Biz Gazeteciyiz

Gazeteci yargılayan medya – Faruk Bildirici

Habercilik şeffaf bir faaliyet. Haberler, yazılar, programlar her an milyonlarca insanın gözünün önüne seriliyor. Yasaya aykırı ya da yanlış bir bilgi, yorum varsa anında itiraz etmek ya da yasal işlem yapmak mümkün. Diyarbakır’daki 20 gazetecinin yazdıkları da gizli saklı değildi. Yıllardır yayımlanıyordu ürettikleri içerikler.

Erenler aniden karar verdi ve 20 gazeteci apar topar gözaltına alınıp sekiz gün tek soru sorulmadan emniyette tutuldu; savcılıkta da sadece gazetecilik faaliyetleri soruldu. Sonra da bu gazetecilerden 16’sı “gizli tanık”ların eski ifadelerine dayanarak tutuklandı. Yöneltilen iddia da bu iktidar döneminin alışıldık “terör örgütüne destek” suçlaması. Eleştirel gazeteciliği suç olarak gördüklerini yine açıkça söylemediler. Zaten hapsedilen gazeteciler hep “terörist” onlara göre!

İktidar yanlısı medya bu gelişmeyi görmezden gelirken Aydınlık, “Soruşturmanın konusu: PKK’ya haber yolluyorlar”, Yeni Şafak “Haber kılıflı muhbirlik” ve “Bunlar gazeteciymiş” başlıklı haberleriyle 16 gazeteciye “terörist” muamelesi yapılmasını meşrulaştırmaya çalıştı. Hem de bu haberlerde hüküm kuruldu, gazeteciler yargılanmadan suçlu ilan edildiler.

Eleştirel medyada da bu gazetecilerin savunulmasında ikircikli bir tavır görüldü. Nedeni de Kürt olmaları ve Kürtlere yönelik yayın yapmaları. Bu da yanlış. Görmezden gelinse de bu ülkede artık bir “Kürt medyası” var. Onlara sahip çıkmak için aynı çizgide olmamız gerekmiyor. Onların özgürlüğünün aynı zamanda bizim de özgürlüğümüz olduğunu bilelim, yeter…

  İntiharı magazinleştirenler

A Haber ve Sabah’ın internet siteleri “Son dakika” olarak girdi haberi. “Türkiye 4 kardeşi konuşmuştu! Fatih‘teki s…lü intihar olayında flaş gelişme!” başlığı, olayda yeni gelişmenin ne olduğunu anlatmadığı gibi, gizemli bir havaya büründürüyordu.

Sabah’ın sitesinde “flaş gelişme”nin ne olduğunu anlamak için altlarına birer satır yazılmış olan tam yedi fotoğrafı geçmek gerekiyordu. Yedinci fotoğrafın altında ise soruşturmanın takipsizlik kararıyla sonuçlandığı ve dosyanın kapandığı belirtiliyordu. Bu bilgiden sonra yaşamını yitiren kardeşlere ilişkin beş fotoğraf daha vardı altta.

Aynı haber, A Haber’in sitesinde 14, Takvim’de altı fotoğrafla aktarılıyordu. Diğer sitelerde de bu kadar olmasa da fotoğraflarla yayımlandı savcılığın dosyayı takipsizlik kararıyla kapattığı.

Belli ki, hazin bir intihar vakasını magazin haberiymiş gibi okur avcısı bir başlık ve fotoğraf galerisiyle yayımlayan siteler, intihar haberlerinin bulaşıcılığına aldırmıyorlar. Oysa bu dört kardeşin intihar haberinden sonra Türkiye’nin başka kentlerinde de yine aynı kardeşlerin kullandığı zehirle intihar vakalarına rastlanmıştı. Çünkü üç yıl önce de o zehrin adı bugün olduğu gibi başlıklara çıkarılmıştı. İntihar haberlerinde hiç yapılmaması gereken yapılmış, intiharın yöntemi yayımlanmış, özendirici ifadeler kullanılmıştı.

Aslında dört kardeşin intihar haberinin bırakın böyle özendirici ve öğretici ayrıntılarla yayımlanmasını, hiç kullanılmaması gerekir. Temel gazetecilik ilkeleri, ünsüz ve kamusal kimlik taşımayan kişilerin intiharlarının haber olmamasını öğütlüyor, psikiyatristler de.

Kamusal kimliği olan bir kişi intihar ettiğinde, intihar bir suçla bir toplumsal sorunla ilişkili olduğunda, protesto ya da aklanma amacı taşıdığında, kamusal etki yarattığında haber olabilir. Bu istisnai durumlar dışında intihar haberlerine hiç yer vermemek en doğrusu. Örneğin Akdeniz Üniversitesi’nde üç öğrencinin intiharı toplumsal bir soruna işaret ettiği için haberdir.

Türkiye’de medya bir ara intihar haberlerinde duyarlılık geliştirmişti. İstisnai durumlar dışında intihar haberi epeyce azalmıştı. Ama bakıyorum son günlerde sürekli ünsüz ve kamusal kimliği olmayan insanların intihar haberleri yayımlanıyor. Birkaç örnek sıralayayım:

“61 yaşındaki uzman cerrah intihar etti” (Rudaw), “Boşanmak isteyen eşini öldürüp aynı silahla intihar etti” (DHA), “İki çocuğunu bıçaklayıp kendini astı” (Akşam), “Kadını yaraladı ardından intihar etti (CNN Türk), “16 yaşındaki Hasan Can, ‘Allah’ın yanına kavuşmak istiyorum’ deyip intihar etti” (Cumhuriyet), “Noter katibi, adliye çalışanı karısını katledip canına kıydı (Sabah), “Doktor veda mesajı yazarak intihar etti” (İHA), “Boğaziçili genç barfiks demirine asılı bulundu” (BirGün/ Türkiye), “Mühendisin şüpheli ölümü: Masasında s… bulundu” (Sözcü/ Habertürk), “Galata’da kendini yaktı” (CNN Türk).

Son olarak SMA hastası bir bebeğin babasının, Sağlık Bakanlığı önündeki protestosu elbette haberdi. Ama bazı kanallarda canlı yayınlanması riskliydi. İntihar girişimiyle kalmayıp canlı yayında intihar etmiş olsa izleyenler üzerinde olumsuz etkisi olurdu. Ayrıca kameranın varlığı da intihar girişiminde bulunan kişiyi daha fazla cesaretlendirebilir.

Gazetecilik kamu yararına yürütülen bir faaliyettir. Bu intihar haberlerini yayımlayanlar bırakın kamu yararını insanlara zarar verdiklerini görmüyorlar mı acaba?

 

Tek cümleyle:

 

    Okur Görüşleri

    Ahmet Erman Aral: BirGün, Hürriyet, T24 gibi yerlerde çıkan “Kırşehir’de Töre Cinayeti: Anne ve ablası tuzağa düşürdü” başlıklı haber yanlış. Töre cinayetleri olarak adlandırılan cinayetlerin çoğunluğu ataerkil otoriteye itaat etmemeye dayalı, gelenek ve görenek alanında yer alan tercihlere yönelik işlenmiş çoğu patolojik kişiliklerin eseri cinayetlerdir. Bu tür cinayetleri töre ile ilişkilendirip başlıklara taşımak vahimdir.

Özay Gülyar: “Prof. Dr. Ahmet Akın: Zeynep Kamil’de binlerce erkek, kız olmak, binlerce kız da erkek olmak için bekliyor” gibi sansasyonel bir konuşma doğruluğu kontrol edilmeden nasıl kullanılır? Nitekim sonra o hastanede böyle ameliyatların yapılmadığı açıklandı.

   İbrahim M. Turhan: DW’nin “Türkiye 307 milyar dolar fakirleşecek” haberi sansasyonel niteliğiyle öne çıkmış. Başka sitelerde de yer almış ama analiz doğru değil. Milli gelir tabii ki düşecek ama 307 milyar dolar değil, bunun yaklaşık 1/3’ü kadar. Kişi başına milli gelirin 6.354 dolara gerileyeceği de yanlış.