Biz Gazeteciyiz

Kadınların yüksekten atılmasında medyanın etkisi – Faruk Bildirici

Adana’da bir kadın, apartman komşusu erkeğin tacizine maruz kalınca çareyi evine kamera yerleştirmekte bulmuştu. Balkondan zorla evine girişini, yerde sürüklemesini, dövmesini görüntüleyip polise başvurmuştu.

Medyada bu olaya ilişkin haberlerde yine mağdur kadın başroldeydi. Akşam, “Dehşet evi”, Hürriyet “Fide’nin kabusu”, Sözcü, “Komşusuyla selamlaştı, başına gelmeyen kalmadı”, Karar “Öldükten sonra hakkımı savunmayın’ çığlığı”, Posta “Dehşet evi”, Takvim “Merhaba dediği adam hayatının dehşetini yaşattı” başlıklarıyla haber yaptı.

Haberlerde kadının ismi açıkça yazılmış, yüzü görünen bir fotoğrafı da kullanılmıştı. DHA ve İHA kamerasına konuşup, adını ve yüzünü gizleme gereği duymamış olduğu için kadının adının yazılmasında sakınca olmadığı düşünülebilir. Ama kadının fotoğrafı ve adı açıkça yayımlanırken saldırgan erkeğin yüzünün kamera görüntülerinde flulaştırılıp, isim ve soyadının gizlenerek Gökhan K. diye verilmesi dikkat çekici.

Haberlerde saldırgan erkeğin görüşü yok, onun kendisini nasıl savunduğunu bilmiyoruz. Haber sadece kadının anlatımına dayanarak yazılmış. Fakat görüntülerde saldırı çok açık.

Aslında kadına şiddet haberlerinde saldırgan erkeğin adının gizlenmesi alışkanlık halinde. Hatta çoğu kez yargılama sürecinde bile erkeğin adı verilmiyor. Örneğin Akşam’da, Denizli’de geçen yıl eski eşini vuran Osman A’nın soyadı dava haberinde de gizliydi. Hürriyet’in Mersin’de öz kızına cinsel istismarda bulunan ve 39 yıl hapse mahkûm olduktan sonra Yargıtay’ın “samimi fotoğrafları olduğu” gerekçesiyle tahliye kararı verdiği “baba”nın adı M.T. olarak kodlanmıştı.

Yargılama aşamasında saldırgan erkeklerin böyle korunması yanlış. Teşhir edilmeliler ki, bir daha kadınlara saldıramasınlar. Bu konuyu daha önce defalarca yazdım, uyardım.

Kadına yönelik şiddet haberlerinde temel ilke “mağduru değil faili teşhir etmek” olmalı. TGC’nin “Toplumsal Cinsiyet Eşitlikçi Haber Kılavuzu”nda vurgulandığı gibi, kadına yönelik şiddet “Süslenmemeli. Trajikleştirilmemeli. Dramatikleştirilmemeli.” Adana’daki kadına şiddet haberinde bu ilkeler çiğnenmekle kalmamış, kadını zayıf gösteren eril dil kullanılmış.

Özensiz haberler, yeni şiddet olaylarına zemin hazırlayabilir. Pornografik ayrıntılar, şiddete yatkın kişilere uygulayabilecekleri örnekler öğretebilir. Nitekim son beş ayda yüksekten düşme/atılma nedeniyle yaşamını yitiren kadın sayısı 13’e ulaşmış! Acaba bu vakaların artmasında yüksekten atılma haberlerinin etkisi var mı? Düşünmek lazım…

Suçlamayı gizleyen savunma

CHP’nin, Mersin mitingindeki gibi Maltepe mitinginde de kürsüde konuşanlar iktidar medyasının hedefindeydi. Objektifleri bu kez, kürsüde terliğini gösteren kâğıt toplayıcısı Nusret Güllü’ye yönelttiler.

Sabah, “CHP’nin yırtık terlikçisi yalancı çıktı”, Yeni Şafak “Terlik tiyatrosu”, Yeni Akit “Gündüz miting tiyatrosu gece alem sofrası” haberinde Nusret Güllü’nün bir kadınla bira içerken çekilen fotoğrafını yayımladı. Fotoğrafı yeni gibi sundular. Sanki mitingden sonra bara gitmişti!

Sosyal medyada da kampanyaya dönüşen bu haberlere eleştirel medya ilgi göstermedi. Oysa doğru ya da yanlış, araştırarak haber yapılması gerekirdi. Gördüğüm kadarıyla sadece Oda TV Nusret Güllü ile konuştu. Böylece fotoğrafların 7-8 yıl öncesine ait olduğu anlaşıldı.

İktidar medyasının geçen hafta ortak hareket ettiği ikinci olay da CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, ENSAR ve TÜRGEV vakıfları üzerinden ABD’deki TURKEN Vakfı’na milyonlarca dolar havale edildiği iddiasıydı. A Haber, daha Kılıçdaroğlu paylaşımda bulunmadan iki dakika öncesinden Ömer Çelik ve diğer AKP’lilerin yanıtlarını yayımlamaya başladı. TRT Haber başta olmak üzere iktidar medyasına iddiaları aktarmadan tepkileri haberleştirme yöntemi hakimdi. Hürriyet, Milliyet ve Posta ise Kılıçdaroğlu’nun iddialarını TBMM Grup konuşması haberinin altına bir iki cümleyle sıkıştırıp, “mış” gibi yaptı.

İktidar yanlısı yazarlar da “Kaçış planı”nın yanlışlığı ve TURKEN Vakfı’nın ABD’de şeffaf olduğu üzerinden savunmaya geçtiler; ABD’ye giden paranın kaynağını sorgulamadılar. Halk TV, KRT ve Tele1’e ceza vermeye hazırlanan RTÜK’ün dayattığı yayıncılık anlayışı da aynı mantığa dayanıyor. İstiyorlar ki, bu kanallar da iktidar medyası gibi Kılıçdaroğlu’nun, hatta muhalefet temsilcilerinin hiçbir eleştirisini, açıklamasını yayımlamasın.

Tehlikeli” muhabirin vedası

Bu hafta yaşamını yitiren Ali Ekber Ertürk’ü, geçen ay kaybettiğimiz Nurettin Kurt’a benzetirdim. O da Nurettin Kurt gibi, Ankara’nın haberle yaşam bulan yorulmak bilmeyen acar muhabirlerinden biriydi. Kitaplarından birinin adını “Tehlikeli’ bir muhabirin anıları” koymuştu. “Tehlikeli” sözcüğünü AKP iktidarının akreditasyon yasağına atfen kullanıyordu…

DHA, Ertürk’ün gazetesini de “tehlikeli” bulmuş olacak ki, Sözcü’nün Ankara Bürosu önünde düzenlenen tören haberinde Sözcü’nün adını anmayarak “çalıştığı gazete” yazdı!

Sözcü’nün Ertürk’ün vedasıyla ilgili haberlerinde de bir yanlış vardı. “Yakalandığı amansız hastalık sonucu kaybettik” deniliyordu. Oysa artık hiçbir kanser türü “amansız” değil. Kanser hastalarına “amansız durumdasınız” mesajı vermeye de kimsenin hakkı yok.

Medyanın “Maymun çiçeği” paniği

Medya, Covid-19 pandemisinin ilk günlerinde hastalığın tehlikeli boyutlarını anlamakta gecikmişti. Şimdi “maymun çiçeği virüsü”nde farklı bir hava esiyor; uzmanlar Covid-19 gibi bir salgın tehlikesi olmadığını vurgulasalar da medyada panik haberlerinden geçilmiyor.

Çoğu zaman da haberlerin başlıklarıyla içerikleri, televizyonlarda uzmanların söyledikleriyle ekranlarda yazılanlar çelişiyor. Üç örnek vereyim, 23 Mayıs’ta Tele1 ekranında “Maymun çiçeği paniği artıyor” yazıyordu. Ama hemen altında Sağlık Bakanı Koca’nın “Müsterih olun bu hastalık pandemiye yol açmaz” sözleri yer alıyordu. O sırada ekranda konuşan Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu da bu virüsün o kadar büyük bir tehlike yaratmayacağını anlatıyordu.

Karar gazetesinde de 24 Mayıs’ta “Maymun çiçeği yeni bir pandemi olacak” haberi yayımlandı. Görüşü aktarılan Prof. Dr. Alpay Azap, “Bu hastalığın pandemi yapma olasılığı var” diyor ama sonra “Teknik olarak pandemi diyoruz ama Covid-19 düzeyinde bir pandemi beklemiyoruz” diye ekliyordu. Korkulacak bir durum olmadığını vurguluyordu.

Cumhuriyet’in 24 Mayıs’taki “Maymun çiçeği paniği” başlıklı haberinde de uzman hekimler başlığın tersine “paniğe gerek olmadığını” anlatıyorlardı.

Anlaşılan, medya gerçek olmasa da panik havası yaratmaya pek meraklı…

Tek cümleyle…