Zeynel Lüle
Türkiye Doğu Akdeniz’de, sürdürülen enerji faaliyetlerinin dışında kalmak istemiyor. Hem Türkiye’nin hem de KKTC’nin çıkarlarını koruma refleksiyle hareket ediyor. Ancak öyle görülüyor ki Türkiye bu alanda tamamen yalnız. Karşısında ise dünya devleriyle birlikte bölge ülkelerinin neredeyse tamamı işbirliği hatta ‘ittifak’ içinde bulunuyor.
Yunanistan’da iktidar değişti ve Yeni Demokrasi Partisi tek başına iktidara geldi. Ancak öyle görülüyor ki, yenilenen iktidar Türkiye ile ‘daha sert’ bir politika uygulamayı niyetli. Ülkenin yeni Dışişleri Bakanı Nikos Dendias ilk demecinde Türkiye’yi, ‘Doğu Akdeniz’in haylaz çocuğu’ olarak niteledi.
Doğalgaz iştah kabartıyor
Hedef, İsrail’in Tamar ve Leviathan, Mısır’ın Zohr ve Kıbrıs’ın Afrodit yataklarında bulduğu doğalgaz rezervlerinin çıkartılıp boru hatları aracılığıyla Avrupa pazarına taşınması… Bu yılbaşında Kahire’de bir araya gelen Güney Kıbrıs, İsrail, İtalya, Yunanistan, Ürdün, Filistin ve Mısır, “Doğu Akdeniz Gaz Forumu” kurdular. Güney Kıbrıs ayrıca, Yunanistan ile birlikte Mısır, İsrail ve Ürdün’le ayrı ayrı üçlü işbirliği oluşumları kurdu. ABD ve AB’nin de tam desteğini aldı.
Doğu Akdeniz’de bulunan enerji rezervi, dünyanın iştahını kabartacak seviyede. Bölgede gerginliğin artmasının nedeni belli. İsrail, Tamar yatağında 320 milyar metreküp, Leviathan’da 600 milyar metreküp rezerv buldu. Kıbrıs Rum Kesimi ise Afrodit’te 130 milyar metreküp, Kalipso’da ise 200 milyar metreküp civarında doğalgaz bulduğunu duyurdu. Mısır ise bölgenin en büyük doğalgaz kaynağına sahip. Zohr bölgesinde 800 milyar metreküplük rezerv bulundu.
Ancak sorun bu kaynakların nasıl işletilip, pazarlanacağı ve ne yolla Avrupa’ya taşınacağı… Siyasi sorunlar, en az maliyetli olan ‘Türkiye üzerinden doğalgazı taşımaya’ mani gözüküyor. Bu sorunlar aşılabilir mi? Yunanistan ve İtalya üzerinden bir ‘doğalgaz hattı’ inşa etmenin çok büyük maliyeti olacağı hesaplanıyor.
Doğu Akdeniz’de ‘yalnız’ kalan, ‘Enerji İttifakı’nın dışına itilen Türkiye, şimdi de arka arkaya ‘yaptırımlar’ ile tehdit ediliyor.
Bu yaptırımların, ekonomik alanda zor günler geçirmekte olan Türkiye’ye ciddi yük getireceğini görmemek mümkün değil.
Bir yandan AB, diğer yandan ABD’den gelen yaptırımlar, ‘kıyıdaş’ ülkelerin oluşturduğu ittifak ve işbirliğinin dışında kalmanın getirdiği zorluklar…
Aşılır mı?
Tabii ki aşılır. Diplomasi bunun için var. Yeter ki işletilsin ve akıllıca yapılsın
Buna paralel olarak görüyoruz ki Türkiye’de yaşayan Suriyelilere de üstü kapalı veya açık bir baskı söz konusu… Yani buna, ya ülkelerine, ya da Avrupa’ya doğru gitmelerini teşvik etme hamlesi de diyebiliriz. Bu durumdan en çok rahatsız olacak ülke ise Almanya…
İşte bu nedenle Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Almanya’nın arabuluculuk yapma konusunu destekliyoruz” dedi.
Türkiye’ye sorun oldu
Geri Kabul Anlaşması, bir anlamda yasa dışı göç ve sığınmacılar probleminin külfetini doğrudan AB dışındaki ülkelere, daha da çok Türkiye’ye kaymasına neden oldu. Vize serbestisi için başlatılan bu düzenleme, AB’yi rahatlatırken Türkiye’ye sosyolojik, ekonomik ve siyasi sorun yarattı. AB’nin bu yükü mali desteklerle paylaşma çabası ise sınırlı kaldı. İstihdamı artıramadı ve toplumların toleransına yardımcı olamadı. Güneyden göç, iktidarın yanlış politikalarının da katkısıyla Türkiye’ye aşırı yük getirdi.
Üstelik AB Doğu Akdeniz bahanesiyle Türkiye’ye yapılacak hibe yardımları da azaltacağını açıkladı. Zaten göçmenlerin ülkeye getirdiği mali yük varken, bunu paylaşması gereken AB, belki göçmen alanında değil ama Türk toplumunu rahatlatabilecek bazı mali desteği de azaltma kararı aldı.
Yeni yol haritası
Türkiye, müzakerelerin kör-topal sürdüğü, üyeliğin ise görünür bir gelecekte görünmediği bu süreçte, vizelerin artık sözünün bile edilmediği şu zamanda, yasa dışı göçmenler ve reddedilen sığınmacılar için bir tampon bölgeye dönüştü. Büyük bir dengesizlik söz konusu…
Türkiye’nin bugüne kadar ulusal çıkarlarına uygun olmağı için uymamakta direndiği, ancak vize teşviki için başlatılan yol haritasının, 2013’te varılan zemini kalmadı. Türkiye bu anlaşmayı tamamlamak için 1952’de coğrafi sınırlama getirdiği Cenevre Anlaşmasındaki bu rezervini kaldırmak zorunda kalacak. Yani, doğudan da gelen göçmenlere ‘Mülteci statüsü’ verecek. Komşu ülkelerdeki radikal değişim ve savaşlar, Türkiye’nin bu sınırlamasını kaldırmasına uygun zemin yaratmıyor.
Bence artık Türkiye yeniden AB ile bu konuda bir masaya oturmak ve 2013’ten beri değişen koşulları dikkate alan görüşme yaparak yeni bir ‘Yol Haritası’ çıkarmalı.
Almanya’nın beklenen arabuluculuğu konuya yeni bir ivme kazandırabilir.