Covid-19 salgını ile mücadele önlemleri, insanları korumak için alınıyor. Ancak psikiyatristler ve psikologlar, kısıtlamaların toplum ve ruh sağlığına oluşturduğu risklerin göz ardı edilmemesi gerektiğini savunuyor.
Bir yanda bir yıldan beri devam eden, kademeli olarak artırılan ve gevşetilen kısıtlamalar, diğer yandan da insanların ‘temiz hava’ arzusu ve eve kapanmışlığın yılgınlığı var.
Zaruri ihtiyaçlar için açmalarına izin verilen süpermarket ve eczaneler gibi işletmeler dışındaki dükkanlar kapalı. Bireyler arası temaslar da ciddi şekilde sınırlandırılmış durumda.
Aslında halen yürürlükte olan bu kısıtlamalara rağmen, çok sayıda insan dışarda, sadece dışarıya paket servisi yoluyla satış yapmalarına izin verilen restoran ve kafelerin önlerinde uzun kuyruklar oluşmuş durumda. Parklar ve sokaktaki insanların büyük çoğunluğu ise maskesiz…
Kısıtlamaların artık işe yaramadığı, insanların bunlara uymadıkları gözleniyor. DW, konuyla ilgili yayımladığı yazıda uzmanların görüşlerine başvurdu.
Yazı şöyle:
Kısıtlamalara halk desteği azalıyor
Goethe Üniversitesi’nden sosyal psikolog Profesör Rolf van Dick, “Elimizdeki tüm veriler ve araştırma sonuçları, büyük çoğunluğun hala kurallara uyduğunu gösteriyor… Ama ben, kısıtlamaların sürmesi halinde, bu kurallara uymayan azınlığın artacağı görüşündeyim” değerlendirmesini aktardı.
Kamu televizyonu ARD’nin, sonuçlarını 19 Şubat’ta açıkladığı bir kamuoyu araştırmasına göre, Almanya’da Covid-19 kısıtlamalarının çok ileriye gittiği görüşünde olanların sayısı iki hafta öncesine kıyasla yüzde 5 oranında artarak, yüzde 27’ye yükseldi. Bir önceki ankette, alınan önlemlerin yeterli olmadığını söyleyenlerin oranı da son ankette geriledi, yüzde 24’ten yüzde 16’ya düştü.
“Tükenmişlik hissi”
Bu, yaklaşık bir yıl önce alınmaya başlanan önlemlere, bugüne kadar en düşük kamuoyu desteğini yansıtıyor.
Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nin, salgınla mücadele amacıyla uzmanlardan oluşturduğu danışma konseyinde yer alan psikolog Stephan Grünewald’a göre, uzun vadeli perspektif sunulamaması insanlarda, özellikle kış aylarında, “tükenmişlik hissi” yarattı.
Uzun süreli kısıtlamaların halk üzerindeki etkisini araştıran Grünewald, “Bazı insanlar, ‘artık sonsuza kadar tecritte gibi yaşayacağız’ hissiyatını yaşıyor” diye konuştu.
Şiddet ve sokak gösterileri riski
Ocak’ta kısmi sokağa çıkma yasakları uygulamaya başlayan Hollanda, şiddete evrilen sokak gösterilerin sahne olmuştu. Almanya’daki kimi kentlerde de, korona önlemlerine itiraz edenlerin başlattıkları benzer gösteriler yaşandı.
DW’ye, yürüttüğü çalışmalardan edindiği sonuçları aktaran Grünewald, ağır kısıtlamaların, toplum genelinde “kızgınlık ve saldırganlığı artırabileceğini” söyledi.
Sosyal psikolog van Dick ise sadece aşırılık yanlılarının değil, normalde şiddet eğilim olmayanların da kısıtlamaların yol açtığı yılgınlıktan ötürü şiddete yönelebileceğine dikkat çekti.
Komplo teorileri ve buna inanların sayıları artabilir
Medya ve siyasetin büyük bir bölümü, 2020 yılı boyunca, maskesiz büyük çaplı gösteriler düzenleyen ve aralarında kendilerini “Querdenker” (farklı açıdan, perspektiften bakarak düşünenler) olarak adlandıranların da yer aldığı koronavirüs önlemleri karşıtlarını, “aşırılık yanlısı azınlık” olarak nitelendiriyor.
Psikolog Stephan Grünewald’e göre, kısıtlama tedbirlerinin uzun süre devam etmesi halinde bu grupların popülaritesi artabilir.
Grünewald, “Koronavirüs inkarcıları, alarm veren ölüm sayıları nedeniyle, bugüne kadar kontrol altında tutulabildi. Ama şimdi artan aşılarla birlikte, komplo teorisyenleri ve inkarcıları, yeniden güç kazanabilir” diye konuştu.
“Gerçekleri kabullenmeleri için teşvik edilmeliler”
Psikiyatrist Jan Kalbitzer ise salgının bir sonraki aşamasında toplumsal birlik oluşturulabilmek için koronavirüs inkarcıları ile bir uzlaşma sağlanması gerektiğini söyledi.
Bu insanlara sadece onların düşüncelerinin hatalı, yanlış olduğunu söylemenin yeterli olmayacağını söyleyen Kalbitzer, onların gerçekleri kabullenmeleri için teşvik edilmesi gerektiğini aktardı, ilgilerini çekebilecek yollarla, gerçeklerin onlara etkili bir şekilde anlatılabileceğini kaydetti.
Alman hükümeti ve özellikle Sağlık Bakanı Jens Spahn, salgınla mücadelede dayanışmanın ve “bireysel sorumluluğun” önemine vurgu yapıyor.
Ama bireysel sorumluluk, halka kesilen çok acı bir reçete. Üstelik siyasi sorumluların sözlerini tutmadığı, vaatlerini yerine getiremedikleri bir ortamda, çok da kolay kabul edilebilir de değil.
Örneğin Sağlık Bakanı Spahn, herkese hızlı test sözü vermişti. Ama bu süreç planlanandan yavaş işliyor. Yine aşılama hedeflerine de uzak olunduğuna dikkat çekiliyor. Bakan Spahn, federal meclisteki muhalefet milletvekilleri tarafından, verdiği sözleri yerine getiremediği gerekçesiyle “açıklamalardan sorumlu bakan” olmakla eleştirildi.
Dürüstlük ve gerçekçi hedefler önemli
Sosyal psikolog Profesör Rolf van Dick, “Siyasi iletişim tutarlı olmaya devam etmeli. Somut kriterlere, verilere dayanmalı ve bunlar da anlaşılır bir şekilde kamuoyuna aktarılmalı” diye konuştu.
Psikolog Stephan Grünewald de içinden geçilmekte olunan bu kritik süreçte, dürüstlük ve gerçekçi hedeflerin hiç olmadığı kadar önem taşıdığına vurgu yaparak, “Net perspektifler sunulmalı” dedi.
Grünewald, “Hep kaçınılması, yapılmaması gerekenlerden, fedakarlıktan söz ediliyor… Oysa insanların neye ihtiyaç duyduğuna ve bu beklentiyi nasıl karşılayabileceğimize odaklanmalıyız” görüşünü kaydetti.
İnsanların doğaya özlem duyduğunu, baharın güç veren enerjisini hissetmek istediklerini aktaran Grünewald, sözlerini şöyle tamamladı: “Siyasiler ‘anarşiyi’ önleyebilmek için bu beklentilere imkan sağlamanın yolunu bulmalı.”