Osman Kavala’nın eşi Prof. Dr. Ayşe Buğra TBMM üyelerine empati çağrısı yaptı. “Eşimin, benim ve eşimin 94 yaşındaki annesinin işkenceye maruz kaldığımızı düşünüyorum” dedi. Buğra, ‘merhamet değil adalet talebiyle’ milletvekillerine seslenme ihtiyacı duyduğunu belirtti.
Osman Kavala’nın avukatları ise, iddianamede yer alan suçlamaların makul şüpheye dayanmak bir yana varsayımdan öteye geçmediğini belirterek “Bu suçlamaların bir hukuki bedeli olacaktır” uyarısı yaptı.
18 Ekim 2017’de Gezi davası soruşturmaları kapsamında gözaltına alınan ve 14 günlük bir gözaltı süresinin ardından 1 Kasım 2017’de “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” ve “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamalarıyla tutuklanan Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala 1077 gündür cezaevinde.
İş insanı Kavala hakkında daha önce iki kez tahliye, bir kez beraat kararı verildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ise 10 Aralık 2019’da Kavala’nın makul şüphe bulunmadan siyasi gerekçelerle tutuklandığına hükmederek derhal serbest bırakılması çağrısı yaptı.
Ancak bu kararlara rağmen serbest bırakılmayan Kavala hakkında casusluk suçlamasıyla yeni bir iddianame hazırlandı.
8 Ekim 2020 Perşembe günü açıklanan iddianameye göre, Osman Kavala’nın ‘devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal ve askeri casusluk amacıyla temin etme’ ve ‘Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçlamasıyla ayrı ayrı bir kez ağırlaştırılmış müebbet ve 20 yıla kadar hapsi isteniyor.
Söz konusu iddianame ile ilgili Osman Kavala’nın eşi Prof. Dr. Ayşe Buğra ve avukatları Prof. Dr. Köksal Bayraktar, Tolga Deniz Aytöre, İlkan Koyuncu bugün çevrimiçi bir basın toplantısı düzenledi.
“Makul şüphe yok, varsayım var“
Kavala’nın avukatlarına göre iddianamede makul şüphe bir yana varsayımdan öte bir unsur bulunmuyor.
İddianamede, ‘”varsayılabileceği, manidar olduğu” gibi cümlelerle bir insanın geleceği ile ilgili yorum yapıldığını belirten Avukat Tolga Deniz Aytöre, Türk yargı sisteminin bu ciddiyetsizliği hak etmediğini vurguladı. Aytöre, “Hazırlanan iddianame öncelikle CMK’ya aykırı. Çünkü iddianamenin suçlama için yeterli şüphe içermesi gerekiyor ki bize göre yok. Aynı şekilde şüphelerin maddi delillerle ilişkilendirilmesi gerekiyor. İddianamede bu da yok. Bu nedenle hukuki bir değer atfetmiyor, iddianame yasal unsurları taşımıyor. Vatan hainliği gibi bir ağır iddiada bulunuyor. Bir insana vatan haini diyorsanız, varsaymaktan öte bir şeyler sunmak zorundasınız” dedi.
Avukat Aytöre, Kavala’nın beraat ettiği Gezi dosyasında bulunan ve çürütülen delillerin tekrar iddianameye girdiğine dikkat çekti.
Kavala’nın Gezi davasından 18 Şubat’ta beraat ettiğini ancak 9 Mart’ta ‘casusluk’ suçlamasıyla bir kez daha tutuklandığını hatırlatan Aytöre, süreci şöyle anlattı: “20 Mart’ta bu kez, Kavala’nın beraat ettiği gece salıverilmesine engel oluşturan 309. maddeden yeniden tahliye kararı verildi. Yargılamayı çorba haline getirip elinize de bir çatal tutuşturduklarında mecbur kalıyorsunuz bunları anlatmaya. Anayasa Mahkemesi, Kavala dosyasını gündemine aldı. Tek tutukluluğu kalmıştı Kavala’nın, casusluk suçlaması. Anayasa Mahkemesi’nin toplanacağı gün, 328. maddeden yani casusluk dosyasından dolayı iddianame düzenlendiğini öğrendik. Anayasa Mahkemesi toplantısı ertelenmiş oldu. Bu süreci izah etmenin yolunu çok fazla bulamıyoruz.”
“Hukuka aykırı toplanmış deliller“
İddianameye Gezi dosyasının kaynakça yapıldığını vurgulayan Aytöre, tüm sanıkların beraat ettiği bir dosyadan sadece iddianamenin alınıp beraat kararının gizlenmesinin hukuka aykırı olduğuna dikkat çekti. Aytöre “Bırakın tanığın lehine delilleri toplamak, beraat kararını gizlemek söz konusu. Bu hukuken çok tehlikeli bir yaklaşım” diye konuştu. Aytöre, ayrıca, Gezi dosyasının kararında, iddianamedeki delillerin, hukuka aykırı olarak toplanmış deliller olarak nitelendirildiğini, bu nedenle yeni iddianamenin de hukuka ayrı olarak toplanmış delillere dayandığını vurguladı.
Kavala’nın avukatlarından İlkan Koyuncu da iddianame hazırlanırken savcının şüphelinin aleyhine ve lehine olan tüm delilleri toplaması gerektiğine işaret etti. Koyuncu, “Gezi iddianamesinden bahsedip karardan bahsetmemek suç. Bu iddianamede, sadece bir suçun delili var o da savcıların görevini yapmadığının delili” ifadelerini kullandı.
İddianamede Gezi Parkı eylemleri ve 15 Temmuz darbe girişimi ile Kavala ve Henri Barkey arasında bağ kurulmaya çalışılıyor. Ancak Kavala ve Barkey arasındaki ilişkiyi gösteren, baz istasyonu çakışmasından öte bir delil bulunmuyor.
Avukat Koyuncu’ya göre iki şüpheliyi bir arada değerlendirme gayreti var. Tespit edilen 10 eşleşmeden 9’unun Şişli’de olduğunu ifade eden Koyuncu, “Şişli neresi? Osman Kavala’nın ofisinin bulunduğu yer. Barkey, ofisin önünden geçiyor ya da çevredeki otellerden birinde kalıyorsa baz istasyonu çakışabilir. Osman Kavala hakkında zaten fiziki takip var. Eğer görüşme olsa bu zaten dosyada yer alır. Baz istasyonu çakışması delil değil, kaldı ki doğru değil. Bunun da kanıtı Gezi dosyasındaki fiziki takip tutanaklarıdır” dedi.
“Hukuki bedeli olacaktır”
Avukat Aytöre de Kavala’nın telefonunun onlarca yıldır dinlendiğini belirterek “Siz kanıt bulmadan bu suçlamalarda bulunamazsınız. Eni konu bu suçlamaların bir hukuki bedeli olacaktır” ifadelerini kullandı.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de duruşmanın yapılacağı Aralık ayında, AİHM’nin verdiği “Derhal salıverilsin” kararının uygulanmamasını gündemine alacak.
Kavala’nın avukatlarından Prof. Dr. Köksal Bayraktar’a göre, Kavala serbest bırakılmazsa bu durumun Türkiye aleyhine siyasi sonuçları olabilir.
AİHM’nin Aralık 2019’da Osman Kavala’yla ilgili verdiği ‘hak ihlali’ kararını hatırlatan Bayraktar, bir hatalar zinciriyle karşı karşıya olunduğunu vurguladı. AİHM’nin çok nadir kullanılan bir üslupla Kavala’nın derhal salıverilmesini istediğini, ancak Türk hükümetinin bu kararı uygulamadığını ifade eden Bayraktar, “Kavala’nın tutukluluğu devam ederken Avrupa Konseyi Delegeler Komitesi Eylül ayının başında önemli bir açıklama yaparak Türkiye’yi uyardı ve Anayasa Mahkemesi’nin Osman Kavala’nın tahliyesi konusunda girişimde bulunması gerektiğini söyledi. Maalesef Türkiye bu kararı da uygulamadı. Kararın uygulanmaması üzerine komite Ekim’de ‘Osman Kavala’yı derhal serbest bırakın’ dedi. Aralık’ta konuyu yeniden ele alacağını açıklayan AİHM, Osman Kavala’nın serbest bırakılmaması durumunda Avrupa Konseyi Sekretaryasına durumu bildireceğini duyurdu. Aralık ayında Delegeler Komitesi, Kavala’nın tahliye edilmediğini tespit ederek konuyu sekreteryaya bildirecektir. Sekreterya, AİHM Büyük Kurulu’na aktaracaktır. Ondan sonra politik birtakım yaptırımlar söz konusu olabilecektir” değerlendirmesinde bulundu.
“İşkenceye maruz kaldığımızı düşünüyorum”
Kavala’nın eşi Prof. Dr. Ayşe Buğra ise milletvekillerine empati çağrısı yaptı. “Eşimin, benim ve eşimin 94 yaşındaki annesinin işkenceye maruz kaldığımızı düşünüyorum” diyen Buğra, ‘merhamet değil adalet talebiyle’ milletvekillerine seslenme ihtiyacı duyduğunu belirtti. Buğra, “AKP başta olmak üzere, bütün vekillere seslenmek istiyorum. Aynı zamanda halkın yararına siyaset yapmak için çok önemli olan empati yapmalarını istiyorum. Artık oğlunu göremeyeceğini düşünen annesinin, benim durumumun bütün kadın siyasetçileri ilgilendirdiğini düşünüyorum. Çok zorlanıyorum. Kaktüs tarlasında yürümek gibi bir şey. Artık kimse bize yalan söylemek lüzumunu bile hissetmiyor diye düşünmeye başladım” ifadelerini kullandı.
Yeni davanın duruşması 18 Aralık’ta görülecek. Tutukluluk haline rağmen 2.5 ay sonrasına duruşma tarihi verilmesini doğru bulmadıklarını belirten Kavala’nın avukatları, tekrar tahliye talebinde bulunacaklarını ve bütün hukuki yolları kullanacaklarını söyledi.