21 Kasım 2024 Perşembe
“Dilara’yı koruyamadık” başlıkları, kadını değil sorumluları koruyor – Faruk Bildirici

“Dilara’yı koruyamadık” başlıkları, kadını değil sorumluları koruyor – Faruk Bildirici

Avukat Dilara Yıldız, “Öldürüleceğim, tehdit ediliyorum” diye altı kez savcılığa şikâyet etmiş, bir de uzaklaştırma kararı aldırmış. En sonunda çilingir marifetiyle evine giren eski nişanlısı Oktay Dönmez, silahla tehdit edince onu karakolun bitişiğindeki bir restorana gitmeye ikna etmiş, iki arkadaşına mesaj atıp polislere de haber vermelerini sağlamış.

    Dilara Yıldız başka ne yapabilirdi? Bir avukat ve tehditlere maruz kalan bir kadın olarak yapabileceğinin azamisini yapmış, savcıları, polisleri uyarmış. Bu durumda onu koruması gerekenler savcılar ve polislerdi, devletti.

    Fakat Oktay Dönmez, polislerin ve iki arkadaşının gözleri önünde Dilara Yıldız’a kurşun yağdırıp öldürünce medya savcıların ve polislerin sorumluluğunu sorgulamadı. Hürriyet, Cumhuriyet, Posta ve Karar gazeteleri sanki söz birliği etmişçesine “Dilara’yı koruyamadık” başlığı attılar haberlerine.

     “Bir kadını daha koruyamadık” başlıkları son yıllarda medyada sürekli kullanıldığı daha doğrusu “moda” haline geldiği için dikkatimi çekti. “Dilara’yı koruyamadık” başlıkları atan gazetelerin haberlerini dikkatle okudum. “Koruyamadık” demelerinin nedenini açıklayan bir ifade yoktu.

     Zaten gazeteler, bir olayı sorgular, eksikleri, yanlışları araştırır, bulur ve yayımlayarak yetkilileri uyarır; görevlerini yerine getirmelerini sağlar. Gazeteciler, kadınların korunmasına bu şekilde yardımcı olabilir.

     Ama “Dilara’yı koruyamadık” başlıklı haberlerde böyle bir kaygı güdülmüyor, sadece üzüntü belirtiliyordu. Oysa Prof.Dr. Süleyman İrvan’ın sosyal medyadaki paylaşımında dikkat çektiği gibi, bu başlıklar sorunun çözümüne ve kadınların korunmasına katkı sağlamıyor.

     Soru sormayan ve yanıtlamayan haberler

    “Koruyamadık” başlıkları atmak yerine savcılığın ihmali, polisin eksikleri sorgulanmalı, araştırılmalıydı. Bu olayda karanlıkta kalan ve aydınlatılması gereken sorular da belliydi:

1-     Dilara Yıldız altı kez şikayet etmesine rağmen öldürmekle tehdit eden eski nişanlısı nasıl oldu da serbestçe dolaşabildi? Savcılık, şikâyetler karşısında neden duyarlı davranmadı?

2-     Polis, karakolun hemen bitişiğindeki bir cinayeti, üstelik de Dilara Yıldız’ın haber vermesine rağmen neden önleyemedi? Polisler, neden restorana girerken katilin silahına davranacağını gözeterek önlem almadı?

      Maalesef “Koruyamadık” başlıkları atan Hürriyet, Cumhuriyet, Posta ve Karar gazetelerinin dışındaki diğer medya kuruluşlarında da bu sorulara yanıt aranmamıştı.  Akşam, Türkiye, Yeni Şafak, Yeni Çağ, Yeni Asır ve Korkusuz gazetelerinde de “Genç avukat eski nişanlı kurbanı” diye sıradan bir adli vaka olarak yansıtmıştı cinayeti. İnternet sitelerinde de benzer haberler yer alıyordu.

       Gördüğüm kadarıyla sadece “Karakolun dibinde kadın cinayeti” diyen Milliyet ile “Defalarca şikayetçi oldu duyan olmadı” başlığını kullanan Birgün gazeteleri yetkililerin eksikliklerine ve ihmallerine dikkat çekmişti.

      Milliyet ve Birgün’ün haber sunumları ilk gün için doğru olabilir. Ancak olay yerine gidip tanıklarla konuşmak, yetkililerden sorulara yanıt almak, Dilara Yıldız’ın korunamamasının nedenlerini araştırmak gerekir.

        Her kadın cinayetini bir dosya olarak ele alıp, sonuna kadar kovalamakla ihmaller, sorumlular ortaya çıkarılabilirse yeni cinayetlerin önlenmesine yönelik mesafe alınabilir. Aksi halde gazeteciliğin kadın cinayetlerinin önlenmesine bir katkısı olamaz.

    Dilara’yı savcının, polisin koruması gerekmez miydi?

    Dilara Yıldız’ın öldürülmesi olayında bile “Savcı ve polis neden koruyamadı” diye sormak ve araştırmak yerine “Koruyamadık” başlıkları atıp üzüntü beyan etmek, asıl eksikliklerin, yanlışların, ihmallerinin üzerini örtmeye yarıyor. Yöneticileri uyarmak yerine kadın cinayetlerinde sorumluluğu bütün topluma yayarak, devleti yönetenlerin, savcılığın ve emniyetin sorumluluğunu gizliyor.

      Üstelik de kadın cinayetleriyle ilgili olarak savcılıkların ihmalleri, polislerin yanlışlarının yanı sıra bir de ülkeyi yönetenlerin kadın cinayetlerini gündemin yakıcı bir sorunu olarak kabul etmemeleri gerçeği ile karşı karşıyayız.

     Maalesef siyasi iktidar kadın cinayetlerini öncelikli olarak üzerine gidilecek bir problem olarak görmediği gibi, kadınları korumak için imzalanan İstanbul Sözleşmesini iptal ediyor; 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un tam olarak uygulanması için de titizlikle çaba harcamıyor.

   Tüm bunlar yetmezmiş gibi, Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca kadın cinayetleri için “Sanki sadece Türkiye’de kadın cinayetleri işleniyormuş gibi bir algı yaratılıyor. Keşke hiç olmasa” diyebiliyor. Yüksek yargının zirvesindeki bir hukukçu bile kadın cinayetlerini bu şekilde küçümseyebiliyor.

    Hal böyleyken “Koruyamadık” başlıkları atmak devleti yönetenlerin kadın cinayetlerine bakışlarındaki zaafiyeti görmezden geliyor, gerçek sorumluları koruyor. Gazeteciler kendi sorumluluklarından bu şekilde kurtulamaz.