22 Kasım 2024 Cuma
Şule Çet davasıyla zoraki bağlantı kurulan intihar vakası – Faruk Bildirici yazdı

Şule Çet davasıyla zoraki bağlantı kurulan intihar vakası – Faruk Bildirici yazdı

Anadolu Ajansı ve DHA önceki gün sabah saatlerinde bir haber geçti. İkisi de hemen aynı başlıkları atmıştı habere:

   “Şule Çet davasının bilirkişisi Prof.Dr. Taner evinde ölü bulundu”

   Bu haber, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Ender Taner’in intiharıyla ilgiliydi. Prof.Dr. Taner, Şule Çet adlı genç kızın iki yıl kadar önce bir plazanın 20. katından atılıp intihar görüntüsü verilerek öldürülmesiyle ilgili davada bilirkişilik yapan üç profesörden biriydi.

     Aslında sadece “Prof.Dr. Taner intihar etti” başlığı atılsa medyanın ilgisini çekmeyecek haber, “Şule Çet davasının bilirkişisi Prof. Dr. Taner” denilince Habertürk, Cumhuriyet, Sözcü, Evrensel, Takvim, Sabah, Hürriyet, Birgün, Milliyet, T 24, A Haber, Oda TV, Diken, Independent Türkçe, Tele 1, Korkusuz, Yeni Akit, Artı gerçek, Dokuz8 haber, İnternet Haber, Sputnik, Sendikaorg gibi internet sitelerinde yayımlandı. Görebildiğim kadarıyla FOX TV, NTV, CNN TÜRK, Show TV, Tele 1 ve KRT televizyonları da kullandı bu haberi.

Dün ise Akşam, Milliyet ve Sözcü’nün basılı nüshalarında yer aldı.

    Zorlama ve yanıltıcı gazetecilik

    Haberlerin tümünde Prof. Dr. Taner’in ölümü Şule Çet davasıyla ilişkilendirilmişti. Başlıklar, Prof.Dr. Taner’in ölümüyle, “genç kızın intihar edebileceğine dair dosyada herhangi bir bilgi ve gözlem bulunmuyor” şeklinde bilirkişi raporu vererek sanıkların mahkûm olmasına katkıda bulunması arasında bir ilişki bulunduğu izlenimi veriyordu.

    Hatta Yeniçağ’ın internet sitesinde “Şule Çet davasında flaş gelişme: Bilirkişilik yapan profesör intihar etti”,  Sabah’ın internet sitesinde “Son dakika haberi: Şule Çet davasının kritik ismi Mustafa Ender Taner evinde ölü bulundu!”,   Hürriyet’in internet sitesinde “Son dakika haberi: Şule Çet intihar etmedi’ raporunu hazırlamıştı. O profesör evinde ölü bulundu”, Akşam gazetesinde “Profesörün sır ölümü”, Milliyet gazetesinde “Bilirkişi ölü bulundu” başlıkları atılarak olay gizemli bir hale getiriliyordu.

     Haberlerin çoğunda Prof. Dr. Taner’in intiharından çok Şule Çet davasından bahsedilmiş olması da asıl olayın ne olduğunun anlaşılmasını zorlaştırıyor; intiharın şüpheli, hatta kriminal bir yanı olabileceği imasında bulunuyordu.

     Şule Çet davasıyla Prof. Dr. Taner’in ölümü arasında bir bağlantı bulunduğu havası yaratılıyordu ama haberlerde bu doğrultuda tek satırlık bir bilgi bile yoktu. Prof.Dr. Taner’in o davada bilirkişilik yapması mesleki faaliyetlerinden sadece biriydi. Polisin yakınlarından aldığı bilgilere göre, Prof. Dr. Taner, son zamanlarda “işleri iyi gitmeyen ve bir süredir psikolojik tedavi gören” bir kişiydi. Bu bilgiler tamamen kişisel nedenlerle intihar etmiş olabileceğine dair ipuçları içeriyordu.

        Buna rağmen haber başlıklarında Prof. Dr. Taner’in intiharıyla Şule Çet davası arasında bağ kurulması zorlamaydı. İki olay arasında ilişki varmış gibi gösterilerek haberin ilgi çekmesi amaçlanmıştı. Bilinçli olarak yanıltıcı haber hazırlanmıştı.

       Bu intihar haber olmamalıydı

        Üstelik de bu yanıltmayı yapanlar, asıl olarak Anadolu Ajansı ve Demirören Haber Ajansı. Diğer medya kuruluşları da haberi kullanmadan önce editöryal süzgeçten geçirmemişler. Belli ki onlar da haberin şehvetine kapılmışlar.

     Oysa o haberi gören editörlerin, “Şule Çet davasıyla intiharın ne ilgisi var?” sorusunu sormaları gerekirdi. Belli ki hiç sormamışlar!

    Yanıltmak için özellikle bağlantı kurulmuş olmasaydı; Prof. Dr. Taner’in Şule Çet davasında bilirkişilik yapmış olması, haberin altında biyografisiyle ilgili bir unsur olarak yer alabilirdi sadece. Tabii böyle yazınca da “büyük haber” olmazdı.

    Aslında kalmamalıydı da. Prof.Dr. Taner’in ölümü tamamen kişisel bir intihar, kriminal bir yanı yok. Kamuyu ilgilendiren bir yanı da bulunmayan bu intiharın haber olmaması, yayımlanmaması gerekirdi.

   Yakın geçmişte Hürriyet, Milliyet gibi gazeteler intihar haberlerini yayımlamamaya karar vermişlerdi. Bakıyorum bugünlerde bu ilkenin yerinde yeller esiyor.

   İntiharın yöntemini yazmak da yanlış

   Hep söylüyoruz, gazetecilik insana mesleğidir; bütün faaliyetin odağında hep insan vardır. Hiçbir haber insan hayatından daha değerli değildir. Oysa intiharlar bulaşıcıdır; intihar haberlerinin intiharların artmasında rolü olduğu da biliniyor.

    O nedenle intiharlar, intihar edenin ünlü ya da kamusal bir kişi olması, intiharın kriminal bir yanının bulunması, intiharın kamunun bir soruna ilgisini çekmek üzere protesto niteliği taşıması ve iftiraları yalanlama amacıyla yapılması gibi istisnai hallerde ancak haber yapılabilir.

    İstisnai hallerde intiharları haber yaparken bile özenli davranmak şart. Yapılmaması gerekenlerden biri de intihar yöntemini aktararak öğretici olmamak. Nitekim Dünya Sağlık Örgütü, intihar haberlerinde “intihar yönteminin ayrıntılı olarak verilmemesi gerektiği” uyarısında bulunuyor. Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde de “intiharın yöntemine ilişkin özendirici ve öğretici ayrıntılara yer verilmemesi” gerektiği vurgulanıyor.

   Fakat Prof.Dr. Taner’in intiharı, haberlerde Şule Çet cinayetiyle ilişkilendirilerek gizemli bir hale getirilmekle kalmıyor, intihar yöntemi de aktarılıyordu. Prof.Dr. Taner’in intiharına ilişkin AA ve DHA’nın haberlerinde evinde asılı bulunduğu yazıyordu. Hatta bazı medya kuruluşları bu yöntemi başlığa çıkarmışlardı.

    Bu da Prof.Dr. Taner’in durup dururken gizemli bir havaya sokulan intiharıyla ilgili haberlerin ikinci yanlışı…