21 Kasım 2024 Perşembe
Türkiye’de yalan haber salgınında artış

Türkiye’de yalan haber salgınında artış

Doğrulama platformlarına göre internette “infodemi” olarak adlandırılan salgınla ilgili yanlış ve yalan haberlerin sayısını arttı. Bunun nedenlerinden biri de resmi kurumlarına duyulan güvenin azalması.

DW’den Pelin Ünker’in haberine göre Koronavirüs salgını, insanlarda yarattığı belirsizlik hissiyle birlikte medyada yer alan yanlış bilgi ve sahte haberlere yeni bir boyut kazandırdı. Dünya Sağlık Örgütü, geçen yıl Şubat ayında bu durumu “infodemi” olarak tanımlayarak koronavirüs pandemisine yanlış bilgi salgının eşlik ettiğini açıklamıştı.

Peki Covid-19 vakalarında bir yılı geride bırakan Türkiye’de yanlış bilgi ve sahte haberler nasıl bir değişim gösterdi?

Türkiye’nin, Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı (IFCN) üyesi olan iki doğrulama platformu, Doğruluk Payı ve Teyit.org, bu süreçte yanlış bilgi tehdidinin arttığına işaret ediyor.

“584 sitede yanlış bilgi tespit ettik”

DW Türkçe’ye konuşan Teyit.org Şef Editörü Gülin Çavuş’a göre, pandemiyle birlikte ortaya çıkan soru işaretleri, karşılığını büyük ölçüde yanlış bilgide buldu. Teyit olarak Türkiye’de ilk Covid-19 vakasının görüldüğü 11 Mart 2020’den bu yana pandemiyi ele aldıkları 400 analizlerinin olduğunu söyleyen Çavuş; önem, aciliyet, yaygınlık kriterleriyle yaptıkları bu analizler sonucu 584 internet sitesinde yanlış bilgi tespit ettiklerini aktarıyor.

Çavuş, “Tabii bundan çok daha fazla yanlış bilginin paylaşılmış olması muhtemel. Bunlar Teyit’in tespit edebildiği içerikler” diyor.

Yanlış bilgi dozunun pandemiyle birlikte arttığını dile getiren Çavuş, “Zira pandemi bilinmeyeni fazla olan bir konu. Pandemi öncesinde de sağlık dezenformasyonu ile karşı karşıyaydık fakat koronavirüs bu alanın hızla büyümesine yol açtı. Araştırmalar da yanlış bilginin doğru bilgiye göre altı kat daha hızlı yayıldığını ortaya koyuyor” diye konuşuyor.

“Yüzde 40’ı pandemiye ilişkin”

Çavuş’un verdiği bilgiye göre, geçen yıl Teyit’in radarına giren şüpheli bilgilerin yaklaşık yüzde 35-40’ı pandemiyle ilgili oldu. İlk “normalleşme” adımlarından sonra yanlış bilginin hızı görece azalsa da aşı çalışmalarının gündeme gelmesi, yanlış bilginin hızını yeniden arttırdı. Özellikle aşı karşıtları tarafından yaygınlaştırılan yanlış bilgiler bu artışta etkili oldu.

Gülin Çavuş, bu durumu “Toplum bilinmeyenler ve soru işaretleriyle karşılaştıkça, doğru bilgiye yeterince erişemedikçe bilgi alanındaki boşluğu komplo teorileri ve yanlış bilgi doldurmaya başlıyor” şeklinde açıklıyor.

Teyit’e en fazla şüpheli bildirimin yapıldığı dönem ise Mart 2020’ye rastlıyor. Çavuş, Teyit’e iletilen şüpheli içerik bildirimlerinde bu tür bir artışın, en son 2018 yılında seçim döneminde yaşandığına dikkat çekiyor. Çavuş’a göre salgının başlarından bugüne koronavirüsün kökeni, Covid-19’un insan vücudunda yarattığı etkiler, korunma ve önlemler, tedavi şekilleri, testlerin ve tıbbın güvenilebilirliği, koronavirüsle ilgili komplo teorileri, aşı çalışmaları yanlış bilginin en çok yayıldığı başlıklar arasında yer alıyor. Bu başlıkların ortak noktası bilgiyle kurulan güven ve güvensizlik ilişkisi.

“Kurumlara güvensizlik etkili”

Yanlış tedavi yöntemlerinden komplo teorilerine kadar yanlış bilgilerin tüm dünyada benzer şekillerde yayıldığını ifade eden Çavuş, “Belki Türkiye’ye özgü olarak ifade edebileceğimiz şey, Türkiye’de kendini aşı karşıtı veya aşı tereddütü yaşayan biri olarak tarif etmeyen kişilerin kurumlara karşı yaşadıkları güvensizlikle birlikte Covid-19 aşısına yönelik taşıdıkları güvensizlik ve bu konuda yayılan yanlış bilgiler” diyor.

“İnsan sağlığını tehdit ediyor”

DW Türkçe’ye değerlendirmede bulunan Doğruluk Payı Yönetim Kurulu Başkanı Batuhan Ersun ise pandemi öncesine göre dijital içerik üretimi ve tüketiminde artış olduğunu söylüyor. Yanlış bilginin ne kadar arttığına ilişkin bir ölçüm yapmadıklarını ifade eden Ersun “Bizim açımızdan pandemi döneminde yanlış bilgilerin artışından çok, bu yanlış bilgilerin birçoğunun direkt insan sağlığını tehdit etmesi asıl problemi yaratıyor. Hem hastalığın seyrine dair hem kısıtlamalara ve önlemlere dair hem de son aylarda aşılara dair birçok yanlış bilgi söz konusu ve toplum sağlığını yakından ilgilendiriyor” diyor.

Pandemiyle ilgili hemen her şeyde her gün yanlış bilgi ve habere rastlandığını vurgulayan Ersun, toplumun ve bireyin sağlığını direkt olarak etkileme potansiyeli bulunanların üzerinde daha fazla durduklarını söylüyor.

“Kurumsal aşı karşıtlığı güçlü değil”

Yanlış bilgi konusunda ülkelere dair çok ayrıştırıcı özellikler olmadığını, siyaseten ciddi şekilde kutuplaşmış ülkelerde sıkça görüldüğü üzere, politik bir ajanda dahilinde yanlış bilginin her kesimden yayılabildiğini belirten Ersun, “Ancak pandemi konusunda konuşacak olursak ‘geleneksel tedaviler’e yönelik yanlış bilgiler Türkiye’de bir parça ön planda gibi görünüyor. Görece avantajlardan biri ise kurumsal bir aşı karşıtlığının henüz güçlü olmaması” diye konuşuyor.

Türkiye’de Covid-19 dışında, gündemde ciddi bir ağırlığı bulunması ve görece rahat kontrol edilebilmeleri nedeniyle ekonomik konularda sıkça yanlış bilgiye rastladıklarını ifade eden Ersun, “Siyaseten zıt pozisyonlardaki insanların, politik ajandaları kapsamında benzer şekillerde yanlış bilgi paylaşmaları sık görülen bir durum. Bir siyasetçi Türkiye’nin büyüme performansının dünyadaki yerinden bahsederken rahatlıkla sıralamada üzerimizde yer alan bazı ülkeleri görmezden gelebiliyor ya da bilinçli olarak farklı dönemlere dair büyüme verileri kıyaslanabiliyor” örneğini veriyor.

“Dijital okur yazarlık artmalı”

Batuhan Ersun, yanlış bilgiyle mücadele etmek için öncelikle okunan haberlere ve dijital içeriklere şüphe refleksinin geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekerek “Bu durum da kendiliğinden oluşabilecek bir şey değil elbette, toplumsal olarak dijital okur yazarlığımızı, veri okur yazarlığımızı artırmamız gerekiyor, zorlu ve uzun bir süreç. Ancak doğru bilgiye erişmek hepimizin hakkı ve bu hakkımıza erişemediğimiz durumlarda hem birtakım toplumsal tehditlere açık hale gelebiliyoruz hem de bilinçli bir vatandaşlık sergileyemiyoruz” ifadelerini kullanıyor.

Gülin Çavuş da sadece doğrulama platformlarının çabasıyla yanlış bilginin önüne geçilemeyeceğini vurguluyor. Yanlış bilgi ve yalan haberle mücadelede teyitçilere, internet kullanıcılarına ve medyaya önemli roller düştüğünü ifade eden Çavuş’a göre, medya kuruluşlarında teyitçiliğin bir norm olarak yerleşmesi, doğruluk kontrolünün haber yayınlanmadan yapılması, internet kullanıcılarının yanlış bilgiyle karşılaşma ihtimalini önemli ölçüde düşürebilir. Aynı şekilde internet kullanıcılarının, internette bilgiyle karşılaşınca onu hemen doğruymuş gibi kabul etmeme ve açık kaynaklardan kontrol etme refleksini kazanmasının da kritik bir rolü var.

Yanlış bilgiyi kim yayıyor?

Peki yanlış bilgiyi kim, hangi amaçla yayıyor?

Gülin Çavuş, yanlış bilgi yaymanın ardında çok farklı motivasyonlar olabildiğine işaret ediyor. Yanlış bilgiler arasında dezenformasyonun bilinçli şekilde zarar verme amacı taşıdığını vurgulayan Çavuş, bazen sadece reklam geliri elde etmek, bazen ise seçim dönemlerinde seçmen davranışlarını etkilemek için dezenformasyon ile karşılaşıldığını ifade ediyor.

Çavuş, “Yanlış bilgiyi yayma, Türkiye gibi kutuplaşmış ülkelerde ait oldukları grubun düşüncelerini hakim hale getirmek ve ortak bir düşmana karşı manipülasyon içerikli bilgiler yaymak için yapılıyor. Ayrımcılık ve nefret söylemini beraberinde getiren yanlış bilgiler de siyasi amaçlı yayılan yanlış bilgiler. Yanlış bilgi yayılımını besleyen teknoloji destekli bot ve troll aktiviteleri de yine siyasi amaçlı kullanılıyor” diye konuşuyor. Son üç yılda troll ve botları siyasi propaganda amacıyla kullanılan ülkelerin sayısında yüzde 150’lik bir artış yaşandığına işaret eden Çavuş, bu yöntemle sosyal medyada organize propagandalara kolaylıkla inanmanın mümkün hali geldiği görüşünde.

Batuhan Ersun’a göre de asıl sorun ise bilinçli şekilde üretilen ve servis edilen yanlış bilgide. Siyasi hedeflerle yapılan dezenformasyonun varlığına ve bunun yayılıma işaret eden Ersun, bu durumun siyasetin bir kesimine mal edilemeyecek kadar büyük bir sorun olduğu görüşünde. Ersun, “Vatandaşların böylesi durumlarda bağımsız ve kapasitesi yüksek basın organlarına, gazetecilere ve yine editöryel olarak bağımsız doğruluk kontrolü kurumlarına yönelmelerinde fayda bulunuyor” diyor.