“Benim asıl anlamadığım, gazetecilik meslek örgütlerinin bu paralı işleri neden seyretmekle yetindiği?”
Posta yazarı Şirin Sever’in Instagram hesabında dikkatimi çekti. İki günlük “Marka Konferansı”nda moderatörlük yapmış. Konferansta başka gazeteci ve TV programcıları da sahne almış; Çağdaş Ertuna, Ayşe Arman, Duygu Demirdağ, Deniz Bayramoğlu, Buse Yıldırım, Elif Ergu Demiral, Songül Hatısaru, Kübra Par, Mehmet Akif Ersoy, Aysun Öz…
Sosyal medyada takipçilerin uyarısıyla fark ettiğim “Kripto Fest” de “Marka Konferansı” benzeri bir organizasyon. Bir kripto para platformunun düzenlediği bu festivale gazeteciler Murat Muratoğlu, Fatih Altaylı, Emin Çapa, Özlem Gürses ve Uğur Gürses de katılıyordu.
Gazeteciler, böylesi ticari organizasyonlara neden katılırlar? O sahneye çıkmalarının gazetecilik açısından bir gerekçesi yoktur sanırım. Para alıyorlarsa da bu etik açııdan sorunlu bir durum. Haber kaynağı olan şirketlerle maddi ilişki içine girmeleri çıkar çatışması yaratır.
Konuşmacı ücretleriyle ilgili somut bir bilgi edinemedim ama Şirin Sever’in sosyal medya hesabında otomobil reklamı paylaşımlarına rastladım. Yeni bir otomobil modelinin önünde çekilmiş fotoğrafının altına “Bu bebekle hafta sonu tanıştım” diye yazmış. Otomobilin özelliklerini sayıp dökmüş, en sonuna da #reklam #lansman etiketleri koymuş!
Geçen ay Kaz Dağlarında başka bir otomobilin önünde çektirdiği fotoğrafın altına da “K…ile tanışma ve yolculuk keyfi” yazmış. Reklam etiketi yok ama otomobilin markasını etiketlemiş.
Posta Ankara Temsilcisi Hakan Çelik de Instagram hesabında uzun uzun “yeni aldığını söylediği” katlanabilir cep telefonunu anlatıyordu. “Reklam” etiketi koymamıştı ama telefonun markasını vererek övüyordu. Hatta bir takipçisinin eleştirisine karşı telefonu savunuyordu.
Gazetecilerin paralı işlerde yer almasının, reklam yapmasının sakıncalarını daha önce defalarca yazdım; Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde de yer alıyor. Gazeteci, mesleğinin getirdiği güvenilirliği ticari bir ürünün pazarlaması için kullanmamalı. Zira bugün parayla bir marka ya da şirketi öven gazeteci, yarın başka konuları da parayla yazmaya kapı aralamış olur; en azından haber kaynağında ve izleyicilerinde böyle bir algı yaratır.
Benim asıl anlamadığım, gazetecilik meslek örgütlerinin bu paralı işleri neden seyretmekle yetindiği? Doğru mu buluyorlar gazetecilerin akçeli işlere bu denli bulaşmasını, yoksa çekiniyorlar mı? Görüşlerini açıklasalar da en azından tartışsak, konuşsak bu meseleyi…
Haftanın hanut gezileri
Bazı gazeteci arkadaşlarımız, siyasilerin hakaretine ve hedef göstermesine maruz kalırken, kimi gazeteciler de şirketlerin davetleriyle Detroit, Londra ve Berlin’de gezideydiler geçen hafta. Günlük taramalarım sırasında üç şirket gezisine ilişkin haberlere rastladım.
British American Tobacco’nun Türkiye temsilciliği, Dünya, Ekonomi ve Sabah gazeteleri ile Patronlar Dünyası sitesinden gazetecileri Londra’daki “E-sigara Zirvesi”ne götürmüş. Davetli gazeteciler, zirvede konuşulanlardan çok BAT Türkiye yöneticisi Murat Güven’in söylediklerini aktarmakla yetindi. E-sigara’nın Türkiye’de yasallaşmasını savunurken -Patronlar Dünyası dışında- bu tür ürünlerin zararını vurgulamadılar; bilimsel karşı görüşlere yer vermediler. Uluslararası sigara tekellerinin istediği de böyle yayınlar zaten.
E-ticaret şirketi Trendyol da Akşam, Habertürk, Türkiye, Dünya, Ekonomim, Milliyet’ten gazetecileri, Almanya-Türkiye dostluk maçını izlemek üzere Berlin’e davet etmiş. Maçtan söz etmeyen gazeteciler, sadece Trendyol yöneticileri Çağlayan Çetin ve Erdem İnan’ın şirketleriyle ilgili söylediklerini yazdılar. Aslında o lafları aktarmak için Berlin’e gitmelerine gerek yoktu. Nitekim metinlerin tümü birbirinin benzeriydi, hepsinde aynı fotoğraf kullanılmıştı. Zaten aynı haberi DHA, basın bülteninden alıp İstanbul mahreçli olarak yayımlamıştı!
THY de doğrudan seferlere başlanması vesilesiyle AA, Hürriyet, Haber7, Milliyet, Posta, Sabah’tan gazetecileri Detroit’e götürmüş. İlk seferle ABD’ye giden davetli gazeteciler, ağırlıklı olarak THY Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Bolat’ın söylediklerini aktardılar. Hepsinde de Bolat için doğum günü pastası hazırlayan ekiple çekilmiş fotoğraf kullanılmıştı.
Sonuçta bu gezilerden yazılanlar, toplumu bilgilendirmeye değil davet eden şirketlere yarıyor. Öyle olmasa neden masraf yapıp gazetecileri Amerikalarda, Avrupalarda gezdirsinler ki?
Tutuklu gazetecilere çifte standart
Sincan Cezaevi’nden iki mektup aldım. Yedi aydır tutuklu olan gazeteciler Dicle Müftüoğlu ve Sedat Yılmaz, medyanın ve meslektaşlarının kendilerine karşı ilgisizliğinden yakınıyorlar.
Dicle Müftüoğlu, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eşbaşkanı. 3 Mayıs’tan bu yana tutuklu ve ilk duruşması 7 Aralık’ta. “Tüm meslektaşlarımızın bizim kimliğimize bakmadan bu mesleği savunmasını bekliyoruz” diyerek noktaladığı mektubundan kısa bir bölüm:
“2016 yılında Şırnak’ta sokağa çıkma yasağı devam ederken çadırlarda kalan insanların haberlerini yaparken gözaltına alınmıştım. Beni gözaltına alan polis, ‘Siz burada devleti kötüleyen insanlarla görüşüyorsunuz. Size haber yaptırmayacağım’ demişti. Aslında hakkımda hazırlanan iddianame de o gün polis amirinin söylediklerinin kağıda dökülmesidir.
Bu tutuklama hali Kürt gazeteciler olarak sık karşılaştığımız bir durum. Bu nedenle şaşırmıyoruz. Tabii buna karşı tepkinin ortaklaşmadığı, tekil kaldığı, tutuklanan Kürt olunca sessiz kalındığı bir ortamda basın özgürlüğü darbe almaya devam edecek. Yargılandığımız davalarda bizler gazeteciliği savunmaya çalışıyoruz.”
Sedat Yılmaz da Dicle Müftüoğlu gibi Mezopotamya Haber Ajansı editörü. O da 3 Mayıs’ta tutuklandı ve ilk duruşması 12 Aralık’ta. Yılmaz, mektubuna “Kürt gazeteci olmam (nedeniyle) birçok meslektaşımın kafasında ‘vardır bir durum’ gibi düşünceler geçiyordur. Belki de bu benim mahpus alınganlığımdır” diye başlamış. Yedi aydır tecritte olduğunu belirterek, özetle şöyle devam ediyor mektubuna:
“Tüm bunlar maalesef ne meslek örgütlerinin ne de basın ve ifade özgürlüğü konusunda duyarlı olan meslektaşlarımın ilgi alanına giriyor. Zaman zaman farklı kimlik ve mecralarda gözaltı, tutuklama olmasa tutuklu gazeteciler kimsenin aklına gelmeyecek.
Bu belki bir sitem olarak görülür ama öyle değil. Bize olan önyargılı bakışın sonucu. Peki iddianamemde ne var? Temin ederim tek kanıt yok. Yoruma dayalı bir dünya hikaye. 23 yıllık gazeteciyim. Haberlerim ödül aldı, yüzlerce gencin eğitimine katılıp deneyimlerimi paylaştım.
Medya ombudsmanı sevgili üstadım, deprem bölgelerinde yaptığım 15 haberi incelemeye davet ediyorum. Şayet bahsi geçen suçlamalardan birini tespit ederseniz kamuoyundan özür dileyeceğim. Ben ve arkadaşlarım tehlikeli birileri değiliz. Bize dokunmakla yanlış bir şey yapmış olmuyorsunuz. Suç işlemiyorsunuz.”
Bu mektupları, onlarla empati kurabilmek için özetledim. Dicle Müftüoğlu ve Sedat Yılmaz haksız sayılmaz. Uluslararası gazetecilik örgütleri ilgiyle izlese de ulusal ve yerel meslek örgütlerimiz, gözaltına alınan ve tutuklanan Kürt gazetecilere çifte standart içinde. Bırakın tepkiyi, yaygın medyada haberleri bile yayımlanmıyor. Örneğin, Diyarbakır merkezli medya operasyonunda gözaltına alınan 18 gazetecinin, 13 ay tutukluluktan sonra tahliye edilmeleri ve 9 Kasım’daki ikinci duruşmaları sadece üç beş yerde haber olabildi.
Kürt gazetecilerin yargılanmalarına karşı ilgisizlik ve sahiplenmemek, onlara yöneltilen “Örgüt üyeliği ve yöneticiliği” suçlamalarını da peşinen kabullenmek olur. Oysa ülkenin batısında tutuklanan gazetecilere de çoğunlukla gazetecilik dışı suçlamalar yöneltiliyor.
O nedenle nesnelliği elden bırakmadan yaklaşmalı, mesleki faaliyetleri nedeniyle yargılanan hiçbir gazeteciyi yalnız bırakmamalıyız. Elbette tüm eleştiri ve itiraz hakkımızı saklı tutarak…
Sosyal medyadaki ifşa
Sosyal medyadaki Aykırı, Dokuz8 Haber, Haberlog, Solcu Gazete, İbrahim Haskoloğlu, Nesrin Nas, TX Haber, Gdh gibi hesaplardan Hollanda’daki seçimde oylama sonuçlanmadan önce yapılan “Dilan Yeşilgöz başbakan oldu” paylaşımının gerçeklerle ilgisi yoktu.
Haskoloğlu’nun “haberlerini çalanları ifşa için bilerek yanlış paylaşımda bulunduğu” savunması da yanlışını örtmeye yetmez. Çünkü Haskoloğlu, ifşa eden değil, ifşa edilen.
Yanlış paylaşımı Haskoloğlu, kendisi düzeltmedi. Başka hesaplardan gelen uyarılardan ve CİMER’e şikayet edildikten sonra, hem de ertesi gün sildi.
Kaldı ki, kendisini gazeteci olarak tanıtan bir kişi, hangi gerekçeyle olursa olsun yanlış bilgi yayamaz, yaymamalı. Yalan ile gazetecilik yan yana gelemez.
Tek cümleyle:
- Cezayir gezisini davetli izleyen gazeteciler Türker Akıncı, Taha Dağlı, Murat Çiçek, Fulya Kalfa, Abdülhalik Çimen, Ahmet Ergen, Burhanettin Duran, Belkıs Kılıçkaya, Okan Müderrisoğlu, Rıdvan Bıyık ve Sena Alkan, uçaktaki sohbet sırasında gündemdeki “50+1 kuralı değişikliği”ni Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sormadı ya da soramadı.
- İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un, “Stratejik İletişim Zirvesi”ndeki konuşması, NTV, CNNTürk, Habertürk, Global, TV100, AHaber, TRT Haber, Ülke TV, TVNet, Kanal B ve TGRT’de canlı yayımlandı.
- DHA’nın geçtiği ve Evrensel, Hürriyet ve Sözcü’nün kullandığı haberde çöp evde bulunan çocuğun kodlanarak yazılan soyadı, annesinin soyadı açık yazılarak deşifre edilmiş oldu.
- Bursa’da uzun süredir imar yolsuzluklarını yazan gazeteci Yaman Kaya’yı aracıyla seyir halindeyken kurşunlayan iki saldırgan yakalandı ama “ev hapsi” verilerek serbest bırakıldı.
- Yeni Akit, gazeteci Metin Uca’nın cenaze namazı sırasında iki meczubun provokasyonuna camideki bütün cemaat katılmış ve yuhalamış gibi yalanlarla dolu haber yaptı.
- Kanal D, “Ablası estetikle Seda Sayan’a benzedi” haberinde bir estetik merkezi sahibi doktor H.A.’nın tanıtımına aracılık etti; doktor da operasyonu Instagramda paylaşarak reklam yaptı.
- Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın TBMM’deki konuşmasında Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Osman Kavala davalarında siyasi karar verildiğini kabul ettiği bölüm iktidar medyasında haber olmadı.
- Yeni Şafak, Çalışma Bakanı Işıkhan’ın, asgari ücretlilerle ilgili olumsuzluk içeren açıklamasını “Asgari ücrete yılda bir zam sinyali” başlığı atarak, müjde gibi yayımladı.
- Yeni Şafak’ın “Kalıcı yaz saatiyle 2 milyar lira tasarruf” haberinde verilerin kaynağı yoktu.
- Akşam yazarı Hikmet Genç, Berlin’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a soru soran Alman gazeteci Michael Fischer’e “dingil” ve “Çok kaşındın Erdoğan da kaşıdı” diye hakaret yağdırdı.
- Akşam ve Sözcü’nün “İşkence çetesi” haberinde bir kişiye yapılan işkence ayrıntılı biçimde aktarılarak “şiddet pornografisi” üretildi.
- Konya Büyükşehir Belediyesi’nin reklamının yapıldığı metni, Akşam, Hürriyet, Türkiye, Yeni Akit ve Yeni Şafak, “Bu bir ilandır” uyarısı koymadan haber gibi tam sayfa yayımladı.
- “Şehir Buluşmaları” adı altında gazetenin reklam gelirlerine katkı için geçen yıl ekim ayında Ordu’ya giden Sabah gazetesi yazarları, geçen hafta yine Ordu ve Bursa’daydı.