Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nu ‘Atatürk’ demediği gerekçesiyle yapılan suçlamalar ve çıkan haberlerle ilgili gelişmeyi yazdı. Bildirici, “Sözcü’nün Canan Kaftancıoğlu haberi eksik ve hatalı. Üç kez Gazi Mustafa Kemal dediği konuşmanın içeriğinin yazılmaması büyük eksik.Uluç Gürkan’a sorup Atatürk dememenin Cumhuriyet Devrimlerine hayır anlamına geldiğini yazıp Kaftancıoğlu’na sormamak yanlış” dedi.
Bildirici’nin yazısı şöyle:
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, 1.5 saatlik konuşmasında üç kez “Gazi Mustafa Kemal” demiş, “Atatürk” soyadını hiç anmamış. Toplantıyı yöneten eski milletvekili ve TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan, “Atatürk adını kullanmamak tercihiniz mi?” diye sormuş, “Yıllardır kullandığım gibi bu şekilde ifade etmek, kendimi ait hissettiğim bir ifade olduğu için tercih ediyorum” yanıtını vermiş.
Bütün mesele bu. Serpil Yılmaz’ın toplantıdaki bu sözleri Sözcü’de yayımlamasının ardından önce sosyal medyada büyük gürültü koptu. Haberi internet sitesi ve diğer gazeteler alıntıladı. Ardından CHP’li bazı milletvekili ve yöneticilerden gelen tepkilerle parti içi bir siyasi kavgaya dönüştü.
Daha ne kadar sürer bu tartışmalar bilemem ama bu meselenin gazetecilik açısından öğretici veriler içerdiği kesin. Bir toplantı haberi nasıl yapılır, gazetecinin yorum hakkı nerede başlar, analiz ile yorum arasındaki fark nedir, yanıt hakkı hangi koşullarda tanınır? Bu soruların yanıtlarını 13 Eylül’de yayımlanan “Atatürk’e atfen ‘Gazi Mustafa Kemal’ ismini kullanmayı tercih ettiğini söyleyen CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu: Kendimi ait hissettiğim bir ifade” haberini ve konuyla ilgili açıklamaları inceleyerek almak mümkün.
“Gazetecilik nasıl yapılmamalı?”
Canan Kaftancıoğlu’nun açıklamasıyla girelim konuya. Açıklamasında siyasi muarızlarına yanıt verirken bir taraftan da Sözcü’nün haberini gazetecilik açısından eleştirdi:
“Serpil Yılmaz’ın hazırladığı metinde şahsıma yönelik bir itibarsızlaştırma operasyonu yapıldığını gördüm. Evet, söylediklerim yazılmış ama devamında yapılan yorumlarla farklı bir noktaya daha doğrusu çekilmek istenen noktaya getirilmiş bir yazı vardı.
Söylediklerimi ve söylemediklerimi çarpıtmanın tek başına yeterli olmayacağı düşünülerek bir ‘bilirkişi’ olarak görüşüne başvurulan kişinin bana verdiği ‘CHP’ye üye bile olmaması gerekir’ hükmü ‘habere eklenmiş. Bu haber aslında gazetecilik nasıl yapılmamalı konusunda dersler barındırıyor.”
Kaftancıoğlu’nun, “bilirkişi olarak görüşüne başvurulan kişi” dediği, Uluç Gürkan’dı. Serpil Yılmaz’ın haberinde “Uluç Gürkan: CHP’ye üye bile olmaması gerekir” başlıklı bir kutuya da yer verilmişti. Gürkan, Serpil Yılmaz’ın sorusu üzerine “Bu tutumundan ‘Kurtuluş Savaşı’nın lideri tamam, Cumhuriyet devrimlerine hayır’ anlamı çıkar. Atatürk ifadesine kendini ait hissetmeyen birisinin bırakın parti kademelerinde yönetici olmayı CHP’ye üye bile olmaması gerekir” demişti.
Böylece Uluç Gürkan’ın yorumuyla “Atatürk” adını anmaması üzerinden Canan Kaftancıoğlu’nun “Cumhuriyet devrimlerine hayır” dediği değerlendirmesi okura sunulmuştu.
“Gazetecilik dersi veremezsiniz”
11 Eylül’de, kendisiyle yapılan söyleşinin başlığını eleştiren sanatçı Fazıl Say’a ölçülü bir dille yanıt veren Sözcü’nün Kaftancıoğlu’na yanıtı çok ağırdı:
“Yazarımız Serpil Yılmaz köşesinde o toplantıda yaşananları tüm çıplaklığıyla anlattı. Önce Kaftancıoğlu’nun sözlerini olduğu gibi verdi. Sonra da ‘Haber kutsal, yorum hürdür’ düsturundan yola çıkarak bu sözler üzerine, her köşe yazarının yaptığı gibi geniş bir analiz yaptı.
Demokrasi ve fikir özgürlüğünden bahseden Kaftancıoğlu yaptığı açıklamada, yazarımızın yazısına dil uzatma ve Sözcü’ye gazetecilik dersi verme cürretini kendinde buldu. Bugün Türkiye’nin en çok satan ve en güvenilir gazetesi Sözcü’nün siyasetçilerin vereceği gazetecilik dersine ihtiyacı yoktur.
Anlaşılan Canan Hanım, Sözcü’yü yeterince tanıyamamış. Yazarımızın yazısıyla ilgili bir sıkıntısı varsa, direkt onu arayıp rahatsızlığını bildirebilir, yanlış olduğunu düşündüğünü görüşün, düzeltilmesini rica edebilirdi. Öyle yapmadı. Toptancı bir zihniyetle Sözcü gazetesinin tamamını karalama yolunu seçti.”
Sözcü’nün açıklaması özetle böyleydi. Yanlış biçimde kullanılan “Cürretini” sözcüğünü de -tercih olabileceği düşüncesiyle- aynen aktardım.
Serpil Yılmaz da RS FM’de Atilla Güner’le Akşam Postası programında haberini savundu. İnternet üzerinden yapılan Taksim toplantısını dinleyip, Kaftancıoğlu’nun sözlerini kayıttan deşifre ederek yazdığını anlattı. “Sözcü’de sansür bekliyorsan çok ayıp ediyorsun. Sansürsüz gazetecilik yapacak diye ortaya çıkmış bir gazeteye böyle yüklenemezsin” diyerek savundu haberini:
“Son dönemin kötü bir alışkanlığı. Siyasette de var iş dünyasında da var. Bizi basın danışmanı zannediyorlar. Gazeteci kimliğini algılamaktan giderek Türkiye uzaklaştı. Gazetecinin soru sorması, gördüğü gerçekleri bütün çıplaklığıyla yansıtma sorumluluğu unutuldu. CHP, CHP’li gazetecilerle toplantı yapıyor, AKP de AKP’li gazetecilerle toplantı yapıyor. Biz kimsenin basın danışmanı değiliz.”
Suçluyorsanız görüşünü almalısınız
Öncelikle belirteyim, Canan Kaftancıoğlu’nun “Atatürk” soyadını anmaması ve Uluç Gürkan’ın sorusuna ilişkin yanıtının haber değeri taşıyor. Haber değeri olduğunun en büyük göstergesi de haberin yayımlanmasının ardından gelen tepkiler, tartışmalar ve haberlerin yayılma hızı. Bu kadar büyük ilgi ve itirazla karşılaşması, Kaftancıoğlu’nun toplantıdaki sözlerinin yazılmasının ne kadar doğru olduğunu kanıtlıyor.
Ancak her ne kadar Sözcü’nün açıklamasında bir köşe yazısı olduğu vurgulansa ve “Haber kutsal ve yorum hürdür” denilmiş olsa da burada bir makale değil, bir haber söz konusu. Gerçi bir köşe yazısı için de aynı habercilik kuralları geçerlidir.
Ama bir köşe yazarı tarafından kaleme alınmış olan bu metin aktüel bir gelişmenin aktarılması üzerine kurulmuş. Üstelik de yazar yorum yapmamış, Mustafa Kemal’in Atatürk soyadını almasına dair bilgiler vermiş, analiz yapmış. Kaftancıoğlu’nun sözlerinin “Cumhuriyet devrimlerine hayır” dediği anlamına geldiği yorumunu yapan Uluç Gürkan. Serpil Yılmaz, Uluç Gürkan’ın yorumunu alıp bir kutu olarak metne eklemiş. Bu da metnin bir köşe yazısı değil haber formatında kabul edilmesi gerektiğini gösteriyor.
Zaten Serpil Yılmaz’ın haberinin gazetecilik açısından en büyük eksiği de tam bu noktada. Sadece Kaftancıoğlu’nun sözlerini yazsa ve onun üzerinden kendi yorumunu aktarsa Kaftancıoğlu’nu aramasına gerek olmayabilirdi. Ama konunun taraflarından birisini arayıp görüşünü alırken, asıl özne konumundaki kişinin yanıtı almaması yanlış. Çünkü Uluç Gürkan, Kaftancıoğlu ile ilgili bir suçlama getiriyor, onu “Cumhuriyet devrimlerine karşı” bir kişi olarak ilan ediyor! Bu durumda Kaftancıoğlu’na cevap hakkı tanımak, bu suçlamaya ilişkin düşüncesini de Sözcü okuruna aktarmak zorunluydu. Adil ve dengeli gazetecilik böyle davranmayı gerektirirdi.
Kaldı ki, Sözcü, Kaftancıoğlu’nun haberin yayımlanmasının ardından yaptığı açıklamaya da gazetede yer vermedi. Serpil Yılmaz, 15 Eylül’de yayımlanan “Atatürk, TDK’ya ‘Ata’ kelimesinin dil kökeni araştırmasını yaptırıyor” başlıklı yazısında Kaftancıoğlu’nun görüşlerini özetle de olsa aktarmadı. Aynı gün Sözcü’de yayımlanan CHP İzmir milletvekileri Kaftancıoğlu’na sert çıktı: Atatürk diyemeyen il başkanına ders verilmemesi ayıbımızdır” başlıklı bir haber de sadece Kaftancıoğlu’nu eleştiren CHP’lilerin görüşlerine yer verildi. Sözcü okurları tek yanlı bilgilendirilmiş, Kaftancıoğlu’na “savunma” fırsatı verilmemiş oldu.
Konuşmadan tek cümle bile aktarılmamış
Haberin başka bir önemli eksiği de Kaftancıoğlu’nun toplantıdaki konuşmasının içeriğiyle ilgili hiç bilgi verilmemesi. Hatta “Gazi Mustafa Kemal” ismini hangi cümlede, ne bağlamda geçirdiği bile aktarılmamış. Habercilik açısından ciddi bir hata bu yöntem.
Konuşmasından bir cümleyle bile bahsedilmiş olsa belki Mustafa Kemal diye anarken olumsuz bir ifade kullanmadığı da anlaşılabilirdi.
Kaftancıoğlu’nun 9 Eylül’deki Taksim Toplantısı’nda yaptığı konuşmanın kaydı Youtube’da mevcut. Ben de bu yazıyı kaleme almadan önce Atatürk ve Cumhuriyet Devrimlerine karşı olumsuz bir ifadesi olup olmadığını anlamak için konuşmayı dinledim. Öyle bir ifade yok, tam tersine övgülerde bulunuyor. Kaftancıoğlu’nun Gazi Mustafa Kemal adını andığı giriş cümleleri aynen şöyle:
“Türkiye’de bugünün siyaseti ve siyasi partileri vareden örgütlenmeleri konuşabilmek için halk egemenliğinin, demokrasinin ve çok partili dönemin doğuşunu anlamamız ve kavramamız gerektiğini düşünüyorum. Sizlerin de öyle düşündüğünü zaten biliyorum.
Halkın seçme ve seçilme hakkının bulunmadığı bir yönetim biçimini geride bırakıp ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ diyen Gazi Mustafa Kemal’i anlamadan, bilmeden Türkiye’de siyaseti, örgütlenmeyi, demokrasiyi anlayabilmemiz ve anlatabilmemiz mümkün değil bana göre.”
Özetlersem, Uluç Gürkan’ın suçlamasına karşı Kaftancıoğlu’nun görüşünün alınmadan tek yanlı bir metnin yayımlanması, Kaftancıoğlu’na cevap hakkı tanınmaması ve habere konu konuşmasının içeriğiyle ilgili okura bilgi verilmemesi yanlış olmuş. Eleştirilerin ardından haberi gözden geçirmek yerine tek yanlı başka bir haberle yanıt vermek de başka bir hata.
Gazetecilik açısından eleştiriyi hoşgörüyle karşılama ve özeleştiri yeteneği, ifade ve basın özgürlüğü kadar yaşamsal niteliktedir. Hatalardan arındırır, okurla güveni tazeler.