Kadın cinayetleri haberlerine ilişkin uyarı bu kez Prof. Dr. Süleyman İrvan’dan geldi. Sosyal medyadaki paylaşımında iki yıl önceki “Kadın cinayeti haberlerini macera filmlerine benzetmeyin” başlıklı yazımı anımsatıyordu:
“Medyayı uyarmış ve “gerekçe yazıp cinayete haklılık kazandırmayınız” diye yazmıştınız. Cumhuriyet’te yayımlanan ANKA ajansı mahreçli haber, failin avukatının cinayeti haklılaştıran açıklamasına, noktasına virgülüne dokunmadan yer vermiş görünüyor. Maktülün kendisini savunma şansı da yok maalesef. ANKA ombudsmanı olarak bu haberi değerlendirmeye almanızı diliyorum.”
ANKA’nın haberini incelemeden önce Prof.Dr. İrvan’ın anımsattığı eski yazıma baktım. Kadın cinayetleri haberleriyle ilgili örnekler verdiğim yazının girişi şöyleydi:
“Sorsanız bütün gazeteci ve editörler kadın cinayetlerinden rahatsızdır; bu cinayetlerin önlenmesi için yapılması gerekenler konusunda fikirleri vardır! Ama yaygın medyada kadın cinayetlerindeki yanlışlar sürüp gidiyor, hem de giderek artıyor.
Gerekçe yazıp cinayete haklılık kazandıran, cinayeti ayrıntılarıyla yazıp şiddet pornosu üreten, sanık erkeğin görüntüsünü flulaştırıp mağdur kadını açıkça sergileyen, sadece erkeğin ifadesine dayanıp onu suçsuz göstermeye çalışan haberler birbirini izliyor.”
Bu yazımda iyiniyetli olduklarına inandığım ama alışkanlık, zamansızlık, araştırma güçlüğü gibi nedenlerle böyle hatalara düşen meslektaşlarımı uyarmaya çalışmıştım. Ama ne yazık ki, bu yazıdan sonra da kadın cinayeti haberlerinde yanlışlar azalmadı.
ANKA yorum yapmadan yayımlamış
Prof. Dr. İrvan’ın eleştirdiği ANKA haberini inceledim. Haberde, Pınar Gültekin’i canice öldüren Cemal Metin Avcı’nın avukatı Ali Abdullah Erinan, “mahkemenin haksız tahrik indirimi” yapmasına yönelik eleştirileri cevaplandırıyordu.
“Pınar Gültekin cinayeti yargılamasında hakkında ‘Haksız tahrik indirimi’ uygulanan Avcı’nın avukatı Erikan: ‘Kamuoyunu devam eden yargı sürecini sabır ve sükunetle beklemeye davet ediyoruz” başlıklı haberde avukatın açıklamasını aynen aktarıyordu. Hiçbir yorum yapılmamıştı.
Fakat Avukat Erinan, sadece kamuoyunu yargı sürecini beklemeye davet etmiyor ve “haksız tahrik indirimi” yapılmasını savunmakla kalmıyordu. Erinan, müvekkili Avcı’yı tehdit ettiğini, şantaj yaptığını öne sürerek cinayeti gerekçelendiriyordu. Sonunda da “…maktulün devam eden haksız tahrikleri karşısında bir anda söz konusu eylem vuku bulmuştur” diyerek cinayete haklılık kazandırmaya çalışıyordu.
Aslında Avukat Erinan da bu yazılı açıklamasında tıpkı akademisyen Ceren Damar’ı öldüren Hasan İsmail Hikmet’in avukatı Vahit Bıçak gibi savunma sınırlarını zorluyordu. Vahit Bıçak, savunmasında Ceren Damar ile ilgili söylediklerinden dolayı “kişinin hatırasına hakaret” ve “hakaret” suçlamasıyla yargılanıyor.
Her açıklama haber midir?
Sanırım bu haberle ilgili sorulması gereken ilk soru, “gazetecinin görevi her açıklamayı olduğu gibi yazmak, yayımlamak mıdır?” olmalı.
Bu soru ajans haberciliğinde daha da önem kazanıyor. Çünkü Türkiye’de Anadolu Ajansı başta olmak üzere ajans haberciliğinde yıllardır böyle bir uygulama söz konusu. Kim ne derse aynen aktarılıyor ne başkaca bir bilgi ekleniyor, ne de yanlış ya da eksikliklerle ilgili itiraz kaydı düşülüyor.
Açıklamaların, demeçlerin, konuşmaların olduğu gibi aktarılması son yıllarda AKP iktidarının medyadaki baskılarının ve gazetecilik reflekslerindeki zayıflamanın da etkisiyle iyiden iyiye yerleşti.
Fakat bu tarz gazeteciliğin okurları, izleyicileri bilgilendirmek açısından doğru olduğunu söyleyemem. Bizim işimiz temelde insanlara doğru bilgi vermek. Gerçeği çarpıtan bir açıklamayı aynen aktarıp, “Ne yapalım açıklama böyle” diyerek geri çekilemeyiz. Açıklama bir yanlışı, yalanı yansıtıyorsa gazeteciye düşen ya o açıklamayı hiç yazmamak, aktarmamak ya da yanlış/yalan olduğuna dair verileri de ekleyerek okuru/izleyiciyi aydınlatmaktır.
Yorum ile analizi, bilgi ile iddiayı karıştırmamak gerek. Haberde hele de ajans haberinde elbette yorum yapmamak gerekir. Ama analiz ve inceleme yapılabilir, yapılmalıdır da…
Öldürülmüş insana yönelik suçlamalar
Avukat Ali Abdullah Erinan’ın açıklamasına dönersek, ANKA da müvekkilini savunmanın ötesine geçerek cinayete meşruiyet kazandırmaya yönelik sözlerini haber yapmayabilirdi. Sadece yargı kararının beklenmesi sözlerini haberleştirebilirdi.
Öldürülen Pınar Gültekin’e yönelik “suçlamaları”, evet bugün artık hayatta olmayan bir insana yönelik suçlamaları habere koyacaksa da inceleyebilir; o konudaki verileri ortaya serebilirdi.
Üstelik bu suçlamaların bir kısmı mahkemede de dile getirilmiş, Pınar Gültekin ailesinin avukatı Rezan Epözdemir, mahkeme kararından sonra bu konuda açıklama da yapmıştı. Katil Avcı’nın sürekli ifade değiştirdiğini söyleyen Epözdemir, şantaj ve görüntü iddiasının kanıtlanamadığına dikkat çekiyordu:
“Mahkeme bu cinayeti meşrulaştırmaya, maktule Pınar Gültekin’in özel hayatını tartışılır hale getirmeye matuf bir şekilde ABD’ye yazı yazdı ve Pınar’ın telefonunun geriye dönük 2 yıl boyunca incelenmesi için şifresini talep etti. Telefon şifresi geldi. Didik didik edildi ama Pınar’ın telefonunda bu caninin iddia ettiği gibi ne şantaj amaçlı bir mesaj ne de video bulundu. Bu iki iddianın da kerameti kendinden menkul haksız tahrik indiriminden faydalanmak için uydurulmuş hikayeler olduğu anlaşıldı.”
ANKA da habere, en azından Avukat Epözdemir’in açıklamalarını ekleyebilirdi. Daha da doğrusu Avcı’nın avukatının suçlamalarını sorabilir, inceleyebilir; ondan sonra haber oluşturabilirdi.
Nitekim Epözdemir’in, mahkemenin gerekçeli kararının belli olmasından sonra dün yaptığı uzun açıklama da davayla ilgili önemli veriler içeriyordu. Kadın cinayeti davalarında haksız tahrik indirimi alabilmek için katledilen kadınların “kötü gösterilmeye” çalışıldığına dikkat çeken Epözdemir, “Ne yazık ki, Pınar Gültekin davasında da bunun tipik bir örneği yaşanmıştır” diyordu.
Başlık değiştirmek yetmez
Araştırma yapmadan avukat Erinan’ın öldürülmüş bir insana yönelik suçlamalar içeren, cinayete meşruiyet kazandırmaya yönelik sözlerini aynen haberleştirmemeliydi.
ANKA’nın haberini medya kuruluşlarının “Pişkin savunma” ve “Avukatı haksız tahrik indirimini savundu: Katil vicdani sorumluluk hissetmiş!” gibi başlıklarla kullanması da yanlışı düzeltmeye yetmez. Onların da aynı şekilde araştırması, karşı görüşü de içeren ve yanlışları ortaya koyan editoryal düzeltmelerden sonra haberi yayımlaması gerekirdi.
Ardı ardına cinayetler işlenen bir ülkede kadın cinayeti haberlerine daha çok özen göstermek gerekiyor. “Kadın, çocuk ve hayvanlara karşı şiddeti önlemeyi” değerleri arasında sıralayan ANKA’nın “Yayın İlkeleri”nden birinin “Kadınlara yönelik şiddeti özendirecek yayın yapmamak” olduğunu unutmayalım.
Ayrıca Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Kadın Komisyonu’nun hazırladığı “Toplumsal cinsiyet eşitlikçi haber kılavuzu”nda “Haber fail ifadesine dayanarak yazılmamalı, ölen kadının katilin/failin iddialarını yanıtlayacak ve çürütecek durumda olmadığı unutulmamalı” deniliyor.
Maalesef avukat Erinan’ın açıklamasına aynen yer veren haber de sadece “failin avukatının ifadesine” dayanıyor ve dahası bugün artık hayatta olmayan bir kadının artık yanıtlayamayacağı suçlamalar içeriyor. Haber, bu haliyle avukatın cinayeti meşrulaştırma çabasına aracı olmak gibi üzücü bir sonuç doğuruyor.
ANKA’dan özür
ANKA Haber Ajansı Yazı İşleri ile bu konuyu görüştüm. Yargılama sürecinde hem ailenin avukatı Rezan Epözdemir’in hem de davayı takip eden sivil toplum kuruluşlarının görüşlerine ilişkin çok sayıda haber yaptıklarını ifade ettiler. Söz konusu haberin de eksik işlendiğini, sadece failin avukatı Ali Abdullah Erinan’ın açıklamasında cinayeti meşrulaştıran ifadelerine yer verilmesini doğru bulmadıklarını, ailenin avukatının karşı görüşünün haberde yer almamasının hata olduğunu kabul ettiler ve özür dilediler.
ANKA Yazı İşleri olarak, evrensel mesleki değerler ve ANKA’nın Yayın İlkeleri”nde yer alan “Kadınlara yönelik şiddeti özendirecek ya da meşru gösterecek yayın yapmaz” ilkesini içtenlikle benimsediklerini vurguladılar.