Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, medyada yer alan ‘Kadın Cinayetleri’ haberlerini eleştirdiği ve erkeğin ifadesine dayanarak yazıldığını söylediği yazısında, “Kadın cinayeti haberleri macera filmlerine benziyor. Gerekçe yazıp cinayete haklılık kazandıran,cinayeti ayrıntılarıyla yazıp şiddet pornosu üreten,erkeği flulaştırıp mağdur kadını sergileyen, erkeğin ifadesine dayanan haberler arttı” diyor.
Bildirici’nin bu türlü haberlerden bir çok örnek verdiği yazısı şöyle:
Sorsanız bütün gazeteci ve editörler kadın cinayetlerinden rahatsızdır; bu cinayetlerin önlenmesi için yapılması gerekenler konusunda fikirleri vardır! Ama yaygın medyada kadın cinayetlerindeki yanlışlar sürüp gidiyor, hem de giderek artıyor.
Gerekçe yazıp cinayete haklılık kazandıran, cinayeti ayrıntılarıyla yazıp şiddet pornosu üreten, sanık erkeğin görüntüsünü flulaştırıp mağdur kadını açıkça sergileyen, sadece erkeğin ifadesine dayanıp onu suçsuz göstermeye çalışan haberler birbirini izliyor. Örnekleriyle aktarayım…
Kıskanan erkek öldürebilir mi?
Bursa’da Orhan D. adlı bir erkek, iki çocuğunun annesi olan eşini dokuz yerinden bıçaklayıp öldürmüş. 7 Eylül’de birçok medya kuruluşunda yayımlanan haberlerde katilin “kıskançlık” gerekçesi başlıktaydı:
“Kıskançlık krizine giren koca eşini 9 yerinden bıçakladı” (Sözcü), “Bir şüphe için karısını 9 kez bıçakladı” (Karar), “Kıskandığı karısını 9 yerinden bıçakladı” (Korkusuz).”
İstanbul Fatih\’te Selamettin Ç. adlı bir erkeğin, Tacikistan uyruklu Makhfırat Ashurova isimli kadını öldürmesi hakkındaki haberlerde de benzer bir anlayış 7 Ağustos’ta başlıklara yansıdı:
“Kendisini tehdit eden kadını evinde öldürdü: ‘Erkekliğime laf etti’ dedi” (Sabah), “Kendisini tehdit eden kadını öldürüp polise teslim oldu” (Yeniçağ), “Erkekliğime küfür etti’ gerekçesiyle Tacikistanlı kadını silahıyla vurup öldürdü” (Haberler.com), “Beraber yaşadığı kadını ‘erkekliğime laf etti’ diyerek katletti” (KRTTV),
Her iki haber de tamamen katil erkeğin anlatımına dayanarak, muhtemelen polisin verdiği bilgiyle ve hiç araştırmadan yazılmış. Farklı medya kuruluşlarında neredeyse satırı satırına aynı olan bu haberlerde olay erkeğin gözünden anlatılmakla kalmıyor; “kıskançlık” “erkeklik” ve “tehdit” sözcükleri başlığa çıkarılarak cinayete haklılık kazandırılıyordu. Makhfırat Ashurova cinayetinde ek olarak kadının ismi açıkça yazılırken katil erkeğin soyadı kodlanıyordu. Başlıkta ve haberde cinayeti gerekçelendirilen katil bir de ismi gizlenerek korunmuş oluyordu.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Kadın Komisyonu’nun hazırladığı “Toplumsal cinsiyet eşitlikçi haber kılavuzu”nda tam da bu haberlerdeki yanlışlarla ilgili uyarılar yer alıyor:
“Cinayetin sorumlusu olarak cinnet, kıskançlık, öfke, namus, iflas, psikolojik sorun vb gibi cinayeti ‘haklı’ gibi gösterecek, cinayeti meşrulaştırmaya çalışan ifadeler kesinlikle kullanılmamalı. Bu bahanelerin kadın cinayetlerini meşrulaştırmasının yanı sıra ‘haksız tahrik indirimi’ talebiyle mahkemeye delil olarak gösterilebildiği unutulmamalı.”
Cinayete gerekçe aranması ve erkeğin anlatımına dayanarak haber yazılması, toplumdaki yanlış anlayışları besleyerek yeni kadın cinayetlerine kapı aralayabilir. Kıskançlık, erkekliğe laf edilmesi gibi gerekçeleri başlığa taşımak, bu gibi durumlarda cinayet işlenmesini normalleştirmeye yol açabilir.
Gazetecilerin yanlışlarla dolu böyle bir yaklaşım yerine cinayetin hiçbir haklı gerekçesinin olamayacağını vurgulayacak ve kadın cinayetlerine karşı duyarlılığı artıracak bir dil kullanması gerekir.
Ölen kadın mı mağdur olur, şüpheli erkek mi?
Hürriyet’te, ABD’de görev yapan Binbaşı Hüseyin Kurtdere’nin eşi Nalan Kurtdere’nin ölümüyle ilgili iki ayrı haber yayımlandı. Genç kadın, elleri ve ayakları yatağa bağlanmış şekilde ölü bulunmuştu. “Zorla alıkoyma ve kötü muamele” suçlamasıyla tutuklanan Binbaşı Kurtdere, 255 bin dolar kefaletle serbest bırakılmış ve ev hapsinde tutulmasına karar verilmişti.
31 Temmuz’da yayımlanan ilk haber “Binbaşının ev cinneti” ve “Ne yaptın binbaşı” başlıklarını taşıyordu. Military Times gazetesinin kaynak gösterildiği haberde “CENTCOM’da Türkiye’nin üst düzey danışmanı olarak görev yapan Kurtdere, eşini bağlayıp ağzına çorap tıkayarak öldürmekle suçlanıyor” deniyordu. Binbaşı Kurtdere’nin “eşinin psikolojisinin bozuk olduğunu, bu nedenle çarşaf ve egzersiz bantlarıyla yatağa bağladığını ve uyuması için sakinleştirici verdiğini” söylediği aktarılıyordu.
Aradan beş gün geçtikten sonra Hürriyet’te yeni bir haber yayımlandı. “O binbaşıyı yakınları anlattı” başlıklı haber, ilk haberin tersine Binbaşı Kurtdere’yi yakınlarının ve avukatının ağzından aklıyordu. Eşinin psikolojik sıkıntıları karşısında çaresiz kalan Binbaşı Kurtdere, pandemi önlemleri nedeniyle eşini Türkiye’ye getirememiş, sakinleştirici vererek yatağa bağlayınca da istemeden bu sonuçla karşılaşmıştı! Avukatı “Tek hatası ilk yardımı aramak yerine kendisinin müdahale etmesidir” demişti.
Nalan Kurtdere’nin ölümüyle ilgili bu haberler başka medya kuruluşlarında da aynen kopyalandı. Ama olayın karanlık noktalarını aydınlatacak yeni bir bilgi ortaya çıkmadı, Hürriyet’te de daha sonra yeni bir haber yayımlanmadı.
Gazetecilik açısından birçok hata barındırıyordu Hürriyet’in bu ölümle ilgili iki haberi. Öncelikle bir haberde hata varsa ve onu düzeltmek için yeni bir haber yazılıyorsa bunun ikinci haberde belirtilmesi gerekir. Oysa Hürriyet, 4 Ağustos’taki haberde, 31 Temmuz’da yayımlanan haberde Binbaşı Kurtdere’ye yöneltilen suçlamaları geri almasına rağmen bu habere atıfta bulunmuyordu.
“Toplumsal cinsiyet eşitlikçi haber kılavuzu”nda, “Haberde 5N1K kuralını uygularken ‘neden’in yanıtı katilin sözde gerekçelerinde değil, cinayete giden süreçte yaşanan sorunlarda olmalı” uyarısı yer alıyor.
“O binbaşıyı yakınları anlattı” haberinde tam da kılavuzdakinin tersine “olayın nedeni binbaşının yakınlarının anlattığı sözde gerekçelerde” aranıyordu. Nalan Kurtdere’nin nasıl öldüğüyle ilgili hiçbir araştırma yapılmamış, kadının yakınlarıyla bile konuşulmamış; şüphelinin yakınlarının savunması aktarılarak tek yanlı bir yayın yapılmıştı. Kadının ağzına çorap tıkıldığı için havasızlıktan mı öldüğü yoksa başka bir nedenle mi hayatını kaybettiği konusuna açıklık getirilmiyordu. Cinayet şüphelisi Binbaşı’yı aklıyor, hatta mağdur gösteriyordu.
Sanığın mı, mağdurun mu yüzü gizlenir?
Mersin’de Burak E. adlı bir erkek, beş ay kadar evli kaldığı kadının özel görüntülerini cep telefonundan arkadaşlarına göndermiş, sosyal medyada paylaşımlarda bulunmuştu. Genç kadının şikayeti üzerine hakkında dava açılan Burak E’nin yargılanmasına başlanmıştı.
Davanın ilk duruşmasına ilişkin haber 8 Eylül’de yayımlandı. Nida Nur Yıldız adlı kadın, ismini ve yüzünü gizlemiyor, kameralar önünde konuşuyordu. Bu nedenle mağdur kadının adının açıkça verilmesinde bir sakınca yoktu.
Ama daha önce Milliyet, Sözcü ve Takvim’de Burak Etiler diye adı ve iddiaları yalanlarken çekilmiş görüntüsü yayımlanmış olmasına rağmen adamın ismi Sabah ve Hürriyet’in internet sitelerinde Burak E. olarak yazıldı. Haber Global’in internet sitesinde de hem soyadı kodlandı hem de yüzü flulaştırıldı.
Yargılama başladığına ve artık sanık konumunda olduğuna göre böyle bir korumaya gerek yoktu. Gazetecilerin bu tür haberlerde asıl mağdur kadını korumaya özen göstermesi gerekirdi.
Şiddetin pornografisi neden yapılır?
Kılavuzda, kadın cinayetleri konusunda üzerinde durulan uyarılardan biri de “şiddetin pornografisi”. Ama ne yazık ki, kadın cinayeti haberlerinde en sık yapılan hataların başında cinayetin ayrıntılarını vererek, “şiddetin pornografisinin üretilmesi”.
Üniversite öğrencisi Pınar Gültekin’in öldürülmesi de vahşi cinayetin gereksiz ayrıntılarının yayımlandığı bir olay. Bu cinayetle ilgili günlerce haberler yayımlandı. Genç kadının cesedinin varilde nasıl yakıldığı gibi ayrıntıların aktarılmasıyla kalmadı. Son olarak 22 Temmuz’da bir de katil Cemal Metin Avcı’nın jandarma ve savcılıkta verdiği ifade “cinayetin kan dondurucu detayları ortaya çıktı” diye ballandıra ballandıra aktarıldı. Ne kadar süreyle boğazını sıktığı, varile nasıl koyduğu vs…
Aleyna Çakır cinayeti ve daha önce onlarca kadın cinayeti haberinde de aynı şekilde ölümün ve öldürmenin ayrıntılarına yer verildi. Kanlı, şiddet dolu, okuru dehşete düşürecek ve bir insanın nasıl öldürdüğünü pornografik bir dille anlatan haberler eksik olmuyor yaygın medyadan. Gündüz kuşağındaki televizyon programlarında cinayetlerin işlenmesine ilişkin inanılmaz ayrıntılar, mağduru ve ailesini yaralayan düzeysiz tartışmalar oluyor.
Bu haberleri yazan muhabirler ve editörler, kan ve şiddet dolu macera filmi senaryosu yazmadıklarının farkına varmak zorundalar. Bir cinayetin nasıl işlendiğine dair bunca ayrıntı neden okura aktarılır? Okur bunları öğrenmek ister mi? Haberde bu bilgiler olmazsa bir eksiklik olur mu? Bu sorulara vicdanlarını rahatlatacak yanıtlar bulamıyorlarsa haberden o pornografik ayrıntıları çıkarmalılar.
Elbette kadın cinayeti haberlerindeki yanlışlar bu örneklerle sınırlı değil. O kadar çok haber yazım kurallarına ve etik ilkelere aykırı kadın cinayeti haberi yazılıyor ki, tümünü sıralamaya kalksam sayfalar yetmez.
Bu kadar örneğin kadın cinayetlerinin durdurulmasına katkıda bulunmak isteyen ama farkında olmadan yanlışlar yapan meslektaşlarımın durup düşünmelerini sağlamaya yeteceği kanısındayım. İyi niyetli olduktan sonra öyle uzun boylu yazmaya gerek yok.
Keşke kadın cinayeti haberleri yazan muhabirler, “Toplumsal cinsiyet eşitlikçi haber kılavuzu”nu okusa…