.

      Juall’in ifadesindeki bu bilgiler, “Göle balık atan şüpheli Amerikalı çıktı” haberlerinin ne kadar çarpıtıldığını ortaya koyuyor. Nihayetinde olay, bir Amerikalının pet shoptan aldığı Japon balıklarını göle bırakması. Geçmişi olaylı, sabıkalı bir kişi olsa da göle balık bırakması bu kadar büyük önem atfedilip, bir kenti ayağa kaldıracak, medyanın bu kadar geniş haberler yapmasını gerektirecek bir olay değil.

     Bu tam bir pirenin deve yapılması öyküsü.

    Batı düşmanlığını körükleyen medya

   “Amerikalı çıktı” başlıkları da gösteriyor ki, haberin bu kadar büyümesinin temel nedeni, göle balık bırakan kişinin Amerikalı olması. Bu kişi, ABD’li değil de Türk olsaydı bu kadar büyür; polis, medya ayağa kalkar mıydı? Sanmıyorum.

     Zaten başlıkta “Amerikalı çıktı” ifadesi, Amerikalı (ya da yabancı) olmasıyla ilgili olumsuz bir ön kabul olduğunu gösteriyor. Amerikalı olması, taksi şoförünün, Konya ahalisinin, polisin ve yerel gazetecilerin “göle Japon balıkları bırakılması”na kuşkuyla yaklaşmasına neden olmuş. Biyolojik bir saldırı diye bakmışlar olaya.

        Geleneksel olarak yabancılara, Amerikalılara böyle kuşkulu bakış olabilir. Fakat benim son zamanlarda dikkatimi çeken, siyasi iktidarın Batı düşmanlığı söyleminin yaygın medyaya yansıması. Özellikle Korona salgınıyla ilgili haberlerde Türkiye’nin ne kadar başarılı olduğunu anlatmak için başvurulan yol, Avrupa’yı, Amerika’yı, genel olarak da Batı’yı, aşağılamak, ötekileştirmek, düşmanlaştırmak. Gördüklerim içinde en vahimi, Türkiye gazetesinin 1 Mayıs ‘taki “Batı medeniyeti ceset kokuyor” manşetiydi. Bu gazetenin “Dillere düştüler! Maskede Fransız estetiği” ve “İngiliz polisi asla böyle bir iyilik yapmaz” başlıkları da bundan geri kalmazdı. Aynı yönde haberler yayımlayan Sabah’ın “Avrupa’nın ölüme terk ettiği yaşlılar Türk vatandaşlığı istiyor” başlığını da örnek verebilirim.

      Batı düşmanlığını körükleyen bu tip yaklaşımlara köşe yazılarında da rastlamak mümkün. Yeni Şafak’ta İbrahim Karagül’ün “Dünya düzeni Batı’nın düzeniydi, o bitti. Artık boyun eğmek yok” dediği yazısı da aynı yaklaşımla kaleme alınmış.

     Yaygın medya Batı’yı bu şekilde aşağılamaya, ötekileştirmeye ve düşmanlaştırmaya devam ederse yakında nefret suçlarıyla da karşılaşırız; daha çok “Göle balık atan şüpheli Amerikalı çıktı” haberleri de okuruz bu ülkede…

     Yerel medyayı da dönüştürdüler

    Japon balıklarının göle bırakılması olayının bu kadar büyütülmesinin, böyle eksikler ve yanlışlarla yazılmasının temel nedeni elbette sadece o yerel gazetecilerin birikimi, gazetecilik anlayışı değil. Temel neden yerel gazeteciliğin içinde bulunduğu durum.

    AKP iktidarı, yaygın medyada olduğu gibi, yerel gazeteciliği dönüştürme yolunda da büyük adımlar attı. Son yıllarda deneyimli, birikimli, eleştirel bakışa sahip çok sayıda yerel gazeteci mesleğin dışına itildi; bazı yerel gazete ve televizyonlar kapandı.

     Bir de üzerine ajans haberciliğinde dönüşüm sağlandı. AA, İHA’nın ardından DHA da tam anlamıyla iktidar kontrolüne geçti. Bu üç ajansta da bağımsız, eleştirel habercilik yapılmadığı gibi, yanlı, çoğu zaman açıklamalara dayalı, sorgulamayan, eleştirmeyen haberler servise konuluyor. Ajansların bu yapısı, yerel gazeteciliğin önündeki en büyük engel artık.

      Yerel gazetecilerin habercilik alanı daraldı. Gerçi eskiden de vardı böyle pireyi deve yapan haberler ama artık bu tip haberleri daha çok tercih ediyorlar.  Bu haberler hem İstanbul medyasının ilgisini çekiyor, hem de risksiz alanlar.  Böyle olunca da yerel gazetecilikte habercilik refleksleri epeyce zayıfladı.

       İktidarın yerel medyaya öngördüğü kırmızı çizginin dışına çıkan ve habercilik reflekslerini diri tutan az sayıdaki yerel gazeteci de sürekli tehditler, dayaklar, gözaltılar, soruşturmalar, resmi ilan ödemelerinin kesilmesi cezalarıyla karşı karşıya.