Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, Cumhurbaşkanı’nı izlemekle görevli medya mensuplarının çalışmasıyla ilgili ayrıntılı bilgi verdiği bir yazı kaleme aldı.
“Cumhurbaşkanını göremeyen Cumhurbaşkanlığı muhabiri olur mu? Erdoğan, onları görmüyor, tanımıyor bile.Konvoyu izleyemiyor, soru soramıyorlar.Sarayda, salonda dolaşma yasak. Fahrettin Altun’a ulaşıp bilgi alamıyorlar. WhatsApp kişisel tanıtım hattı olmuş”. tespitini yaptı.
Faruk Bildirici’nin yazısı şöyle:
Bir zamanlar, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık muhabirlerinin gecesi gündüzü yoktu. Cumhurbaşkanı veya Başbakan neredeyse onlar da orada olur, peşinden hiç ayrılmazlardı. Haber Müdürleri, Cumhurbaşkanı veya Başbakanın nerede olduğunu ve ne yaptığını sorduğunda bilmek zorundaydılar.
Ülkenin zirvesindeki kişilerin her tür faaliyeti kamuoyunu ilgilendirir. Her konuşmaları, her görüşmeleri, velhasıl attıkları her adım haberdir. Cemal Gürsel’in Cumhurbaşkanlığı’nın karşısındaki küçük parktaki insanlarla sohbeti sırasında da gazeteciler yanında olurdu. Turgut Özal’ın tatile ara verip bir askeri birliği şortla denetlerken de gazeteciler izlerdi.
Gazeteciler her gördüklerinde güncel gelişmelerle ilgili sorular sorar, yanıtlar alırlardı. Özellikle de Süleyman Demirel, gazetecilerin hiçbir sorusunu yanıtlamaktan kaçınmaz, hatta etrafında gazeteci görmezse rahatsız olur; gezilerde “Çocuklar rahat mısınız” diye durumlarını sorardı.
Erdoğan’ın konvoyu izlenemiyor
Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı ile birlikte değişmeye başladı bu izleme yöntemi. Muhabirlerin Başbakan’ın her an yanında olması istenmiyordu. Gazetecilik de zaten bildirilen programları izlemeye meyilli hale gelmişti.
Muhabirlerin her an Başbakan’ın her an yanında olmamasının nasıl bir sonuca yol açabileceği 17 Ekim 2006 günü yaşanan kötü bir olayla kendini gösterdi. Erdoğan, makam aracında fenalaşmış; hastane önünde aracın kapısı açılmayınca camı balyozla kırılmıştı. Erdoğan’ın peşinde tek gazeteci bile yoktu. Ama konvoy, ters yoldan girip Milliyet gazetesi bürosunun önünden geçince foto muhabiri Serdar Özsoy bir terslik olduğunu fark edip koşarak yetişmişti. Balyozla cam kırma fotoğrafını sadece o çekebilmişti.
Aslında böyle vahim bir olayın ardından muhabirlerin bir an bile Başbakanın ardından ayrılmamaları beklenirdi. Öyle olmadı. Başbakanlıktan gelen isteklere uyularak sadece bildirilen programlar izlenmeye devam edildi. Konvoy takibi de ender zamanlarda başvurulan bir yöntem haline geldi. Akreditasyon yasakları da muhabirleri çizilen sınırlara uymak zorunda bıraktı.
Salonun arkasındalar dolaşmaları da yasak
Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte Cumhurbaşkanlığı muhabirlerinin çalışma koşulları daha da kötüleşti. Gazetecilerin Erdoğan’ı kendi araçlarıyla takip etmesi yıllar önce yasaklanmış, konvoyda gazeteciler için bir minibüs ayrılır olmuştu. Cumhurbaşkanlığı sırasında o minibüs de kalktı. Artık gazetecilerin programın yapılacağı yere önceden gidip orada beklemeleri gerekiyor.
Akredite olmayanlar, bu programları zaten izleyemiyorlar. “Akredite” muhabirler de miting alanı, açılış töreni, toplantı salonu da olsa izlerken orada serbestçe dolaşamıyorlar. Kendilerine ayrılan alanın dışına çıkmaları yasak! O yer de genellikle alanda halkla sahneyi ayıran iki polis bariyeri arasındaki koridorda, salonlarda ise uzak bir noktada, en arka sıralarda oluyor; metrelerce uzakta olunca da Erdoğan’ın kiminle tokalaştığını, konuştuğunu bile göremiyorlar.
O zaman da cumhurbaşkanı muhabirinin işlevi sadece Erdoğan’ın konuşmasını deşifre edip yazmakla sınırlanıyor; izlenim dahi yazamıyorlar. Hatta bazen konuşmaları bile televizyondan izleyip yazmak zorunda kalıyorlar.
Muhabirlerin, Cumhurbaşkanlığında en rahat oldukları yer, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın basın toplantıları. Orada sınırlama olmaksızın istedikleri soruyu sorup yanıt alabiliyorlar.
Erdoğan muhabirleri tanımıyor
Cumhurbaşkanlığı muhabirleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan\’ı yakından göremiyor; konuşamıyor. Erdoğan, Cumhurbaşkanı olduktan sonra Cumhurbaşkanlığı muhabirleri ile bir kere bile biraraya gelmiş değil. Eskiden 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde basın bürosunu ziyaret edermiş ama beş yıldır o da yok.
O yüzden de Erdoğan, -Başbakanlık döneminden kalan bir iki kişi dışında- artık bir avuç kalan Cumhurbaşkanlığı muhabirlerini tanımıyor, adıyla hitap edemiyor. Oysa eskiden Süleyman Demirel, Turgut Özal, Bülent Ecevit gibi liderler, sadece kendilerini izleyen muhabirlerin değil, eş ve çocuklarını bile adlarını bilirlerdi.
Muhabirlerin Erdoğan ile tek yakın temas noktası, TBMM’deki Grup toplantıları ya da Cuma namazları çıkışı. Fahrettin Altun’dan izin alınabilirse bu çıkışlarda bazen soru sorma imkanı bulabiliyorlar. Öyle zamanlarda da “Şu konulara girmeyin”, “Bu konuyu sormayın” uyarıları da eksik olmuyor tabii.
Onun dışında yabancı liderlerle düzenlenen basın toplantılarında ve havaalanındaki uğurlamalarda soru sorulmasına izin verilebiliyor. “Soru alınmayacak” denildiğinde muhabirler, sahnelenen oyunun bir parçası olarak izlemekle yetinmek zorunda kalıyorlar.
Cumhurbaşkanlığı muhabirlerinin Cumhurbaşkanı ile muhatap olabildikleri başka da bir yer yok. Aslında Cumhurbaşkanı sadece “özel uçak gazetecileri” ile muhatap. Gezilerde onlarla konuşuyor, onların “kontrollü” sorularını yanıtlıyor. Cumhurbaşkanlığı muhabirleri için atılan tek olumlu adım, günübirlik yurtdışı gezilere bir muhabir alınması. O kadar…
Özel fotoğraf çekilemiyor
Foto muhabirlerinin de hareket imkanı sınırlı. Cumhurbaşkanının yakınına gidebilmeleri, istedikleri yerden fotoğraf çekmeleri yasak. Bazı toplantılara tek foto muhabiri alınıyor, o çekip diğerlerine veriyor fotoğrafları. Erdoğan’ın yakınından fotoğraf çekme imkanı sadece Anadolu Ajansı elemanlarına tanınıyor; onlar da hem foto muhabiri hem Cumhurbaşkanının özel fotoğrafçısı. Çektikleri fotoğraflara da gazetecilik ürünü demek yanlış olur. Halkla ilişkiler faaliyetinin bir parçası o fotoğraflar da. Çünkü İletişim Başkanlığı’nın denetiminden geçtikten sonra AA tarafından servise konuyor.
Kamera zaten giremiyor; Cumhurbaşkanlığı çekiyor görüntüleri, medyaya frekans bildiriyor, oradan görüntü alıyor bütün televizyonlar.
Durum böyle olunca medya kuruluşlarından Cumhurbaşkanını izleyen foto muhabiri sayısı da üçe dörde düştü. O yüzden medyada çıkan fotoğraflar da hep birbirinin aynı. Özel bir fotoğraf da yok…
Altun’a ulaşmak da problem
Erdoğan Başbakan iken Başbakanlık binasındaki, sonrasında da Çankaya Köşkü’ndeki Basın Merkezi, gelenin gidenin görülebildiği, gelişmelerin izlenebildiği bir yerdeydi. Muhabirler bütün gün orada çalışır, bazen gece yarılarına kadar Erdoğan’ın programının bitmesini beklerlerdi.
Beştepe Sarayı devasa bir yapılar bütünü. Basın Merkezi de uzak bir noktada. Oradan geleni gideni görmelerini bırakın, etrafla bağları tamamen kopuyor; o nedenle artık gazeteciler Saray’daki Basın Merkezi’ne sadece program olduğu günler uğruyor. Haberini yazıp geçtikten sonra da oradan ayrılıyor.
Güvenlik had sayfada. Akredite muhabirler bile Saray’a doğrudan kartlarını gösterip giremiyor. Her seferinde uzun bir z aman harcamak gerekiyor kapıda. Kontrol ediliyorlar, akreditasyon kartları alınıp “Basın” ya da “Ziyaretçi” kartları verilip öyle alınıyorlar içeri.
Bırakın Cumhurbaşkanlığı içinde dolaşmayı, bir danışman, bir bürokrat ya da Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeleri ile randevu alıp görüşmek bile imkansız gibi. Kimden randevu isteseler, “Yukarı ile görüşün” ya da “İletişim Başkanlığı’ndan izin alın” yanıtıyla karşılaşıyorlar. Saray bürokratları, muhabirlerden uzak durmayı tercih ediyorlar. Böyle olunca da muhabirler, bürokratları tanıyamıyor.
<span “times=”” new=”” roman”,serif\”=””> Zaten Fahrettin Altun zamanında denetim de arttı, Cumhurbaşkanlığı muhabirlerine açık olan haber kanalları da kapandı. Fahrettin Altun’a ulaşmak büyük bir sorun. Cumhurbaşkanlığı muhabirlerinin onu da pek görüp konuşabildikleri söylenemez. Her türlü talebin gerçekleşmesi onun onayına bağlı ama Altun çok meşgul. Bugüne değin iki kez bir araya gelebildiler onunla.
Cumhurbaşkanlığı muhabirleriyle ilişkileri bu düzeyde olan Fahrettin Altun’un dün video konferans yoluyla düzenlediği “Basın çalıştayı”ndaki “İletişim Başkanlığımız, Türkiye\’de medya mensuplarının, basın çalışanlarının yanında, arkasındadır” sözleri dikkate değerdi! Büyük gazetecilik meslek örgütlerinin dışlandığı “Çalıştay” da sadece “seçilmiş gazeteciler” in katılımıyla yapıldı. Enteresan yanı, medyaya kapalı bir toplantı olmasıydı.
WhatsApp grubu kişisel tanıtım alanı
Cumhurbaşkanlığı muhabirlerini bilgilendirmek için kurulan WhastApp hattında da Fahrettin Altun yok. Eskiden Cumhurbaşkanlığı Basın Müşaviri Lütfullah Göktaş bu gruba dahildi; muhabirler ona doğrudan soru sorabiliyordu.
Fahrettin Altun olmayınca WhatsApp grubundaki bilgilendirmeler de hep genel.
WhatsApp grubu son zamanlarda gazetecilerle bilgi paylaşılan bir platform olmaktan çok İletişim Başkanlığı’ndan bazı “yetkililerin” sosyal medyadaki kişisel hesaplarından yaptıkları paylaşımları gazetecilere aktardığı bir alan oldu.
Muhabirler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın programı, konuşma saati gibi bilgileri almakta bile zorlanıyorlar. Kritik zamanlarda Altun’un danışmanlarına bile ulaşamıyorlar. Programlar sık sık değiştiği için muhabirler şaşkına dönüyor çoğu kez.
Nitekim Sabah gazetesinde 7 Temmuz’da yayımlanan haberde, Erdoğan’ın 9 Temmuz’da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ikinci yıldönümü nedeniyle basın toplantısı yapacağını duyurmuştu. Ama bu basın toplantısı 9 Temmuz’da değil, 21 Temmuz’da oldu. Muhtemelen o hatanın da nedeni bu bilgilendirme fukaralığıydı.
Muhabirleri dinleyerek yazdım
Erdoğan’ın yabancı liderlerle görüşmeleriyle ilgili de ayrıntılı bilgilendirme yapılmıyor WhastApp grubunda. Örneğin Erdoğan’ın Trump ya da Putin ile görüşmelerinden sonra matbu “İkili ilişkiler ve Suriye konuları ele alındı” bilgisi veriliyor. Muhabirler bakıyorlar, ya ayrıntılar bazı köşe yazarlarına aktarılmış ya da Beyaz Saray ile Kremlin’den ayrıntılı açıklamalar yapılmış!
Putin’in geçen yıl Beştepe’de Erdoğan ile görüşmesi sonrasında düzenlenen basın toplantısında Rus gazeteciler kendi bakanlarından görüşmenin içeriği ile ilgili bilgi alırken, Türk gazeteciler bakanların yanına bile yaklaşamamış; meslektaşlarını gıptayla izlemek zorunda kalmışlardı.
Son bir notla bitireyim Cumhurbaşkanlığı muhabirlerinin halini aktardığım yazıyı. Bu bilgileri Cumhurbaşkanlığı muhabirlerinden aldım. Keşke geçmişte Başbakanlık muhabirliği yapmış bir gazeteci olarak Cumhurbaşkanlığı muhabirlerinin çalışma koşullarını yerinde görebilseydim. Ama akreditasyonum yok…