Libya ile imzalanan ‘mutabakat’, resmen ‘Antalya Körfezi’ne sıkışıp kalmış
olan Türkiye için adeta ‘nefes borusu’ oldu. Böylece Türkiye ve Libya hattında,
Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi ve Mısır’ı ayıran kalkan şeklinde bir deniz
nüfuz alanı yaratılmış olunacak. Bu durum Yunanistan ve Kıbrıs Rum
Kesimi’nde neredeyse infial yarattı. Bence Türk dış politikasının son
dönemlerde attığı en isabetli adımdı. Tabii bugüne kadar neredeydiniz? Ya da
Mısır ve İsrail ile ilişkileri bu hale getirmeseydiniz şimdi bunları konuşmuyor
olacaktık diyesi geliyor insanın. Hatta Mısır ve İsrail’e ivedilikle Büyükelçi
atanması gerekiyor.
Mevcut duruma bakalım.
Türkiye ile Libya arasında imzalanan “Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası” ile Ankara, Akdeniz’in
batısındaki meşru deniz yetki sınırını ilan etmiş oldu. İlk kez kıyıdaş bir ülke ile
Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) mutabakatı yaparak Doğu Akdeniz’deki
enerji kaynakları ve ikmal yolları üzerine kurulan oyun alanında hukuki bir
zemin ve siyasi üstünlük elde etti. Tabii bu şimdilik bir mutabakat… Bunun
anlaşmaya dönüşmesi ve Birleşmiş Milletlere gönderilerek uluslararası kayda
geçirilmesi gerekiyor. Her ne kadar Libya’da iç karışıklık yaşansa da mutabakat
meşru hükümetle yapıldı.
Yunanistan tepkili
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de ki enerji arama faaliyetlerini ‘gayrı meşru’ ilan
eden Avrupa Birliği, Türkiye’ye çeşitli yaptırım kararları almıştı. Yunanistan.
Güney Kıbrıs’ı ‘kollayan’ AB tarafından da desteklenen Sevilla Haritası ile
Türkiye, Antalya Körfezi’ne hapsedilme riskiyle karşı karşıya kalmıştı.
Mutabakat, Yunanistan’ın Güney Kıbrıs bağlantısını sınırlıyor. Girit’in
güneyindeki bölge tamamen Türkiye-Libya hakimiyetine geçiyor. Bazı Yunan
medyası durumu ‘abartılı’ olsa da, ‘Ege ve Akdeniz Türk gölü oluyor’ şeklinde
gördü. Bu da Libya ile varılan mutabakatın ne kadar ‘isabetli’ olduğunu
gösteriyor.
Geriye çekilip bir bakalım. Mısır ve İsrail ile ilişkilerini düzeltmiş olan bir
Türkiye’nin bölgede birçok sorunu çözeceğini görmek u kadar mı zor?
Geçenlerde Babıali TV’de konuğum olan Emekli Büyükelçi çok haklı bir
serzenişte bulunuyordu. “Türkiye’nin yaptığı en yanlış şey, en ufak bir sorunda
o ülkede görevli olan Büyükelçisini hemen çekmesi. Bu davranış alışkanlık
haline geldi. Bir Büyükelçiye ilişkiler iyi iken değil, asıl kötüyken ihtiyaç vardır.
Türkiye’nin şimdi ne Mısır ne de İsrail’de Büyükelçisi var. Bu büyük bir
eksiklik” diyordu.
Doğu Akdeniz’in hakimiyeti
Türkiye’nin Mısır ve İsrail ile ilişkilerini düzeltmemesi için hiçbir sebep yok.
Hatta elzem. Dış politikasını son derece rahatlatacaktır. Yahudi lobisini ABD’de
kaybetmiş bir Türkiye’nin bu ülkede ne gibi yaptırım ve Ermeni tasarısı gibi
istenmeyen kararlarla karşılaştığı aşikâr. Bugüne kadar bu lobi Türkiye’nin
ABD’de ki en büyük destekçisiydi. Eksikliği hissediliyor.
Libya ile son derece doğru bir adım atan Türkiye’den Mısır ve İsrail ile
ilişkilerini olabildiğince düzeltmesini ve daha sonra da, Libya ile varılan
mutabakatın benzerini Suriye ile yapmasını bekliyorum. Bakın görün o zaman
Doğu Akdeniz’in hâkimi kim?
Zeynel LÜLE