Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in son günlerde tartışma konusu olan yayımladığı videolarla ilgili kaleme aldığı yazısında, “Sedat Peker’in videoları ise Susurluk Skandalından beri çok şeyin eskisi gibi devam ettiğini anlatıyor bizlere” dedi.
Söz konusu videolardaki iddiaların üzerine gitmek, sorgulamak, aydınlatmak gazetecilerin görevi olduğunu ifade eden Bildirici, “Belki bu kez gerçekten ‘Hiçbir şey eskisi gibi olmaz’” ifadesini kullandı.
Bildirici, yazısının başında Peker’in alıntıladığı, “Derin devletçiler, Pelikancılar, bir tripoda bir kameraya yenileceksiniz” cümlesine atıfta bulunarak, “Hem bu kez kameralar, tripotlar ve sosyal medya da var gazeteciliğe destek olarak” diye yazdı.
İçişleri Bakanlığı, bu kadar yıl sonra aniden Sedat Peker’in “organize suç faaliyetlerini” tespit etmiş! Sanırsınız Sedat Peker önceki yıllarda farklı ilişkiler içindeydi! Abi-kardeş olduğu gazeteciler de hemen ona tavır aldı. Yine aldatıldılar galiba!
“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” demiştik ama Sedat Peker’in videolarıyla yine Susurluk skandalına döndük. Yine devlet-siyaset-mafya üçgenindeyiz, yine aynı aktörler karşımızda. O zaman da iktidar skandalın üstüne gitmemiş, Erbakan “Glu Glu dansı” Çiller, “Kurşun atan da şereflidir” demişti.
Sanatçı Sümer Tilmaç, 2015’te Sedat Peker’in düğününde kalp krizinden ölmüştü. Hürriyet Okur Temsilcisi olarak o haberde Sedat Peker’in “suç örgütü lideri” olarak yazılmamasını eleştirmiş, “Haberler aklamaz” diye yazmıştım. Peker bana itiraz etmişti…
“Derin devletçiler, Pelikancılar, bir tripoda bir kameraya yenileceksiniz” demiş, suç örgütü lideri Sedat Peker. Bu kadar iddialı konuşmakta haklı da. Zira Youtube’daki “Reis Sedat Peker” hesabından yayımladığı üç videonun izlenme sayısı şimdiden beş milyonu aşmış durumda.
Ama ne manşetlerde ne de televizyon ekranlarında görebiliyoruz iktidarın gözünden yeni düşmüş bu ismin açıklamalarını. İktidarın yaklaşımı da malum. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da Sedat Peker’in videolarda söylediklerini “organize suç örgütü yöneticisinin, güvenlik güçlerimize yönelik iftira ve akla sığmayan ithamları” olarak nitelendiriyor. Bakanlık açıklamasında “anılan kişi ülkemize getirilip adalete teslim edilinceye kadar sürecin takibi sağlanacaktır” deniliyor.
Devleti yönetenler ve medya görmezden gelmeye çalışsa da Sedat Peker’in söyledikleri önemli. “Şahsıma yapılan kanunsuzlukların taşeronu Mehmet Ağar ve Pelikancılardır” diye başladı, eski bakan Mehmet Ağar’ı Mübariz Mansimov adlı işinsanının sahibi olduğu Bodrum Yalıkavak’taki yat limanına el koymakla suçladı. Kolombiya’dan Türkiye’ye gönderilecek 4.900 kilo kokainin Mehmet Ağar vasıtasıyla Türkiye’ye sokulacağını, ancak bu transferin Kolombiya’da yapılan bir operasyonla engellendiğini de iddia etti.
Bunlarla da kalmadı, Ağar’ın oğlu olan AKP Elazığ Milletvekili Tolga Ağar’ın, Yeldana Kaharman adlı genç kadına tecavüz ettiğini ve ölümünden sorumlu olduğunu öne sürdü. AKP’li bir milletvekilinin isteği üzerine Cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle yine AKP’li milletvekili Feyzi İşbaşaran’ı karakoldayken avukatına dövdürdüğünü söyledi. Mehmet Ağar ve Korkut Eken’i, gazeteci Kutlu Adalı’nın 1996’da Kıbrıs’ta öldürülmesi olayına karıştığını ima etti.
Bunlar Sedat Peker’in yayımladığı üç videoda söylediklerinin özeti. İddiaları, 1996’daki da Susurluk skandalına kadar uzanıyor. Mehmet Ağar ve Korkut Eken, o skandalın baş aktörlerindendi.
Susurluk’ta da ifşalarla öğrenmiştik
Susurluk’taki trafik kazasının ardından devlet-mafya-siyaset üçgeninde yaşananların ortalığa saçılmasını sağlayan da MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür ve Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı’nın ifşalarıydı.
Kaza yapan araçta Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ, DYP Milletvekili Sedat Bucak ile Abdullah Çatlı’nın olduğunu o gece bazı gazetecilere haber veren Mehmet Eymür’dü.
Abdullah Çatlı, Abdi İpekçi, Doç. Dr. Bedrettin Cömert ve yedi TİP’linin öldürülmesi, M. Ali Ağca’nın kaçırılması ve Azerbaycan’daki darbe girişimine adı karışan bir kaçak olmasına rağmen Türkiye’de rahatça dolaşıyordu. Çatlı’nın üzerinden çıkan Mehmet Özbay adına düzenlenmiş “Emniyet Genel Müdürlüğü uzmanı” kimliği, Mehmet Ağar imzasını taşıyordu.
Eymür, TBMM’deki Susurluk Skandalını Araştırma Komisyonu’na verdiği ifade de MİT’in karıştığı kirli ilişkileri anlattı. Hanefi Avcı da komisyondaki ifadesinde olayın Emniyet yüzünü aydınlattı. MİT ve Emniyet içindeki bazı isimlerin yeraltı dünyasıyla ilişkileri “Kumarhaneler Kralı” Ömer Lütfi Topal’ın öldürülmesinden, Emniyet’in kayıp silahları ve Türkbank ihalesine değin uzanıyordu.
Tabii bu ifşaatların gerçekleşmesini sağlayan TBMM’de araştırma komisyonu kurulmuş olmasıydı. Fakat bu komisyonun kurulmasını ve Susurluk Skandalının üzerine gidilmesini sağlayan dönemin siyasi iktidarı değildi.
Refahyol iktidarının ortakları Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller, skandalın üzerini örtmekten yana tavır almışlardı. Çiller, “Bu millet uğruna, devlet uğruna kurşun atan da yiyen de bizim için saygıyla anılır. Onlar şereflidirler” diyordu. Başbakan Erbakan da skandal sonrasında başlayan “Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eylemlerini “Glu Glu dansı” olarak nitelendirmişti.
Komisyonun kurulmasında ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ın, “derin devlet”in üzerine gidilmesi yönündeki ısrarlı tavrı önemli rol oynamıştı.
“Haberler aklamaz” diye yazmıştım
Sedat Peker de yakın zamana değin AKP iktidarının “kıymet” verdiği, üzerine toz kondurmadığı suç örgütü lideriydi.
2015 yılında evlenirken düğününe katılan sanatçı Sümer Tilmaç, kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi. Tilmaç’ın ölümüyle ilgili bazı haberlerde Sedat Peker’in “işadamı” olduğu yazıldı; ama medyanın büyük bölümünde sadece Sedat Peker yazılmasıyla yetinildi.
O dönemde Okur Temsilcisi olarak görev yaptığım Hürriyet gazetesindeki haberlerde de Sedat Peker’in unvanıyla ilgili bilgi yoktu. Üç gün boyunca Hürriyet internette yapılan haberlerde sadece “Sedat Peker’in düğünü” denilmişti; basılı gazetede ise 13 Haziran 2015’teki “Düğünde kalp krizi” haberinde Peker’in “organize suç örgütü liderliği” suçundan cezaevinde yattığı bilgisi verilmiş ama 14 ve 15 Haziran 2015’teki haberlerde sadece “Sedat Peker” denilmişti.
Bir okurun uyarısı üzerine konuyu inceledim. 29 Haziran 2015’te Hürriyet’te yayımlanan “Haberler aklamaz” başlıklı yazımda “Sedat Peker’in düğünü” haberlerini özetle şöyle eleştirdim: “Sedat Peker’in de kim olduğunu belirtmek gerekirdi; bu bilginin verilmemesi büyük eksiklik. Hatta Peker’in kimliği düşünülünce eksiklikten ziyade bir karartma sözkonusu. Çünkü Sedat Peker, bir iş adamı ya da ünlü bir sanatçı değil. ‘Çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmek’ ile ‘kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmak’ gibi suçlardan hüküm giymiş, uzun yıllar cezaevinde yatıp infazını tamamlamış bir kişi.
Erdoğan ile tokalaşma normalleşmesinde kırılma
Zaten Peker de geçmişini yadsımıyor, kendi deyimiyle ‘normalleşme’ye çalıştığını dile getiriyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan ile başka bir düğünde sohbet ederken çekilen fotoğrafı, bloğundaki yazısında ‘Bu fotoğraftaki an, benim toplumdaki normalleşme konumum için önemli bir kırılma anıydı’ diye değerlendirdi.
Biz gazeteciler de haberlerde Peker’in geçmişini örterek ‘normalleşme’ çabasına katkı vermek gibi bir işlev yüklenemeyiz. Haberler hiç kimsenin aklama alanı olamaz, olmamalı.”
Sedat Peker, bu yazıma web sayfasından yanıt vermişti. “Bu ülkede basına haber olan bütün iş adamlarının, isminin önüne daha önce yargılanıp mahkum oldukları suçları yazıyorlar mı?” diye sormuş ve haberlerde kendisinden “suç örgütü lideri” diye bahsedilmemesinin doğru olduğunu şöyle savunmuştu:
“Farz edelim ki ‘Kelebek Operasyonu’ davasındaki iddialar doğru. Ben o zamanlar bir suç örgütü lideriydim. Pekala daha sonrasında devletin polisi, savcısı, cezaevinde yattığım on yıl boyunca benim böyle bir faaliyetin içinde olduğumu tespit edebilmişler mi? Cevap: hayır… Cezaevi’nden tahliye olalı 1,5 sene oldu. Bu süre içerisinde bir suça bulaştım mı? Cevap: yine hayır…”
Faili meçhul cinayetler kesilmişti
Sedat Peker, yazısında “suç işlemediğini” savunsa da sırf kamuoyuna yansıyanlar bile kişiliği, ilişkileri ve yaptıklarıyla ilgili yeterince fikir veriyordu. Zaten sonraları medyada hep “iş insanı” olarak tanımlandı. Milliyet gazetesi 2017 yılında “En hayırsever iş insanı ödülü” bile verdi. Ünlü sanatçıların, işinsanlarının, gazetecilerin koşarak katıldığı davetler düzenledi, devlet koruma polisi bile verdi bi ara. 2018 yılında Suriye’de Türk Slahlı Kuvvetleri ile birlikte katılan Özgür Suriye Ordusu’na çelik yelek, arazi aracı gönderdiği açıklamaları yaptı.
Bbir yandan da “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı metne imza atan 1128 akademisyen ve araştırmacıyı tehdit etti. Rize’de düzenlediği AKP’ye destek mitinginde “oluk oluk kanları akacak” dedi. İstanbul Ataşehir’de katıldığı bir lokanta açılışında 31 Mart yerel seçimleri öncesinde silahlanma çağrısı yaptı.
AKP ile yakın ilişkisi sayesinde ona hiç dokunulmadı. Tıpkı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu açıkça tehdit etmesine rağmen gözaltına bile alınmayan suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı gibi, Sedat Peker de bu tehditleri ve hakaretleri nedeniyle ne mahkum oldu, ne de cezaevine girdi.
Sedat Peker’i gözden düşüren, MHP’nin gözdesi Alaattin Çakıcı ile kavgası oldu. Ocak 2020’de yurt dışına kaçmasından sonra polis peşine düştü. İktidar medyasında aleyhinde yazılar çıkmaya başladı. Belli ki, bir zamanlar dostu olan gazetecilerin yazdıkları üzüyor Sedat Peker’i:
“Basın ayağını Pelikancılar, düşünsenize Akit’ten Ulusal Gazete’ye kadar. Yazı İşleri Müdürlerinin kardeşim gibi onların da beni abi gibi sevdiği basın organlarında bile suç örgütü diye yazdırabilecek güç. Ancak basındaki Pelikancıların oluşturmuş olduğu o gruba ait.”
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı
Sedat Peker ile abi-kardeş ilişkisi içine girmiş medya mensuplarının aniden ona tavır alması şaşırtmıyor. Ne de olsa, İçişleri Bakanlığı, bu kadar yıl sonra aniden Sedat Peker’in “organize suç faaliyetlerinin tespit edildiğini” açıkladı! Sanki Sedat Peker önceki yıllarda farklı ilişkiler içindeydi!
Fakat bu tür iddiaların aydınlatılmasında medyanın tutumu belirleyici. Susurluk’taki kazanın ardından yaygın medyanın ısrarla olayı sorgulaması ve TBMM komisyonunda verilen ifadeleri manşetlere taşıması, skandalın tüm boyutlarını araştırması etkili olmuştu.
Siyasi iktidara rağmen iddiaların araştırılması hem toplumun aydınlanmasını sağlamıştı hem de faili meçhul cinayetlerin kesilmesini. Türkiye’de araştırmacı gazetecilikte yeni bir dönem başlamış, haberlerin yanı sıra onlarca kitap yazılmıştı skandal hakkında.
O günlerde medyada sürekli “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sloganı dillendiriyordu. Sedat Peker’in videoları ise Susurluk Skandalından beri çok şeyin eskisi gibi devam ettiğini anlatıyor bizlere. Bu iddiaların üzerine gitmek, sorgulamak, aydınlatmak yine gazetecilerin görevi. Belki bu kez gerçekten “Hiçbir şey eskisi gibi olmaz”.
Hem bu kez kameralar, tripotlar ve sosyal medya da var gazeteciliğe destek olarak…