Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, sosyal medya hesabından aralıklarla görüntüler paylaşıyor. Bu görüntülerin tümünde de yoğun bakımdan yeni çıkmış Korona hastaları, hasta yataklarında kendilerine uzatılan mikrofona konuşuyorlar. Bazılarında hâlâ oksijen maskesi takılı:
– “Neler yaşadım! Bir damla suyun tadını özlemiştim. Herkes aşı olsun lütfen.”
– “Nefesim tamamen gidince yatış verdiler. Aşı olmamıştım.”
– “Hani, derler ya, ölümü gözümle gördüm. Keşke aşı olsaydım, bu kadar çekmezdim.”
Hastalardan sonra doktorları da konuşuyor, herkesin aşı olması gerektiğini vurguluyor. Sağlık Bakanlığı’nın hazırladığı bu görüntü, aşı kampanyasının bir parçası.
Sağlık Bakanı Koca’nın yanı sıra medya da aşı kampanyasını benzer doğrultudaki haber, fotoğraf ve görüntülerle sürdürüyor. Gün geçmiyor ki, medyada “Yoğun bakımdaki aşı karşıtı: Pişmanım, herkes aşısını olsun”, “Yoğun bakımda Kovi-19 tedavisi süren hasta aşı yaptırmamanın pişmanlığını yaşıyor”, “Salgını önemsemediği için aşı olmadı yoğun bakım mücadelesini böyle anlattı” gibi haberler çıkmasın.
Bakanlık ve medyanın aşı olmayan hastalarla yaptığı bu söyleşiler, etik ilkelere ne kadar uygun? Tartışmaya değer bir konu.
Hastanın onamı alındı mı?
Türk Tabipleri Birliği’nin web sayfasında yayımlanan “Uzmanlık Dernekleri Hasta Hakları Kılavuzu”na göre, her türlü tıbbi girişim için hastanın “aydınlatılmış onamının alınması” gerekiyor. Sağlık Bakanlığı’nın “Hasta Hakları Yönetmeliği” de aynı doğrultuda. Rıza onay formunun iki nüsha olarak imzalatılması isteniyor.
Sağlık Bakanlığı’nın yayımladığı Korona hastalarına ilişkin görüntülerin de hastaların gizli kalması gereken bilgilerini kamuoyuna duyuruyor. Hem de bu görüntüler hasta ile ilgili tıbbi süreç tamamlanmadan, hasta yatağındayken paylaşılıyor.
O nedenle bu hastaların görüntülerin kamuoyuna ne şekilde açıklanacağı konusunda açıkça bilgilendirilmiş ve açık onaylarının alınmış olması zorunlu. Ama Sağlık Bakanlığı bu hastaları görüntülerinin yayımlanacağı konusunda bilgilendirdi mi, açık onay formu imzalattı mı bunları bilmiyoruz. Bu konuda ne açıklama yapıldı ne de görüntülerde bir ibare var.
Sağlık Bakanlığı nasıl olsa hastanın onayını almıştır diye varsayamayız. O görüntüyü izleyen her vatandaşın hastanın onayı ile ilgili bilgi sahibi olma hakkı var. “Hasta hakları” bilincinin yükseltilmesi açısından da gerekli bu bilginin açıklanması.
Hasta haklarına titizlikle uyması gereken Sağlık Bakanlığı gibi bir kurum eğer hastayı ayrıntılı biçimde bilgilendirmedi ve onay formu imzalatmadı ise bu ciddi bir yanlış. Hasta bilgilendirildi ve onayı alındıysa da bunun görüntülerin üzerine ya da girişine bir ibare konularak belirtilmemiş olması da yanlış.
Hastanın zayıf anı
Hastalar bilgilendirilerek böyle bir görüntü çekilip yayımlandı ise burada da etik açıdan tereddütlerim var. Korona hastası, tamamen tedavi olup hastaneden çıktıktan sonra böyle bir görüntü alınmasına onay verse ve böyle yayınlar yapılsa elbette buna kimsenin diyeceği bir şey olamaz.
Ama bu görüntülerin alındığı hastalar yoğun bakımdan çıkmış olsalar da henüz hastanedeler, tedavi süreçleri tamamlanmamış. Dolayısıyla Sağlık Bakanlığı yetkilileri ya da bölüm hekimlerinden gelecek bir görüntü talebine hayır demeleri öyle pek de kolay değil. Hem halen hasta yatağında oldukları için psikolojik olarak zayıf durumdalar, hem de hekimlere, oradaki sağlık personeline minnet duygusu içinde olmaları doğal.
Bu durumdaki hastalardan görüntü çekimi için onay almak onların bu zayıflığından yararlanmak anlamına gelmez mi? Bu koşullarda alınan görüntü onayının kullanılması etik olur mu?
Görüştüğüm ve bu soruyu yönelttiğim bazı hekim ve iletişimci arkadaşlarım burada etik ihlal olmadığını ifade ettier. Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden arkadaşım Prof. Dr. Süleyman İrvan da bu konuda benden farklı düşünüyor. Sağlık Bakanı tarafından paylaşılan görüntülerin uyarıcı nitelikte olduğunu, hastalar yoğun bakımdan çıktıları için müjde olarak da değerlendirilebileceğini, görüntülerde hastaları mağdur edecek bir boyut görmediğini, toplum sağlığının söz konusu olduğu durumlarda bu türden uyarıcı paylaşımların aşı kararsızlarını olumlu anlamda etkileyebileceğini düşündüğünü söyledi. Ayrıca görüntülerin hastaların rızası alınarak çekildiğinin anlaşıldığını, bu durumda etik ihlalden söz edilemeyeceğini belirtti.
Ama ben böyle düşünmüyorum. Hasta yatağından henüz kalkamamış, yaşamıyla ilgili endişelerden bile henüz tümüyle sıyrılamamış ve bir yandan da minnet duyguları içinde olan bir kişinin onayı, gerçek bir gönüllülük içerisinde gerçekleşmiş kabul edilemez.
Bir hastanın böyle bir görüntü izni isteyen Sağlık Bakanlığı yetkililerini geri çevirme gücünden söz edemeyiz. Bir onayın gönüllü olarak verilebilmesi için öncelikle o hastanın o talebi reddetme hakkının da olması gerekir.
Tek seçenekli bir seçim, iradi bir seçim olmaz.
Kurbanı suçlu gösterme ve düşmanlaştırma
Ayrıca bu görüntü ve haberler, hastaları suçlu gösteriyor. Oysa hastalar da bir kurban. Sadece Covid-19 virüsünün değil, aşı konusunda insanları ikna etmek için yeterince çaba harcamayan, etkili kampanyalar düzenlemeyen Sağlık Bakanlığı ve yetkililerinin de kurbanı.
Eğer bu ülkede aşı kararsızlığı halen bu kadar yüksek düzeydeyse, aşı karşıtlığı önlenememişse bunda en büyük sorumluluk idarecilerindir. Oysa Korona konusundaki önlemlere uyulmaması, vaka sayılarının artması gibi konularda hep sorumlu tutuluyor.
Sağlık Bakanı Koca, son sosyal medya paylaşımında yine “Toplumsal hareketlilik çok arttı. Dışarıda, ortak mekânlarda tedbire önem verilmiyor, hastalığın yayılma ortamları çok fazla. Toplum bağışıklığını henüz sağlamış değiliz. Ne yapmalıyız? Tedbirlere uymalı, aşılarımızı tamamlamalıyız” demiş. Bakan olarak kendisi sorumlu değil ama vatandaşlar sorumlu. Öyle görüyor, öyle aktarıyor.
Geçen yıl 10 Ekim’de Korona nedeniyle yaşamını yitiren hasta sayısı 56’ydı; bu yıl 10 Ekim’de 196. Buna rağmen Sağlık Bakanlığı’nın aldığı önlemler geçen yılla kıyaslanamayacak kadar hafif. Hatta neredeyse kalabalık yerlere girişte HES kodu gösterme zorunluluğu dışında bakanlığın bir önlemi kalmadı.
Buna rağmen Sağlık Bakanı Koca, vakaların artmasından dolayı vatandaşları suçlayabiliyor. Aynı anlayış, aşı olmayı öneren hasta görüntüleri çekiminde de geçerli. Orada da kurbanlar suçlu gibi gösteriliyor. Aşı olmayanların toplumda düşmanlaştırılmasına yol açılıyor. Bu yayınların görüntülenen hastaların suçluluk duygusunu artıracağı, hastada psikolojik tahribat yaratabileceği de görmezden geliniyor.
Bir de unutmamak lazım. Aşı kampanyalarının sürekli ölüm ve korkutma üzerine kurulması bir süre sonra kanıksama etkisi yaratabilir. Bu tür görüntülerin dozunda kullanılması gerek. Aksi takdirde bir süre sonra tamamen etkisini yitirebilir.
Tıpkı bir zamanlar yürütülen trafik canavarı kampanyası ya da sigara paketlerinin üzerindeki yazı ve görüntüler gibi…