Ali Saydam gibi iktidar kalemşorları cızırtı, iftira, dedikodu deyip geçerken bağımsız gazeteciler muhataplarını arıyor; belgeler buluyor ve her geçen gün Sedat Peker’in iddialarını doğrulayan yeni veriler açığa çıkarılıyor.
Sedat Peker vakasında gazetecilik bilançosunu çıkardım. İktidar medyasının örtme çabasına rağmen bağımsız gazetecilerin bulduğu yeni ipuçları ve kanıtları listeledim. Yeni kanıt bulmakta liderlik Sözcü ve Cumhuriyet’te. İşte yeni kanıtlar ve bulan gazeteciler…
Yeni Şafak yazarı ve iletişimci Ali Saydam, “Cızırtıyı yaymak gazetecilik değildir” diye yazmış. “Bu, bozuk sesler çıkaran bir radyonun önüne amplifikatör koymaya benzer. Bozuk, cızırtılı, kulak kanatan sesi yaymanın yararı yoktur; ama zararları çok ciddidir” diye açıklıyor bu görüşünü.
Suç örgütü yöneticisi Sedat Peker’in adını vermeden “muteber olmayan birinin iddia ve iftiralarını hukuken araştırmak ve gereğini yapmanın zorunluluk olduğunu” ama “bu sözlerin peşine takılmanın ve siyaseten iktidarı yıpratmak için kullanmanın yanlış olduğunu” vurgulayarak gazetecilerin bu iddiaları araştırmasına bile karşı çıkıyor.
Ali Saydam kendi tavrını açıklamakla yetinmeyip bir de gazetecilik öğretmeye kalkıyor. Ne garip, Sedat Peker de gazeteciliğin nasıl yapılması gerektiği konusunda büyük laflar ediyor videolarında. Aslında yeni bir durum değil bu. Başta bu ülkeyi yönetenler olmak üzere asli işi gazetecilik olmayanlar, gazetecilere gazetecilik öğretme hakkını kendilerinde görürler bu ülkede.
Ali Saydam da asli faaliyet alanı gazetecilik olmayan bir yazar, ticari faaliyetlerini de sürdürüyor. Hem de Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde de “Müşteri İlişkileri yönetimi” dersleri veriyor. Uzmanlık alanı gazetecilik olmayınca da öğretmeye kalktığı “gazetecilik” de işte böyle propagandacılıkla karışabiliyor.
Gazeteci, hiçbir sese, hiçbir iddiaya kulaklarını tıkamaz; taraflı, önyargılı yaklaşmaz. Saydam’ın tanımlamasıyla bir “cızırtı” geliyorsa o sesin ne olduğunu anlamaya çalışır, araştırır, sorgular, sesi netleştirir, nesnel bir gözle değerlendirir ve ondan sonra yayar.
Sedat Peker’in iddiaları için de gazetecilik aynı yaklaşımı gerektirir; iddialarını tamamen yok saymak gazetecilikle bağdaşmaz, peşinen doğru kabul edip olduğu gibi yayımlamak da…
Sedat Peker’in on milyonlarca izlenen videolarıyla ortaya attığı iddiaları konusunda Ali Saydam’ınki ne özgün bir tavır ne de bağımsız. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 26 Mayıs’ta bu konudaki tavrını açıkça ortaya koyup, “sinsi operasyon”, “tezgâh” gibi nitelemelerle İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu koruyana kadar -birkaç yazar dışında- Sedat Peker’in açıklamalarını genellikle görmezden gelmişlerdi.
O günden beri de iddiaların içeriğine hiç değinmeden iktidara yönelik saldırı, kaos planı, iftira, dedikodu gibi yaklaşımlarla savunma pozisyonuna devam ediyorlar. Sedat Peker’in iddialarını araştırmayı, incelemeyi bırakın; o iddialara “cızırtı” muamelesi yapıyorlar. Yaptıkları gazetecilik değil düpedüz propaganda çabası.
Fakat onca güce rağmen inandırıcı olamadıkları ve bu bilgilerin toplumda öğrenilmesini engelleyemedikleri ortada… Aksi halde milyonlar o görüntüleri izlemezdi…
Eleştirel gazeteciliğin başarı çetelesi
Neyse ki, bu ülkede hâlâ gazetecilik yapılıyor; bağımsız ve eleştirel gazetecilik, halkın bilgi edinme hakkını kullanabilmesi için etkili bir rol oynuyor. Sedat Peker’in iddiaları, araştırılıyor, soruşturuluyor ve kimi iddialarının doğrulanması yolunda ilerlemeler sağlanıyor.
Böyle olunca da bu iddialar, asıl olarak yeni kanıtların ortaya çıkarılması sayesinde gündemi sabahtan akşama değişen bir ülkede bir ayı aşkın bir süredir gündemin ilk sıralarında kalabiliyor. Yeni verilerle, yeni kanıtlarla desteklenmemiş olsaydı, emin olun birkaç günde unutulur giderdi…
Yargının iddiaların üzerine gitmediği, TBMM’de Araştırma Komisyonu kurulması önerisinin reddedildiği, iktidar yanlısı medyanın olanca gücüyle örtmeye çalıştığı bir ortamda yeni ipuçlarının, kanıtların ortaya çıkarılabilmesi ve gündemdeki yerini koruması ciddi bir gazetecilik başarısıdır. Elbette muhalefet partileri, sosyal medyanın katkısı var ama bu başarıda en büyük pay, bağımsız ve eleştirel medyaya, alternatif medyaya ait.
Sedat Peker’in iddialarıyla ilgili olarak bundan sonra yapılacak araştırmalara katkısı olabilmesi bakımından bugüne değin ortaya çıkarılan yeni veri, kanıt, ipucu çıkan olayların ve bu doğrultuda çaba harcayan gazetecilerin ve ürettikleri içeriklerin bilançosunu çıkardım.
Yeldana Kaharman’ın şüpheli ölümü: Sedat Peker, intihar ettiği kabul edilerek dosyası kapatılan gazeteci Yeldana Kaharman için “Tolga Ağar’ın bir kız arkadaşı var Kırgız ya da Kazak uyruklu. Kızcağız jandarmaya gidiyor, ‘Tolga Ağar bana tecavüz etti’ diye. Daha sonra kızı helikopterle aldırıyorlar. Kız ertesi gün ölü bulunuyor” diyerek genç kadının ölümünden dolayı Mehmet ve Tolga Ağar’ı suçladı.
Kaharman’ın 2019 yılındaki ölümüyle ilgili olarak ilk gazetecilik faaliyeti, Baransel Ağca’nın otopsi raporunu Twitter hesabından yayımlaması oldu. Ağca, 9 Mayıs’ta yaptığı paylaşımda “2 yıldır bulunamayan otopsi raporuna ve toksikoloji sonucuna ulaştım. Tahmin ettiğimin çok ötesinde çelişkiler var” diye yazdı; bu çelişkileri sıraladı. Ağca, bu konuya bir yıl kadar önce de gazeteci Sedat Sur’un el attığını ve dosyayı ilk olarak onun açtığını ifade etti.
Tolga Ağar, Başsavcılık ve Jandarma Genel Komutanlığı ise iddiaları reddetti. Cumhuriyet gazetesi de Jandarma Genel Komutanı Arif Çetin’in, çete raporunda adı geçen Selahattin Yılmaz ve Galip Öztürk’le birlikte çekilmiş fotoğraflarını 11 Mayıs’ta “Komutan çete lideriyle!” başlığıyla haberleştirdi.
Daha sonra gazeteci Baransel Ağca ve Cumhuriyet hakkında bu haberler nedeniyle soruşturma açıldı.
Yalıkavak Marina’ya çökülmesi: Sedat Peker, eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ve oğlu AKP Milletvekili Tolga Ağar’ın “İş insanı Mübariz Mansimov’u tehdit ederek Yalıkavak Marina’ya çöktüklerini” öne sürdü.
Ağar’ın Sözcü gazetesinden Saygı Öztürk ile konuşması, dikkatlerin Sedat Peker’in iddialarının üzerinde toplanmasını sağladı. Ağar’ın “Biz orada olmasaydık, oraya mafya çökecekti” sözleri İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu kızdırdı. Soylu’nun tepkisi üzerine özür dileyip geri adım atan Ağar, bir süre sonra da yönetim kurulu başkanlığından alındı.
Saygı Öztürk’ün Mehmet Ağar ile 12 Mayıs’ta yaptığı söyleşi, Sedat Peker’in iddialarıyla ilgili gelişmelerin seyrini değiştiren bir gazetecilik faaliyeti oldu. Bu söyleşi sonrasında olaylar tırmandı; Soylu’nun suç duyuruları, açıklamaları birbirini izledi.
Gazeteci Kutlu Adalı cinayeti: Sedat Peker, 23 Mayıs’ta yayımladığı videoda kardeşi Atilla Peker ve emekli Yarbay Korkut Eken’in, gazeteci Kutlu Adalı’yı öldürmek üzere 1996 yılında Kıbrıs’a gittiklerini, kısa bir araştırmadan sonra cinayet işlemeden döndüklerini, Korkut Eken’in daha sonra kardeşine “O iş tamam” diyerek Adalı’nın öldürüldüğünü haber verdiğini öne sürdü.
Barış Terkoğlu Cumhuriyet’te, Yıldıray Oğur ise Karar’daki yazılarında Kutlu Adalı’nın öldürülmeden önce Aziz Barnabas Manastırı baskınını araştırdığına dikkat çektiler; cinayetle ilgili süreci aktardılar.
İddiaya ilişkin ilk somut gelişme Atilla Peker’in Fethiye Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir dilekçe vermesi oldu. Atilla Peker’in dilekçesinde “Kıbrıs’ta Sivil Savunma Daire Başkanlığı’na gittik. Orada Kurmay Albay Galip Mendi ile tanıştım. Sonrasında yan odada Korkut Eken Uzi marka silahı bana verdi, bu silahın nasıl kullanılacağını ve susturucunun nasıl sökülüp takılacağını bana öğretti” diye yazdığı, bağımsız ve eleştirel medyada yayımlandı. Atilla Peker’in “Uzi” marka silahtan bahsetmesi önemliydi; çünkü Kutlu Adalı bu marka silahla öldürülmüştü.
Atilla Peker’in ifadesinde adı geçen Emekli Orgeneral Galip Mendi ile ilk olarak 25 Mayıs’ta Oda TV’den Can Özçelik konuştu. Mendi, Sedat ve Atillla Peker’in söylediklerini kısmen doğruladı; Atilla Peker ile Korkut Eken’in o tarihte adaya geldiğini, onlarla konuştuğunu, bir araç tahsis ettiğini açıkladı.
Sözcü’den İsmail Saymaz da aynı gün gazetedeki “Kıbrıs’ın Susurluk’u” başlıklı yazısında Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili gelişmeleri, AİHM’deki davayı, Aziz Barnabas Manastırı baskınını ve Serdar Denktaş ile söyleşisini kaleme aldı. 27 Mayıs’ta da Galip Mendi ile konuştu; Mendi’nin “Atilla Peker ve Korkut Eken’i adada gördüğünü söylediğini” aktardı.
Sözcü’den Saygı Öztürk de aynı gün Korkut Eken ile konuştu. Atilla Peker ile Kıbrıs’a gittiğini doğrulayan Korkut Eken, bu söyleşide orada PKK’nın faaliyetlerini araştırdıklarını, cinayetle alakası olmadığını savundu. Ama Saygı Öztürk, Eken’e, neden Atilla Peker ile gittiğini sormamıştı. Onun yanıtını da ertesi günkü söyleşisinde aldı. Eken, “Bu tür görevlerde devlet görevlisi yerine eleman kullanılıyordu” diyerek, Atilla Peker’in “eleman” olduğunu söyledi ama neden böyle bir yönteme başvurulduğu hakkında ayrıntılı bilgi vermedi. Öztürk’ün bu söyleşilerinde sorular eksikti ama bu haliyle bile konuşmuş olması, yeni bilgiler ortaya çıkarılması açısından değerliydi.
Korkut Eken, Hürriyet’in “Atilla Peker’in yanınızda ne işi vardı” sorusunu ise yanıtsız bıraktı. Hürriyet yine de bu konuyu 28 Mayıs’ta manşetine çıkardı.
Atilla Peker de 29 Mayıs’ta yine Saygı Öztürk’e konuştu ve adaya gidişlerini ayrıntılı olarak anlattı, orada Korkut Eken’in kendisine Uzi marka silah verdiğini yineledi.
Bu gazetecilik faaliyeti, Sedat Peker’in “Kutlu Adalı cinayetinin Mehmet Ağar ve Korkut Eken tarafından organize edildiği” iddiasını güçlendiren yeni kanıtlar ve tanıklıklar ortaya koymuş oldu.
Silivri Emniyet Müdürü Hakan Çalışkan’ın intiharı: Sedat Peker, Silivri Emniyet Müdürü Hakan Çalışkan’ın, 31 Temmuz 2017’de rutin bir kontrol sırasında gözaltına alınan Hızır ve Osman Kaptan adlı şüphelilerin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun oğlu Engin Levent Soylu’dan yardım istediklerini, bundan sonra bu kişileri serbest bırakması için gördüğü baskıya dayanamayarak intihar ettiğini öne sürdü.
Ahmet Şık, 6 Mayıs’ta Cumhuriyet’te yayımlanan “Emniyet müdürünün intihar dosyası Bakan Soylu’ya uzandı” başlıklı yazıda, Çalışkan’ın Bakanlıktan gelen baskı sonucu şüphelileri bıraktığını ama bu durumu öğrenen “İstanbul Emniyet Müdürü’nün, Çalışkan’dan tutanak tutarak Bakan Soylu hakkında resmi işlem başlatmasını” istediğini aktardı.
Yine Cumhuriyet gazetesinden Seyhan Avşar, intihar eden Çalışkan’ın o geceki telefon trafiğine ulaştı ve arayanlardan biri olan Koruma Daire Başkanı Ekrem Gülen ile konuştu. 30 Mayıs’ta yayımlanan haberde, Çalışkan’ın şüphelileri bırakmasına yol açan süreç anlatıldı.
İsmail Saymaz da Sözcü’deki köşesinde 3 Haziran’da “O gece ne oldu?” başlığıyla yayımlanan yazısında hem olay gecesi yaşanan telefon trafiğine, hem de tanık polislerin ifade metinlerine yer verdi. O gece Silivri’de yaşananlara ışık tutarken, Peker’in iddiası doğrultusunda ipuçları buldu.
Binali Yıldırım’ın oğlunun yeni kokain rotası oluşturmak için Venezuela’ya gitmesi: Sedat Peker, Türkiye’ye gelecek 4.9 tonluk kokainin geçen yıl Kolombiya’da yakalanmasından sonra Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ın yeni bir rota oluşturmak için Venezuela’ya gittiğini, uyuşturucu kaçakçılığında para trafiğini de Kıbrıs’ta yaşayan Halil Falyalı’nın yürüttüğünü iddia etti.
AKP Genel Başkan Vekili Binali Yıldırım, partisinin İstanbul il binasından çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtlarken, bu iddiayı yalanladı ve oğlunun pandemi nedeniyle maske ve test kiti dağıtmak için “yardım amacıyla” Venezuela’ya gittiğini söyledi.
Ancak Cumhuriyet gazetesinden Erdem Sevgi, Venezuela-Türkiye gümrük kayıtlarına ulaştı ve o dönemde bu ülkeye maske ve test kiti sevkiyatı yapılmadığını ortaya çıkardı. 31 Mayıs’ta yayımlanan bu haberin ardından Hürriyet’ten Abdülkadir Selvi ise “test kiti ve maskenin yolcunun yanında taşıyabileceği miktarda olduğu için gümrük kayıtlarında yer almadığı” açıklaması getirmeye çalıştı.
Gazeteci Cüneyt Özdemir’in sorularını Youtube üzerinden yanıtlayan Halil Falyalı da iddiaları reddetti. Falyalı, “Ne Binali Bey’i ne de Binali Bey’in oğlunu, hiçbirini tanımıyorum. Hiçbir şekilde yan yana gelmedik” dedi.
Sedat Peker’e koruma polisi verilmesi: Sedat Peker kendisine koruma polisi verildiğini, İçişleri Bakanı Soylu’nun yurt dışına kaçması için bir yakını aracılığıyla haber gönderdiğini iddia etti.
İçişleri Bakanı Soylu, “Benden 1.5 yıl önce koruma verilmiş, benim zamanımda da alındı” açıklaması yaptı. Ama Oda TV, İstanbul Valiliği’nin 2018 ve 2019 yılında Sedat Peker hakkında aldığı koruma kararının belgesini yayımladı. Peker’in korumasının Ocak 2020’de yurtdışına kaçmasından üç ay sonra iptal edildiği anlaşıldı.
T24’te de Tolga Şardan, Sedat Peker’e koruma tahsisi isteminin Ocak 2015’te komisyonda reddedildiğini ama siyasilerin araya girmesi üzerine iki ay sonra kabul edilmek zorunda kalındığını yazdı.
Sedat Peker’e koruma tahsisi konusundaki en çarpıcı gelişme, Anadolu Ajansı’nın “Koruma kararında FETÖ izi” haberi oldu. Bu haberde yer alan belgelerde dönemin İstanbul Emniyet Müdürü olan AKP Milletvekili Selami Altınok ile o günlerde İstanbul Valisi olan Vasip Şahin’in imzalarının görünmesi AKP içinde rahatsızlığa yol açtı. Tepkiler üzerine AA’nın haberi, Altınok ile Şahin’in isimleri çıkarılarak yenilendi.
Soylu’nun, Peker’e koruma verilmesinde sorumluluğuna işaret ettiği Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Çalışkan’a da Cumhuriyet’ten Seyhan Avşar erişti. Çalışkan, bu konudaki soruya “Benim gibi bir insanı açığa kim alacak, nasıl alacak? Bir görelim bakalım” diyerek rahatsızlığını dışa vurdu.
Ziraat Bankası’nın Demirörenler’e verdiği 750 milyon dolar kredi: Sedat Peker, Ziraat Bankası’nın, Doğan Medya Grubu’nu satın almak üzere Demirörenler’e verdiği 750 milyon dolar kredinin geri ödenmediğini öne sürdü.
Peker’in bu iddiasını ne Demirören grubu yalanladı ne de Ziraat Bankası’ndan bir açıklama geldi. Ama Cumhuriyet gazetesi, “Demirören Holding’in aldığı krediye karşılık Kemer Country’deki golf sahasını Ziraat Bankası’na verdiğini ama imar planları iptal edilince arsanın değerinin dibe vurduğunu” açığa çıkardı. Cumhuriyet’in 9 Haziran’da Hazal Ocak imzasıyla yayımladığı bu haber yalanlanmadı.
Gazete Pencere de 10 Haziran’da “Ziraat’ın parası pul oldu” manşetiyle çıktı. Demirörenler’in Doğan Medya’yı satın alırken kullandığı kredinin akıbetiyle ilgili olarak kredi için teminat olarak gösterilen Kemerburgaz’daki arazinin Ziraat’e devredildiği günkü imarlı rayiç bedeli yaklaşık 650 milyon dolar. İşlem bittikten sonra mahkeme imar planını iptal etti. Arazinin fiyatı 65 milyon dolara düştü” bilgisi verildi.
Bu haberlerle Ziraat Bankası’nın büyük zarara uğratıldığı, kredi taksitlerinin ödenmediği iddiası doğrulanmış oldu.
Sezgin Baran Korkmaz’ın otelinde konaklayanlar: Sedat Peker, 9. videosunda kara para akladığı gerekçesiyle hakkında tutuklama kararı bulunan ve İçişleri Bakanlığı’nı ziyaret ettikten bir gün sonra yurt dışına kaçan Sezgin Baran Korkmaz’a ait Bodrum Paramount Otel’e el konulduğunu iddia etti. Veyis Ateş, Rasim Ozan Kütahyalı ve Ankara İdare Mahkemesi Başkanı Esat Toklu gibi hakim, savcı ve gazetecilerin bu otelde ücret ödemeden tatil yaptıklarını öne sürdü.
Otelde kaldığı fotoğraflarla kanıtlanan Veyis Ateş’in Habertürk’teki programlarına ara verildi. Rasim Ozan Kütahyalı, para ödemeden kaldığı iddiasını yalanlarken bir arkadaşının daveti üzerine otele gittiğini savundu. Ama arkadaşının adını vermedi.
Peker’in suçlamalarının hedefindeki isimlerden Ankara Bölge İdare Mahkemesi Başkanı Esat Toklu’ya ilk ulaşan Deutsche Welle’den Alican Uludağ oldu. Toklu’nun, milyonluk arabası olduğu iddiasını yalanlarken, “O araba 2014 model. 3 yıl önce aldım, 300 bin TL değerinde. Hakim ve savcıları araştırın yüzde 25’i benden daha pahalı arabaya biner” demesi dikkat çekiciydi. Toklu, ertesi gün de otele ödediği 35 bin liranın dekontuyla açıklama yaptı, suç duyurusunda bulundu. Sonra da Peker’in Toklu ile ilgili tweetlerine erişim engeli getirildi.
Sezgin Baran Korkmaz ile menfaat ilişkisine giren yargı mensupları hakkında HSK 1. Dairesi’nin inceleme izni verdiğini ilk duyuran da Cumhuriyet’ten Barış Pehlivan oldu. Pehlivan, inceleme konusunu “Savcılar ve hâkimler nüfuz kullanarak menfaat temin etmekle suçlanıyordu. Öyle ki Korkmaz’ın otelinde kalmalarının ve özel hediyelerin yanı sıra… Çocuklarının okul masraflarını ve yurtdışı seyahatlerini Sezgin Baran Korkmaz’a ödettirmekle itham edilen yargı mensupları vardı” diye özetledi.
Paramount Otele ilişkin iddialar hakkında en çarpıcı gazetecilik, internetten yayın yapan Zanka TV programcısı Ferit Atay’dan geldi. Otelin kurucusu Atilla Uras’ın kızı Victoria Yasemin Uras, “SorguluYorum” adlı programda Sezgin Baran Korkmaz hakkında yeni iddialarda bulundu. “Botır Rakhimov’un otelin üzerine çöktüğünü” anlatan Uras, “babasının hisselerinin çalındığını, babasının öldüğü gün otele devletin tankıyla girildiğini, otelin sahibinin de belli olmadığını” dile getirdi.
Saygı Öztürk, Sözcü’de 7 Haziran’da yayımlanan “MASAK’ın 1.5 ay içerisinde SBK Holding ile ilgili iki farklı rapor hazırladığı” bilgisini yazdı. MASAK, iki rapor olduğunu yalanladı ama Barış Terkoğlu da bu konudaki mahkeme kararlarını Halk TV’deki “Sözüm Var’ programında izleyicilere gösterdi. T24’te Murat Sabuncu’nun vurguladığı gibi “MASAK raporu yoksa, Cumhuriyet Savcılığı ve Sulh Ceza Hakimliği, nasıl oldu da sadece denetim elemanları atandığı yazısına dayanarak SBK’nın mallarına el koyma kararını kaldırdı?” sorusunun yanıtı verilmedi.
SBK hakkındaki haberler bununla kalmadı. Saygı Öztürk, 9 Haziran’da Sözcü’de yayımlanan “SBK Holding binasındaki Cumhurbaşkanlığı danışmanı” haberiyle Sezgin Baran Korkmaz hakkındaki giz perdesini biraz daha araladı.
Gazeteci Semra Topçu da Youtube hesabında doğum günü için çekilen görüntülü mesajlara dayanarak, Sezgin Baran Korkmaz’ı destekleyen ve Saray ile ilişkisini sağlayan kişinin Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu üyesi Korkmaz Karaca olduğunu ifade etti.
Cumhuriyet’ten Miyase İlknur, karapara aklayıcılığı soruşturmasında Sezgin Baran Korkmaz’ı suçlayan ifadesi nedeniyle saldırıya uğrayan eski ortağı Bereket Öner’in polise ve savcılığa verdiği ifadeyi yazdı. Öner ifadesinde saldırıyla ilgili olarak “Korkmaz ve onun gibi Karslı olan yeraltı dünyasından Yakup Süt çetesi”ni suçladı.
Cızırtı olmadığı ortaya çıkan parasal ilişkiler
Ayrıca Fehim Taştekin, Gazete Duvar’daki “Peker’in anlatmadığı gizli hatlar” başlıklı yazısında Sedat Peker’in, El Nusra’ya Türkiye’den askeri malzeme ve silah gönderildiği iddiasını doğrulayan yeni bilgiler verdi.
Sosyal medya ve muhalefet partileri yöneticilerinin girişimleriyle yeni kanıt ve ipuçları çıkan olayların başında ise AKP’lilerin 2015 yılında Hürriyet gazetesi binasına düzenlediği saldırı geliyor.
Sedat Peker’in, Hürriyet’e baskın için adamlarını göndermesi ve Feyzi İşbaşaran’ı karakolda dövdürmesi ricasında bulunan AKP milletvekilinin, halen AKP MKYK üyesi olan Metin Külünk olduğu sosyal medyada dile getirildi. Metin Külünk, bu iddiaya itiraz bile etmedi.
İçişleri Bakanı Soylu, Habertürk’teki programda gazetecilerin sorularını yanıtlarken Sedat Peker’in bir siyasetçiye ayda 10 bin dolar gönderdiğini öne sürdü. Bu iddia çok tartışıldı, yine Metin Külünk olduğu yazıldı. Yine yalanlamadı ama Sedat Peker dokuzuncu videoda Metin Külünk’e para verdiğini, seçim döneminde aracına çantayla para bıraktığını söyledi. Külünk-Peker arasındaki para ilişkisiyle ilgili görmezden gelinemeyecek ipuçları bunlar.
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Soylu’nun Habertürk’teki programda sigorta şirketi olduğunu söylemesinden yola çıkarak, bu şirketin karının son beş yılda 53 kat arttığını buldu.
Özgür Özel’in, Halk TV’de “Süleyman Soylu’ya çok yakın bir gazeteci Sedat Peker ile bir görüşme gerçekleştirdi mi?” diye sorması üzerine İnternethaber’den Hadi Özışık, kendisinin Sedat Peker ile görüştüğü iddiasını reddetti. Buna sinirlenen Sedat Peker, onunla Facetime’dan yaptığı görüşmenin kaydını yayınladı. Soylu, Hadi Özışık ve kardeşi Süleyman Özışık hakkında suç duyurusunda bulundu. Hadi Özışık’ın Habertürk’teki programlarına, Süleyman Özışık’ın Türkiye gazetesindeki yazılarına son verildi.
Sedat Peker’in Facetime görüşmesinin kaydını yayımladığı isimlerden biri de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeğeniyle evli olan Serdar Ekşioğlu idi. Bu görüşmede Ekşioğlu, Metin Külünk’ün Milletvekili Feyzi İşbaşaran’ın dövülmesi olayıyla ilgili olduğunu ve Suriye’ye silah gönderildiğini doğruluyor; “Reisim Pelikan’a girme. Pelikan’ın başı Süheyb’i aradım ben Hilal’in (Kaplan) kocası var ya” diyordu. Hilal Kaplan, yıllardır görüşmediklerini belirterek Ekşioğlu’nu yalanladı.
İlk videonun 2 Mayıs’ta yayımlanmasının ardından yaşanan bu gelişmeler, Sedat Peker’in dayanaksız konuşmadığını, söylediklerinin “cızırtı” olmadığını gösteriyor. Bıkmadan, usanmadan araştırmak, sorgulamak gerek bu iddiaları…