Biz Gazeteciyiz

Türkiye’de tarihi kiliseler: “Geriye sadece dört duvar kaldı”

Türkiye’de tarihi kiliseler koruma kararlarına rağmen yok edilebildiği gibi var olan ibadet yerlerine yönelik saldırı ve hakaretler de yaşanabiliyor. Ancak kanunlar, her dini alanın korunması gerektiğine işaret ediyor. DW’den Burcu Karakaş’ın yazısı…

Kütahya’daki Surp Toros Ermeni Kilisesi, bugün artık yok. Kiliseden geriye, mülk sahibi tarafından yıkılması nedeniyle hiçbir şey kalmadı. Dünyaca ünlü müzikolog Gomidas’ın vaftiz edildiği kilisenin tarihi, 17. yüzyıla dayanıyordu. Ermeni toplumu, 2019 yılında Kütahya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararıyla “Korunması Gerekli Taşınmaz” olarak tescil edilen Surp Toros Ermeni Kilisesi’nin kültür merkezi olmasını talep etmişti ancak bu talep gerçekleşmedi. En son düğün salonu olarak varlığını sürdüren kilise binasının geçtiğimiz haftalarda tamamen yıkılmasıyla bir tarih de yok oldu.

Satılık kilise ilanları

Hrant Dink Vakfı’nda kültürel miras alanında araştırmalar yapan Rudi Sayat Pulatyan, tarihi yapıların sahipliği konusundaki sorunlar nedeniyle benzer durumların yaşanabildiğini söylüyor. “Kiliseler, aynı camilerde olduğu gibi, birinin mülkü değildir. Ancak bugün Türkiye’de insanların kiliseleri olabiliyor ve bunu satışa çıkarabiliyorlar” diyor. Pulatyan’ın dikkat çektiği sorun nedeniyle, kimi zaman internet sitelerinde “Satılık Kilise” ilanı olabiliyor.

“Tarihi eser kaçakçılığı yapsanız, ‘Yasa dışı bir şey yapıyorum’ diye ilan açamazsınız mesela ama kiliselerde böyle değil. Kişide tapusu var. Dedesinden ya bir başkasından ona kalmış.

 

Kütahya’daki Surp Toros Ermeni Kilisesi, bugün artık yok

“Koruma kararına rağmen nasıl yıkılır?”

Hrant Dink Vakfı 2011’den beri kültürel mirasın korunması için çalışmalar yapıyor. Fakat bu çalışmaları sürdürmek çeşitli nedenlerden dolayı her zaman kolay olmuyor. Özellikle Anadolu’daki küçük şehirlerde çalışmalar bazen daha zor. Pulatyan bunun nedenini, “Ermeni nüfusunun veya Rumların, Yahudilerin olduğu yerlerde artık onlara dair bir iz kalmadığı için neyin nerede olduğunu bulmak bile zor. İhtişamlı bir kilise hayal edin, artık o kiliseden geriye sadece dört tane duvar kalmış. Fotoğrafta gördüğünüz yapıyla gözünüzle gördüğünüzün aynı yapı olduğuna inanamıyorsunuz” diyor.

Tarihi yapıların korunması için alınan kararlar olsa da Kütahya’daki yıkılan kilise örneğinde olduğu gibi bu kararlar her zaman uygulanmıyor. HDP Milletvekili Garo Paylan, yıkılan kilise ile ilgili verdiği soru önergesinde, kilisenin koruma kararına rağmen nasıl yıkıldığını, koruma altına alınan kilisenin yıkılmasına yol veren kamu görevlileri hakkında soruşturma başlatılıp başlatılmadığını, kilisenin aslına uygun yeniden yapılması için bir girişim olup olmadığını sordu.

Kilise duvarına tehdit, kapıya atılan ses bombası

Var olan kiliseler içinse ayrı sorunlar baş gösterebiliyor. Urfa’da Göbeklitepe’ye beş kilometre uzaklıkta bulunan tarihi Germuş Kilisesi’nde yaşananlar, sorunlara dair sadece bir örnek. 2011’de Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu, kilise ve çevresini “turizm gelişim merkezi” olarak ilan etti. Ancak geçtiğimiz haftalarda kilisenin içinde mangal yapıldığı görüntüler basına yansıdı. İbadet yerlerine yönelik saygısızca davranışlar bazen saldırı boyutuna da ulaşabiliyor.

Satılık kilise ilanlarına rastlanabiliyor

İnanç Özgürlüğü Girişimi’nden Dr. Mine Yıldırım, “Tehdit içerikli duvar yazılarının özellikle Noel döneminde artabildiğini görüyoruz. Kilise binalarının önüne çöp dökülmesi, camlarına taş atılması ya da ibadet sırasında yanıcı madde atılması gibi saldırılar da olabiliyor” diyor.

Nisan 2018’de önüne çöp yığılan Kadıköy Surp Takavor Ermeni Kilisesi’nin duvarına yazılan “Erzurumlu 25 bu vatan bizim” yazısı, Ocak 2019’da Mardin Protestan Kilisesi’ne ibadet sırasında kilise binası kapısına atılan ses patlayıcı, Şubat 2019’da İstanbul’un Balat semtindeki Surp Hreşdagabet Ermeni Kilisesi’nin duvarına yazılan tehdit içerikli ifadeler, son dönemde gerçekleşen saldırılardan bazıları. Yıldırım, kimi zaman mezarlıklara yönelik saldırılar da olabildiği gibi din görevlilerine yönelik tehditler olabildiğini de söylüyor.

“Toplumu aşağılama unsuru gözardı ediliyor”

Türk Ceza Kanunu’nun 153. maddesi ibadethanelere zarar veren kişilere dört yıla kadar hapis cezası verilmesini düzenliyor. Bu ceza, saldırının ibadet yeriyle ilgili topluma yönelik aşağılama amacı ile gerçekleşmesi durumunda üçte bir oranında artıyor. Fakat Yıldırım’a göre, bu konuda da yaşanan sıkıntılar var.

“Taşlanan, camı kırılan, önüne çöp dökülen veya duvarlarına grafitti yazılan toplumlar ne kadar şikayette bulunuyor? İlgili toplum kesimini aşağılama amacı ya da hakaret amacıyla yapılmış olması unsuru çoğunlukla gözardı ediliyor.”

Kütahya’daki Meryem Ana Kilisesi

Yıldırım, sadece bir ibadet yerine veya mezarlığa zarar verme şeklinde değerlendirildiğinde verilen cezaların para cezasına dönüştürülebildiğini veya ertelenebildiğini, bu nedenle ortaya çıkan cezasızlığın da benzer vakaların tekrarlanmasına neden olabildiğini söylüyor.

Protestan Kiliseler Derneği, “2019 Hak İhlalleri İzleme Raporu”nda, gerek ulusal gerekse uluslararası yasalarda ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde en temel insan haklarından biri olarak düzenlenen din ve inanç özgürlüğünün Türkiye’de de anayasal güvence altında olduğu hatırlatılıyor. Mine Yıldırım da, ibadet yerlerinin korunmasına dair çok sayıda Birleşmiş Milletler kararı olduğuna vurgu yapıyor. “Kanunlara göre her din veya inancın dini alanlarının korunması gerekiyor” diyor.