Evet bu unvanı kendime ben verdim. Başka birileri rütbe diye omuzuma takmadı, yasalar, yönetmelikler çıkarmadı beni “Medya Ombudsmanı” yapmak için. Ne bir örgütüm, organizasyonum var ne de finansman desteğim. Tek başımayım ve Medya Ombudsmanıyım. Çünkü…
“Sedat Peker’in paylaşımlarına aracılık etmek gazetecilik faaliyeti midir?” başlıklı yazımın ardından başlayan medya etiği tartışmaları arasında “Medya Ombudsmanı” unvanını kullanmama takılanlar oldu. “Sana kim verdi bu unvanı” diye sorup durdular bu süreçte.
Önce şunu belirteyim; Daha iyi gazetecilik için etik ilkeleri hatırlatmış ve meslektaşlarım ile iletişim akademisyenleri arasında bir fikir alışverişi doğmasını hedeflemiştim. Eleştirimin asıl muhatabı olan Erk Acarer’in yanıtı ve ardından başlayan gazetecilik meslek etiğine ilişkin tartışmalar yazımın amacına ulaştığını gösteriyor. Benim açımdan bu konu, Erk Acarer’in eleştirimi “değerli ve yol gösterici bulduğunu” belirterek “eleştirilerin ve meslek büyüklerimin başımın üstünde yeri var” diye yazdığında noktalandı.
Gelelim, benim medya ombudsmanlığıma. Evet bu unvanı kendime ben verdim. Başka birileri rütbe diye omuzuma takmadı, yasalar, yönetmelikler çıkarmadı beni “Medya Ombudsmanı” yapmak için.
Ülkemizde medyanın özdenetimi konusunda 1960’lardan beri girişimler var ama hiçbiri etkili olamadı. Son olarak bazı medya kuruluşlarının Okur Temsilcisi (Ombudsman) görevlendirmeleri de “editöryal bağımsızlık” sağlanamadığı için başarılı olamadı.
Ben de medyanın özdenetimi için editöryal bağımsızlığı olan, medya kuruluşlarının finansman olarak desteklediği, kararlarını kabul ettiği ama onlardan bağımsız bir “Medya Ombudsmanlığı” kurumunun gerekliliğine inanıyorum. Bunu sağlamak ve “medya ombudsmanlığı”nın yararını kanıtlamak için çaba harcıyorum. Bunun için de kimseden izin, onay, talimat falan almadım. Almam da gerekmiyor.
Ben bu işi şimdilik sorumlu bir yurttaş ve mesleğin onurunu korumaya çalışan, yıllarını bu meslek için harcamış bir gazeteci olarak gönüllü şekilde yerine getiriyorum.
Ne bir organizasyonum var ne finansal desteğim
Nihayetinde ben bir medya kuruluşu mensubu değilim, arkamda ne bir medya grubunun desteği var, ne bir örgütüm ya da bir organizasyonum. Hiçbir yerden finansman desteği de almıyorum. Tek başımayım. 27 yıl çalıştığım Hürriyet’ten atılmış olmama rağmen evrensel gazetecilik ilkelerinin yerleşmesi, gazeteciliğin yanlışlardan arınması ve kalitesinin yükselmesi mücadelesi veren bir gazeteciyim.
Son dokuz yılı Hürriyet’te Okur Temsilcisi (Ombudsman) olmak üzere 40 yılı aşkın gazetecilik yaşamımda edindiğim deneyime dayanarak medya eleştirileri kaleme alıyorum. O mahalle ya da bu mahalle ayrımı gözetmeden ama kırıcı da olmadan, yapıcı bir üslupla medya kuruluşlarını ve meslektaşlarımı eleştiriyorum.
Evinden kendi web sitesine yazan bir gazeteciyim. Eğer söylediğim sözün, yaptığım eleştirinin meslektaşlarım üzerinde bir etkisi, ağırlığı varsa gazeteciliğin evrensel ilkelerini tavizsiz olarak savunmamdan, editöryal bağımsızlığımdan ve tabii mesleki geçmişimden kaynaklanıyor.
Ama bu etki, birilerinin işten çıkarılması ya da bir yaptırıma uğraması yönünde olamaz. Olsa olsa tartışarak doğruları bulmak ve yanlışların bir daha tekrarlanmaması gibi sonuçlar doğurabilir. Bu kadar. Benim hedefim, işlevim bununla sınırlı.
Sorun benim unvanım değil
İletişim akademisyeni Ceren Sözeri, Evrensel’de yayımlanan yazısında “Batı’da medya köşeleri ve medya eleştirmenliğinin oldukça popüler bir alan” olduğunu vurguluyordu. Yazısından benim konumuma da değinen bir bölümü özetle aktarayım:
“Kimileri devleşen sektörün dönüşümüne, çoğunlukla ‘business’ kısmına odaklanırken, bazıları da haber üretim süreçlerine ve etik sorunlara ağırlık veriyor. Amaç, liberal ekonominin sağladığı şartlarda medyanın konumunu güçlendirmek ve gazeteciliğin kalitesini artırmak. David Carr bu iki alanı çok iyi birleştiren, çok renkli bir yazardı.
Son olarak 2018’de Hürriyet gazetesi satıldıktan kısa bir süre sonra Faruk Bildirici işini kaybetti, tüm bu süreci zaten kitaplaştırdı. Bildirici, medyaya dair eleştirilerini kendi sitesinde Medya Ombudsmanı başlığı altında sürdürüyor. Sosyal medyada uğradığı saldırıları hatırlatarak, evet, kimse kendisine böyle bir makam tahsis etmiş değil ama David Carr’ın köşesinin başlığı da Medya Denklemi (Media Equation) idi. Kimse kendisinden bu karmaşık denklemi çözmesini beklemiyordu.”
Sözeri’nin dediği gibi, kimsenin benden de bu denklemi çözmemi beklememesi gerek… Sorun benim unvanım değil, gazetecilikteki etik sorunların alabildiğine artmış olması ve benim ne yapmaya çalıştığım…