Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un AİHM kararlarının bağlayıcı olmadığını söylemesi tartışmaya neden oldu. Ancak AİHS, Konsey’in denetim mekanizması ve Anayasa, AİHM kararlarının bağlayıcılığına işaret ediyor.
Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının “esastan bağlayacağı olmadığı” görüşünü getirmesi dikkatleri AİHM kararlarına çevirdi. Uçum’un açıklamasına göre “AİHM ve AYM’nin kararları hiyerarşik değil yönlendirici denetimdir. AİHM ve AYM’nin kararları dosyaların yeniden ele alınması konusunda bağlayıcıdır. Mahkemeler yeniden bakmak zorundadır. Yeniden baktığında yeni hüküm kurabilir ya da kurmayabilir.”
Peki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları gerçekten bağlayıcı değil mi? Ya da AİHM kararlarının “bağlayıcılığı” ne anlama geliyor, nasıl uygulanıyor?
Öncelikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) taraf olmak, AİHM’nin yargı yetkisini tanımak anlamına geliyor. Strasbourg merkezli Mahkeme, kararlarını AİHM’nin temelini oluşturan AİHS’yi referans alarak veriyor. AİHS’yi hazırlayan 12 Avrupa devletinden biri olan Türkiye de Avrupa hukukunun bu en önemli belgesini 4 Kasım 1950 tarihinde imzalayıp 18 Mayıs 1954’te onayladı. Ancak AİHS’yi Fransa, Avusturya, İtalya, Hollanda ve Yunanistan gibi Avrupa devletlerinden daha önce onaylayan Türkiye, kendi vatandaşlarına AİHM’ye bireysel başvuru hakkı için ise 1987’ye kadar bekledi. Günümüzde Avrupa Konseyi’ne üye 47 devletin tamamı AİHS’ye taraf devletlerden oluşuyor. AİHS’ye taraf olmaksızın Avrupa Konseyi üyesi olmak veya üyesi kalmak mümkün değil. Sözleşmenin 1’inci maddesinde de “Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme’nin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar” ifadelerine yer veriliyor.
Mahkeme kaynakları, AİHM kararlarının bağlayıcılığının AİHS’nin 46’ncı maddesinde açık biçimde not edildiğine işaret ediyor. Söz konusu maddenin 1’inci paragrafında “Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt eder” ifadeleri yer alıyor.
Bununla birlikte, AİHM kararları ulusal yargı organlarının kararlarını bozmuyor ya da değiştirmiyor. Eski AİHM yargıçlarından Françoise Tulkens, “Bir AİHM kararı kendi başına bir amaç teşkil etmiyor; bu kararlar gelecek için değişim vaadi, hak ve özgürlüklerin fiili olarak var olmasını sağlaması gereken bir sürecin başlangıcını oluştuyor” diyor.
Ancak AİHM bir davada ihlale hükmetmiş ise davalı tarafın, “AİHS’ye taraf bir devlet olarak, o kararın esaslarını yerine getirmesi ve ihlale neden olmuş gerekçeleri ortadan kaldıran adımlar atması” gerekiyor. Bu adımlar yasal mevzuatta değişiklik yapılması olabileceği gibi, pratik çözümler de olabiliyor. Danimarka’da bir sendikaya üye olma zorunluluğunun ortadan kalkması, Fransa’da gözaltında avukat olmaksızın ifade alınması, Birleşik Krallık’ta okullarda dayak veya İsviçre’de telefon dinlemelerle ilgili yasal düzenlemeler AİHM kararları temelinde gerçekleşti. Mahkeme kararlarından kaynaklanan yükümlülükler, “adil tazmin, bireysel önlemler ve genel önlemler” olmak üzere üç büyük kategori altında özetleniyor.
“Buyurma” yetkisine sahip olmayan AİHM’nin işlevi kararını açıkladıktan sonra tamamlanıyor. Bu nedenle, açıkladığı kararların infazı uzun zaman alıyor. Buna karşılık, eşi benzeri olmayan bir başka mekanizma mevcut. AİHM kararlarının uygulanışı, AİHM’nin de bağlı olduğu Avrupa Konseyi’nin karar organı konumundaki Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından denetleniyor. Avrupa Konseyi üyesi devletlerin Strasbourg’daki daimi temsilci ve hukukçuları bu amaçla her üç ayda bir olmak üzere yılda dört kez bir araya geliyor.
Hakkında bir davada AİHM tarafından ihlal kararı verilen devlet, bu toplantılarda kararı nasıl uyguladığı veya uygulayacağı konusunda bilgi veriyor. Kararların uygulanma sürecinin uzunluğu sistemik veya bireysel boyutuna göre değişebiliyor. Avrupa Konseyi devletlerarası uzlaşı kültürü üzerine oturtulmuş olduğundan, bir AİHM kararının Bakanlar Komitesi düzeyinde denetim süreci kimi zaman yıllar alabiliyor. Bir diğer deyişle, AİHM kararlarının uygulanması yükümlülüğü devletlere yüklenmiş durumda. Bu da sadece yürütme erkini değil, yasama ve yargıyı da kapsıyor.
Kararın yerine getirildiğinin saptanması halinde dosya kapatılıyor. Aksi takdirde gündemde tutulmaya devam ediliyor. DW Türkçe’ye konuşan Avrupa Konseyi kaynakları, sürecin uzun olduğunu kabullenmekle birlikte “AİHM kararlarına riayetin Avrupa Konseyi üyesi olmanın bir koşulu” olduğunun altını çiziyor.
Bakanlar Komitesi, Avrupa Konseyi üyesi bir devletin bir AİHM kararını yerine getirmemekte direnmesi halinde, birkaç ara karar ve ikazın ardından, AİHS’nin 46’ncı maddesinin 4’üncü paragrafı temelinde ve 3’te 2 çoğunlukla (47 devletten en az 32’si) o devleti AİHM’ye topluca şikayet edebiliyor. AİHM de aynı maddenin 5’inci paragrafı temelinde bu başvuruyu inceliyor ve karara bağlıyor. İhlal tespitinde bulunursa, alınacak önlemleri değerlendirmesi için davayı Bakanlar Komitesine gönderiyor. Uzun ve siyasileşen bir süreç olan bu örnek, geçmişte sadece bir kez, Azerbaycan’a karşı açılmış Ilgar Mammadov davasında yaşandı.
AİHM kaynakları, Türkiye özelinde Anayasa’nın 90’ıncı maddesine de işaret etmekte. Söz konsu maddede “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır” ifadeleri yer alıyor.
Dolayısıyla Türkiye; gerek AİHS’ye taraf ve Avrupa Konseyi üyesi bir devlet olarak gerekse Anayasası’nın 90’ıncı maddesi gereği, diğer Avrupa devletleri gibi AİHM kararlarını tam olarak yerine getirmekle yükümlü.
Kayhan Karaca – DW