Gerçek siviller, muhalif örgütler ve Şam rejiminin arasında sıkışıp kalmış durumda. Halk da, kendisini güvende hissettiği Türkiye sınırına doğru gidiyor.
Rusya destekli Şam yönetimi, silahlı muhaliflerin elindeki son bölge olan İdlib’e yönelik saldırılarını son dönemde artırdı. Canını kurtarmak için sayıları 100 bine yakın Suriyeli Türkiye sınırına dayandı.
BM’de ‘insani yardım’ için açılmış olan sınır kapıları ile ilgili anlaşmanın yenilenmesi ise Rusya ve Çin’in oylarıyla reddedildi. Yani en geç 5 Ocak’ta Türkiye beş olan kapıyı ikiye indirmek zorunda…
Rusya bir yandan Türkiye ile ‘Suriye politikası’ yürütürken, diğer yandan Suriye’nin İdlib’in kontrolünü alması için hava saldırılarıyla destek veriyor.
Suriye ordusu, İdlib’de stratejik öneme sahip olan ve Maarrat el-Numan kentine yakın olan Carcanaz beldesini kontrol altına aldı ve İdlib kentinin güneydoğusunda ilerliyor. Huraseddin ve eski adı El Nusra olan Heyet Tahrir Şam’a yönelik (HTŞ) operasyon düzenliyor. 20 Aralık’ta kara operasyonu başlatan rejim güçleri son beş günde 37 yerleşim bölgesini ele geçirdi.
Esad rejiminin karadan ilerleme amaçlı başlattığı saldırıya, İran destekli yabancı terörist grupların ve başını Rus özel kuvvetlerinin çektiği “Kaplan Güçleri” adlı “5. Lejyon”un destek verdiği biliniyor.
HTŞ ve Hurras el Din
İdlib, çoğunlukla, El Kaide’nin Suriye kolu olarak bilinen ve eski adı El Nusra olan HTŞ tarafından kontrol ediliyor. Bu örgüt öngörülemez ve dizginlenmesi zor bir örgüt. Savaş tecrübesi yüksek.
Hurras el Din (Dinin Muhafızları) adlı örgüt de, Suriye’deki cihatçıların çatı örgütü. Türkiye, Rusya ile varılan anlaşma gereği bölgede 12 gözlem noktası bulunduruyor. Cihatçıların çekilip bölgenin silahlardan arındırılması konusunda bir anlaşma sağlanmış, iki ülkenin burada devriye yapmaları konusunda da mutabakat sağlanmıştı.
Rusya ve Türkiye’nin vardığı anlaşma, İdlib üzerinden geçen Halep – Lazkiye arasında M4 ve Halep – Hama arasındaki M5 otoyolların yeniden trafiğe açılmasını da içeriyordu.
ÖSO üyeleri şehit mi?
Rusya ve Esad rejimi Astana’daki mutabakatın teröristleri kapsamadığına ilişkin maddeyi kullanarak İdlib’e askeri operasyon yapmak ve ‘teröristleri temizlemeyi’ amaçlıyorlar. Sorun her ülkenin teröristlerinin farklı olması. Bölgedeki ÖSO, (Özgür Suriye Ordusu) Şam için ‘terör örgütü’ iken Türkiye, hayatını kaybeden bu örgüt üyelerine ‘şehit’ diyebiliyor.
İran, bölgedeki Şii gücünü ve etkisini sürdürmek ve Batı’dan gelecek tehditlere karşı Suriye’nin tampon ve müttefik ülke görevi görmesini istiyor. ABD ise, Suriyeli Kürtleri yanına alarak, Rusya’nın bölgedeki etkinliğini en aza indirmeye çalışıyor. Türkiye ise Kürtlerden arınmış, Sünni bir yönetim ile komşu olabilmeyi amaçlıyor. YPG/PYD’nin ‘terör örgütü’ olduğunu düşünen yegâne ülke konumunda ve yanına bu konuda başka ülkeyi çekemiyor.
İdlib’de sayıları 30 ile 40 bin civarında olduğu tahmin edilen terörist gruplar bulunuyor. Üç milyon nüfusa ulaşan şehirde, sivil halkın ne kadarının ‘sivil’ olduğu belli değil.
Şurası açık: Gerçek siviller, muhalif örgütler ve Şam rejiminin arasında sıkışıp kalmış durumda. Halk da, kendisini güvende hissettiği Türkiye sınırına doğru gidiyor. Çünkü göç etmeyip şehirde kalanların yaralanma ve ölüm riski var. “Bu yükü tek başımıza üstlenmeyeceğiz” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kimler kulak verecek göreceğiz. Ancak kapımızda yine dramlar yaşanacak.