Scholz başbakanlığındaki yeni hükümetin Türkiye’ye yaklaşımı nasıl olacak? Almanya’nın ilk kadın dışişleri bakanı Annalena Baerbock Türkiye konusunda ne düşünüyor? DW’den Değer Akal’ın hazırladığı dört soruda yeni hükümetin dış politika öncelikleri:
Olaf Scholz’un başbakanlığı devralmasıyla Almanya’nın dış politikasında da yeni bir dönem başlıyor.
Sosyal Demokrat Parti (SPD), Hür Demokrat Parti (FPD) ve Yeşillerin kurduğu koalisyon hükümeti, Avrupa Birliği’nin (AB) ve ABD ile transatlantik ilişkilerin güçlendirilmesini, dış politikada demokratik değerlere, insan haklarına, iklim ve çevre politikalarına öncelik verilmesini savunuyor.
Almanya’nın en önemli dış politika başlıkları arasında yer alan Türkiye ile ilişkilerin nasıl şekilleneceği de merak konusu.
Peki Scholz hükümeti, Türkiye ile ilişkilerde nasıl bir yol haritası izleyecek? Ankara ile dış politika, savunma, güvenlik ve ekonomi alanlarında işbirliği ve diyaloğu şekillendirecek kilit kabine üyeleri kim? Yeni hükümetin koalisyon sözleşmesi, atılacak adımlar hakkında hangi ipuçlarını veriyor? Merak edilen soruların yanıtlarını dört başlıkta derledik:
1. Yeni Başbakan Olaf Scholz Türkiye’ye nasıl bakıyor?
Almanya’nın dış politikası büyük ölçüde başbakanlıkta şekilleniyor ve yeni dönemde de buna yön verecek isim Olaf Scholz olacak. Bir önceki hükümette Maliye Bakanı olarak görev yapan Scholz, Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı çok yakından tanıyor, iki ülke ilişkilerinin ekonomiden güvenliğe bir çok başlıktaki zorlu gündem maddelerine de hakim bir isim.
Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin artan oranda otoriterleştiğini, demokratik muhalefetin büyük ölçüde sınırlandırıldığını, insan hakları ve demokrasinin gerilediğini, AB üyelik müzakerelerinin bu koşullar altında sürdürülemeyeceğini söylemekle birlikte Scholz, tıpkı Merkel gibi Türkiye’nin AB ve Almanya için önemli bir ülke olduğunu, diyaloğun zor da olsa sürdürülmesi gerektiğini savunuyor.
Oysa Scholz, Türkiye’nin AB üyeliğine destek veren Alman siyasetçiler arasında yer alıyordu. Merkel’in Türkiye için AB’ye tam üyelik yerine imtiyazlık ortaklık önerisine itiraz eden siyasetçilerden olan Scholz, yıllar önce “Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenlerin uyumunu güçlendirmek isteyenler, Türkiye’nin AB’ye entegrasyonunu imkansız bir şey olarak görmemeli” demişti. Ancak Türkiye’de son yıllarda demokrasi ve hukuk devleti alanındaki gerileme nedeniyle artık Scholz de bu konuda herhangi bir açıklama yapmıyor.
Dış politika uzmanları, Scholz’ün Almanya’nın stratejik çıkarları gerektiği ölçüde AKP hükümeti ile işbirliğini sürdürmeye çalışacağı görüşünde. Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin nasıl şekillendireceği ise Erdoğan sonrası dönemde ele alınmak isteniyor, “belke gör” politikası izleniyor. Öte yandan Scholz hükümetinin de Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı sığınmacılar için mali yardımların sürdürülmesinden yana olacağı belirtiliyor.
Scholz, dün yaptığı açıklamayla, yeni dönemde Almanya’nın dış politikasında demokrasiye vurgunun da güçlendirileceği mesajını verdi. Scholz, koalisyon sözleşmesinin imzalanmasının ardından dış politika önceliklerini soran gazetecilere, demokrasilerle işbirliğinin önemine vurgu yaparak yanıt verdi.
ABD Başkanı Joe Biden’ın uluslararası ilişkilerde demokrasiler ittifakını ön plana çıkarmış olmasından ötürü kendisine müteşekkir olduğunu kaydeden Scholz, “Çok taraflı politikamız hep bazı ülkeleri birbirine bağlayan özellikler olduğu görüşüne dayanıyor, bunlar da özgürlük, hukuk devleti, demokrasi ve insan haklarıdır” diye konuştu.
Bu açıklama aynı zamanda Erdoğan’a da bir mesaj niteliği taşıyor. Scholz, Merkel’ın halefi olarak Roma’daki G20 liderler zirvesine gitmiş, Erdoğan ile görüşmeye katılmıştı. Şimdi gözler Scholz’ün Erdoğan ile ilk telefon görüşmesini, akabinde de ilk yüz yüze temasın ne zaman gerçekleştirileceğine çevrildi.
Scholz ilk resmi yurtdışı ziyaretini, AB Dönem Başkanlığı’nı devralmaya hazırlanan Fransa’ya gerçekleştirecek. Scholz’ün Paris’te bir araya geleceği Cumhurbaşkanı Emanuel Macron ile Türkiye ile ilişkilerde önümüzdeki dönem nasıl bir ortak tutum sergilenebileceğinin de ele alınması bekleniyor. Scholz’ün ilk katılacağı uluslararası zirve de ABD Başkanı Joe Biden’ın 9-10 Aralık’ta videokonferans yoluyla yapılacak, Erdoğan’ın ise davet edilmediği “Demokrasi Zirvesi” olacak.
2. Yeni kabinede Türkiye ile ilişkilerin şekillenmesinde ağırlığı olacak bakanlar kimler? Türkiye yaklaşımları hakkında neler biliniyor?
Almanya’da yeni koalisyon hükümetinin en önemli özelliklerinden biri, tarihte en çok kadın bakanın görev yapacağı hükümet olması. Kabinenin yarısı kadın siyasetçilerden oluşurken dışişleri, savunma, içişleri gibi Türkiye ile ilişkilerde belirleyici olan bakanlıkların başında da kadınlar olacak.
Yeşiller Partili Annalena Baerbock dışişleri bakanlığını, SPD’li Nancy Faeser içişleri bakanlığını, SPD’li Christine Lambrecht de savunma bakanlığını devralıyor. Baerbock gibi Lambrecht de demokrasi ve insan hakları konularında hassasiyetleyle biliniyor. Son olarak Merkel hükümetinde, Adalet Bakanı olarak görev yapan Lambrecht, Türkiye konularını yakından bilen bir isim olarak tanınıyor.
Koalisyon sözleşmesinde, Türkiye’de demokrasi ve insan haklarının gerilemesine değinen ve kadın haklarına da özellikle atıfta bulunan hükümet üyelerinin, ikili ilişkilerde bu konuları gündemde tutmaları ve özel ilgi göstermeleri bekleniyor. AKP hükümeti döneminde Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi, son yıllarda kadına yönelik şiddet eylemlerindeki artış, özellikle Sosyal Demokratlar ve Yeşiller partisinin yakından
izlediği ve çeşitli toplantılarda gündeme getirdiği gelişmeler arasında bulunuyor.
Gelecek dönemde Türkiye ile ilişkiler konusunda öne çıkacak olan isim ise Almanya’nın yeni dışişleri bakanı Annalena Baerbock olacak. Almanya’nın ilk kadın dışişleri bakanı olacak olan Baerbock, geçtiğimiz günlerde vizyonunu açıklarken demokrasi ve insan hakları gibi değerleri öncelikli tutan bir dış politika anlayışını savunmuştu. Baerbock, değerlerin yön verdiği bir dış politika anlayışında, hem diyalogun hem de gerektiğinde sert yöntemlerin uygulanabileceğini ifade etmişti.
Daha önce Türkiye konusunda yaptığı açıklamalarda demokrasi ve insan hakları alanındaki gerilemeleri eleştirmiş olan Baerbock, demokrasi ve hukuk devletine dönüş olmadıkça mali yardımların yapılmaması gerektiğini savunmuştu. Baerbock, “Güçlü bir ekonominin gereklilikleri demokrasi ve hukukun üstünlüğüdür” demişti. Yeşiller’in önemli isimlerinden olan Baerbock, Türkiye’nin AB müzakerelerinin dondurulmasını savunmuş, ancak üyelik sürecine tamamıyla son verilmesi çağrılarına destek vermemişti. Baerbock, Türkiye’de demokrasiyi ve insan haklarını savunan kesimlere destek verilmesini istemişti.
Muhalefetteyken Merkel’in Türkiye’ye yönelik politikasını eleştiren Baerbock, Suriye’deki askeri operasyonları sonrasında Türkiye’ye silah satışının durdurulması, onay verilmiş savunma sanayi ürünlerinin teslim edilmemesi ve yine Türkiye’ye ihracat garantilerinin verilmemesi çağrılarında bulunmuştu. Yeşiller partisi, sığınmacıların iltica hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle AB-Türkiye mutabakatını eleştirirken, Baerbock da bu eleştirilere katılan isimlerden biri olmuştu. Baerbock, bu mutabakatın başarısız olduğunu, geçmişin hatalardan ders alınarak yeni bir mutabakatın müzakere edilmesi gerektiğini, bu mutabakatın da hukukun üstünlüğü ile garanti altına alınmasının önem taşıdığını söylemişti.
Şimdi dikkatler, bu görüşleriyle tanınan Baerbock’un Türkiye ile ilişkilerde nasıl bir tutum takınacağına, Türk mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile temaslarına çevrildi.
3. Koalisyon partileri Türkiye ile ilişkiler için nasıl bir yol haritası belirledi? Koalisyon sözleşmesi ne öngörüyor? Merkel hükümetinden farklı mı?
Uzun soluklu müzakerelerinin ardından koalisyon ortakları tarafından Salı günü imzalanan 177 sayfalık koalisyon sözleşmesinde Türkiye ile ilişkiler “İkili ve Bölgesel İlişkiler” başlığı altında yer alıyor. Bu bölümde, ABD, İngiltere, Ukrayna, Belarus ve Rusya ile ilişkilerden sonra Türkiye’ye yer veriliyor, iki kısa paragrafta Alman-Türk ilişkilerinde benimsenen ana parametreler aktarılıyor.
“Endişe verici iç siyasi gelişmeler ve dış politika gerilimlerine rağmen Türkiye bizim AB’nin önemli bir komşusu ve NATO partneri olmaya devam ediyor” cümlesinin hemen ardından Almanya’daki Türkiye kökenli nüfusun büyüklüğüne vurgu yapılarak bunun iki ülke arasında özgün bir yakınlık oluşturduğu ifade ediliyor.
Türkiye’deki sivil toplum ile ilişkilerin güçlendirilmesine vurgu yapılan sözleşmede, “Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan, kadın ve azınlık hakları büyük ölçüde kısıtlandı. Bu nedenle katılım müzakerelerinde fasıl kapatmayacağız ve yenisini açmayacağız. AB-Türkiye Diyalog Gündemini canlandıracağız, sivil toplum ile diyalogu, gençlik değişim programlarını genişleteceğiz” deniliyor.
Yeni hükümetin koalisyon sözleşmesinde “AB komşusu” vurgusu yapılan Türkiye’ye, AB’nin genişlemesine ilişkin bölümde ise yer verilmiyor. Genişleme perspektifi Batı Balkanlar’dan altı ülkeyle sınırlı tutuluyor, bu ülkelerin AB’ye tam üyeliğinin desteklendiği, Kopenhag kriterlerini karşılamalarını sağlayacak desteklerin de verileceği vurgulanıyor.
Hristiyan Birlik (CDU/CSU ) partileri ile SPD’nin Angela Merkel başbakanlığında 2018 yılında kurduğu bir önceki hükümetin koalisyon sözleşmesinde de Türkiye “AB’nin komşusu” olarak nitelendirilmişti. Merkel hükümeti, “Çok yönlü ilişkilerimizin bulunduğu Türkiye Almanya’nın önemli bir partneri ve AB’nin komşusudur. Bu nedenle Türkiye ile iyi ilişkilere özel bir ilgimiz var” ifadelerine yer verdiği koalisyon sözleşmesinde, Türkiye’de demokrasi, hukuk devleti ve insan haklarının uzun bir süredir kötüleştiği, bu nedenle AB müzakerelerinde fasıl kapatmak ve yeni fasıl açmak istenmediği kayda geçirilmişti. Vize serbestisi ve Gümrük Birliği’nin genişletilmesine yer verilirken, bu konularda ancak Türkiye’nin gerekli şartları yerine getirmesi halinde adım atılacağı belirtilmişti.
Yeni hükümetin koalisyon sözleşmesinde ise Türkiye’nin ne vize serbestisi ne de Gümrük Birliği’nin güncellenmesi beklentilerine yer verilmemesi dikkat çekiyor.
4. Yeni hükümetin dış politikasında Türkiye’yi etkilemesi muhtemel temel ilkeler ve stratejik öncelikler neler?
Koalisyon sözleşmesi, Scholz’ün açıklamalarında altını çizdiği gibi, Almanya’nın yeni dönemde dış politikada, demokrasi ve insan hakları konularına daha fazla ağırlık vereceğini gösteriyor.
Almanya’nın yeni koalisyon hükümeti, tıpkı ABD’deki Biden yönetimi gibi, dış politikasında “demokratik ortaklar ile işbirliğini güçlendirmeyi” hedefliyor, “Demokrasiler İttifakı” gibi girişimlerin destekleneceğini, güçlendireceğini beyan ediyor. Dış politika ve güvenlik politikalarının ana hedefinin “Avrupa’da özgür yaşam biçimin muhafazası ve dünya genelinde barışın ve insan haklarının korunması” olduğu belirtilen koalisyon sözleşmesinde, barış, özgürlükler, insan hakları, demokrasi ve hukuk devletinden yana tavır almanın, bunlan için çaba göstermenin, dış politikanın vazgeçilemez esaslarından olduğu vurgulanıyor.
Yeni hükümet, savunma sanayi alanında işbirliği, silah ihracatı gibi konularda da, daha kısıtlayıcı bir çerçeve getirmeyi, bu konuda diğer AB ülkeleriyle birlikte bağlayıcı ilkeler belirleyip daha yakın işbirliği içinde hareket etmeyi planlıyor.
Bugün dünyada, demokrasiyle yönetilen ülkeler ile otoriter yönetimler arasında sistemsel rekabet yaşandığına işaret edilen koalisyon sözleşmesinde, yeni hükümetin politikalarında insan haklarının “bir pusula” olacağının altı çiziliyor. Scholz liderliğindeki yeni hükümet, özgürlükleri, demokrasi ve insan haklarını güçlü bir şekilde savunmayı, özellikle demokratik değerleri paylaşan ülkelerle dış politika, güvenlik ve ekonomik kalkınma alaAlmanya’da SPD, FDP ve Yeşiller koalisyon sözleşmesini imzaladınlarında ortaklıkları derinleştirmeyi vaat ediyor.
Bu çerçevede sivil toplum ile de işbirliği yapılacağı, ayrıca uluslararası çok taraflılığın da yeniden güçlendirilmesi için çaba gösterileceği belirtilirken, “Avrupa Konseyi’nin kurum ve çalışma yetkinliğini güçlendirmek, Avrupa Konseyi’ni otoriter üyelerin tüm zayıflatma girişimlerine karşı savunmak istiyoruz” vurgusu da dikkat çekiyor.
Barış, refah ve özgürlükler için Avrupa demokrasilerinin güçlendirilmesi, içerideki popülist hareketlere ve dışarıdan müdahelelere karşı hukuk devletinin kararlılıkla savunulması, koalisyon sözleşmesinin dış politika stratejsinde altı çizilen konular arasında bulunuyor. AB’nin stratejik otonomiye sahip güçlü bir aktör olmasını destekleyen koalisyon ortakları, dijitalleşme ve iklim korumayı AB politikalarındaki diğer öncelikleri olarak sıralıyorlar.
Alman dış politikası ve güvenlik politikalarında, yeni dönemde demokrasi ve insan hakları konularının daha fazla ağırlık kazanması beklenirken, siyasi gözlemciler, bu yeni yaklaşımın Almanya-Türkiye ilişkilerinde de belirleyici unsurlardan biri olacağını dile getiriyorlar.