Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, sosyal medyanın ‘Mahkeme’ ve ‘Hak Arama’ alanına dönüştüğünü belirtti ve “Medya, hak arama zemini olmaktan çıktı. Artık “Sosyal Medya Mahkemesi” var ama orada da #hashtagi güçlü olan kazanıyor!” diye yazdı.
Bildirici, geçenlerde iki polisin maske takmayan kadını tartakladığı olayı hatırlatarak, “Sosyal medyada günden haline gelen bu olayda adalet sağlanamadığı gibi, kadın bir de linçle karşılaştı. Polisin şiddet uyguladığı kadının adresini yayıp hedef gösteren Yurtiçi Kargo çalışanının işten atılması yetmez. Yaptığı suç ama o serbest! Kargo şirketlerinin, müşterilerinin özel bilgilerini koruyamadığı da ortaya çıktı. Medya bunun da üzerine gitmedi” diye yazdı.
Bildirici’nin yazısının tam metni:
Medya, çoktandır insanların hak arama zemini olmaktan çıktı. Hakkının yenildiğine inanan, adalet arayan, sesini duyurmak isteyen, sorununu çözmek isteyen insanlar, ne devlete umut bağlıyor ne de polise, savcıya. Hemen klavyelerine sarılıp “Sosyal Medya Mahkemesi”ne başvuruyorlar.
İstanbul Kadıköy’de iki polisin maske takmayan Rana Batı adlı genç kadının bileğini büküp ters kelepçe takarak gözaltına alması da “Sosyal Medya Mahkemesi”ne taşındı. Rana Batı adlı genç kadının arkadaşının çektiği görüntüler, önce orantısız şiddet uygulayan polislere tepkiye neden oldu. Polislerin görevden alınmasını ve cezalandırılmasını isteyenlerin sesleri yükseldi. Öyle de oldu, iki polis açığa alındı.
Fakat ertesi gün bu kez polisleri savunanların atağı başladı. Onlar da genç kadının polise direndiğini ve tekme attığını öne sürüp iki polisin göreve iadesi için kampanya açtılar. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da bu çağrılara kulak verip, polislerin işlerinin başına dönmesini sağladı.
Böyle olması şaşırtıcı olmadı. Ne yazık ki, “Sosyal Medya Mahkemesi”nin kuralları, kanunları yok, hangi tarafın sesi yüksek çıkarsa onun dediği haklı kabul ediliyor. Medyascope’da Kemal Can’ın söylediği gibi, “hashtagi güçlü olan”ın adaleti hakim oluyor sosyal medyada.
Kadına şiddete karşı çıkanlar ile polisin zora başvurmasını savunanlar arasındaki adalet arama yarışı, polislerin iadesiyle bitmedi. Sonra bir de genç kadına karşı kampanya başladı. Aşağılamalar, hakaretler, tehditler birbirini izledi. En sonunda da bir kişi, Rana Batı’nın ev adresini ve telefon numarasını sosyal medyadan açıkladı; tehdit etti ve kendisi gibi düşünenlere hedef gösterdi.
Bunun üzerine sosyal medyada yargı arayışının ikinci raunduna geçildi; “Rana Batı yalnız değildir” hashtagi (etiketi) yayıldı. Kadını hedef gösteren kişinin Yurtiçi Kargo şirketi çalışanı olduğu kısa sürede tespit edildi; kargo şirketi de olayın araştırıldığı yönünde açıklama yapmak zorunda kaldı. Bir gün sonra da şirketin veri arşivinden aldığı bilgileri paylaşan şirket çalışanının işten atıldığı duyuruldu.
Böylece “Sosyal Medya Mahkemesi”nde dört gün kadar süren “yargılama”, iki polisin yaptığının ödüllendirilmesi, iki polisten şiddet gören genç kadının hakaretlere maruz kalması ve hedef gösterilmesi, şirketinden veri çalan kargo şirketi çalışanının işinden olmasıyla sonuçlandı.
Ne yazık ki, “hashtagi güçlü olan”ın haklı çıktığı yargılama her zaman trafikte tartıştığı sürücüyü bıçaklayan “Çakarlı maganda” Muhammed Enes Uysal ve Batman’da bir genç kıza tecavüzle suçlanan uzman çavuş Musa Orhan’ın tutuklanmaları olaylarındaki gibi başarıyla noktalanmıyor.
Medya yine arkadan geldi, firmayı korudu
Sosyal medyada yargılama bütün hızıyla sürerken yaygın medya ne yaptı? Büyük bölümü genç kadının polis tarafından yerlerde sürüklenmesi görüntülerini ve ardından gelen gelişmeleri görmezden geldi. Sosyal medyadaki binlerce paylaşım önce bazı haber sitelerini ve televizyonları harekete geçirdi. Sonra da az sayıda gazete de onları takip etti.
Bu olayla ilgili haberler sadece Sözcü, Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet ve Birgün’de yer bulabildi. Ama onlar da hak arayışını aktarmakla yetindiler. Üstelik Hürriyet ve Cumhuriyet gazeteleri, 24 Ağustos’ta yayımladıkları haberlerde Rana Batı’nın, Yurtiçi Kargo’nun veri arşivindeki adres bilgilerinin sızdırılmasıyla ilgili açıklamayı şirketin adını vermeden yayımladılar.
Sosyal medyada adı ayyuka çıkmış, yazılı açıklama yapmış Yurtiçi Kargo’yu haberde “bir kargo firması” diye yazmak, o şirketi koruma refleksinden başka bir habercilik gerekçesiyle açıklanamaz. Zaten Hürriyet de yanlışından ertesi gün vazgeçerek, bilgi sızdıran çalışanın işten atılmasıyla ilgili haberde şirketin adını açıkça yazdı!
Kargo şirketlerindeki bilgiler güvende mi?
Oysa sosyal medyadaki bu olay vesilesiyle, kargo şirketlerine verilen TC Kimlik numarası, telefon numarası, ev ve işyeri adresi gibi bilgilerin yeterince korunmadığı da anlaşıldı.
Bilgilerin korunmasında bu kadar önemli bir açık ortaya çıkmışken, “Yurtiçi Kargo’nun, “Sistemlerimiz üzerinden ‘Rana Batı’ ismini sorgulayan şahıs tespit edilmiş ve iş akdi feshedilmiştir. Şahsın, ilgili sorgulama ekranında Rana Batı’ya ait hiçbir dataya ulaşamadığı, Rana Batı isminde sahte bir profil oluşturduğu tespit edilmiştir” açıklamasıyla yetinilmemeliydi.
Müşterilere ilişkin özel kişisel verilerin nasıl olup da dışarı sızdırılabildiği ve şirket bilgisayarındaki verilerin bütün çalışanlara açık olup olmadığı ayrıntılı olarak sorgulanmalıydı. Hatta Yurtiçi Kargo ile sınırlı kalmayıp bütün kargo şirketlerinin bu bilgileri nasıl korudukları da araştırılıp, yetkililer harekete geçirilmeliydi.
Yurtiçi Kargo, adını saklı tuttuğu o çalışanı işten attığını duyurdu ama o kişinin yaptığı da işten atmayla geçiştirilecek basit bir kabahat değil, bariz bir suç. Şirket bilgilerini dışarı aktarmış, mahremiyetini ihlal ettiği kadını hedef gösterip, tehdit etmiş durumda. Füsun Sarp Nebil’in T24’teki “Yurtiçi Kargo veri tabanına erişim nasıl sağlandı; hacker mı sızıntı mı?” başlıklı yazısında da belirtildiği gibi bu çalışan, hem Türk Ceza Yasası’nın 107 ve 244. Maddelerindeki suçu işlemiş, hem de 6698 sayılı Kişisel Verileri Koruma Kanunu’na aykırı davranmış.
Fakat şu ana kadar polisin, savcıların olayı bu yönüyle soruşturdukları, Yurtiçi Kargo çalışanının en azından ifadesine başvurdukları yönünde bir haber yok. Yaygın medya da olayın bu yönü üzerinde durmayarak gazetecilik işlevini yerine getirmekten imtina ediyor.
Unutulma hakkı
Ayrıca tecavüz suçundan mahkum olan milli güreşçi Recep Çakır’ın kendisiyle ilgili haberleri sildirmesi vesilesiyle geçen hafta gündeme gelen “unutulma hakkı”nın uygulanması gereken asıl olay bu.
Çünkü Yurtiçi Kargo şirketi çalışanının sosyal medyada paylaştığı adres ve telefon, Rana Batı adlı kadının özel kişisel bilgileri. Avrupa Parlamentosu Genel Veri Koruma Tüzüğü’nün 17. maddesi de “yasa dışı biçimde işlenen kişisel verileri” ve “kişinin rızası olmadan toplanan verileri”, “unutulma hakkı” kapsamında kabul ediyor. Kişisel Verileri Koruma Kanunu da yasa hükümlerine aykırı olarak paylaşılan ve yayımlanan kişisel verilerin silinmesini öngörüyor.
Bu gerekçelerle Rana Batı, Sulh Ceza Hakimliklerine başvurarak, sosyal medyadaki adres ve telefon bilgilerini içeren paylaşımlar ve internetteki linklerin silinmesini talep edebilir. Binlerce linke erişim engeli getiren Bilgi Teknolojileri ve İletişim Başkanlığı ve Sulh Ceza Hâkimlikleri’nin kendiliklerinden harekete geçmesini beklemek hayal olur.
Gazeteciliğin asli görevi, yok sayılanların, görmezden gelinenlerin, hakları ihlal edilenlerin, sesini duyuramayanların sesi olmak, insan haklarını korumak, kimden gelirse gelsin şiddete karşı çıkmaktır. Bu görevini yerine getirmediği takdirde polisin orantısız şiddetine maruz kalan bir kadının adalet beklentisi de karşılanamaz, bireylerin özel bilgilerini gerektiği gibi koruyamayan kargo şirketleri de denetlenemez.