Biz Gazeteciyiz

Gazete tirajları hızla düşüyor. Sorun dijital medya mı, yandaşlık mı?

Gazete tirajları hızla düşüyor. On yıl önceki hafta sonu satışları bir milyonu, hafta için beş yüz binleri geçen gazeteleri görmek artık hayal oldu. Buna karşın Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan tirajlarının arttığını iddia ederken, Abdurrahman Dilipak ve Fatih Altaylı gerçek satışlara göre herhangi bir gazetenin tirajının yüz bini geçmediğini iddia ediyorlar. Peki satışların düşmesinin ana sebebi dijital medya mı yoksa ‘yandaşlık’ mı?

Türkiye’de ve dünyada gazete tirajları düşüyor. Bunun en büyük nedeninin dijital medya platformlarının artması olduğu biliniyor. Ama tirajlardaki düşüş Türkiye’de diğer ülkelere göre daha hızlı gerçekleşiyor gibi görünüyor. Son haftalarda ise Türkiye’nin en çok satan gazetelerinin tirajları bile 2 yüz binin altını gördü. Akit yazarı Abdurrahman Dilipak attığı tweet’te, “Türkiye’nin en yüksek trajlı gazetesi bile artık 200.000 değil. 100.000’lerle ne kadar devam edeceğiz, o da belli değil. Ya da bu tirajları koruyacak kaç ulusal gazete kalacak” diye sordu.

Gazete Duvar’dan Sadık Güleç’in araştırma yazısı:

Aslında tartışma Türkiye basınının en yüksek tiraja sahip gazetelerini barındıran Demirören grubunun korona salgını sonrasında iyice düşen tirajların ardından basılı yayından tamamen vazgeçeceğine dair haberlerin çıkmasının ardından başlamıştı.

Hürriyet’in yeni Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan bu iddiaya, Twitter üzerinden, “Bunun tek harfi bile doğru değil… Hürriyet son dönemde artan tirajıyla sektörün öncüsü durumunda… Sanırım bunun rahatsızlığı söz konusu” cevabını verdi. Ardından dijital platformda da ‘lider’ durumda olduklarını iddia ederek: “Dijitalde de öncüyüz: İşte süper rakamlar” başlığı ile bazı sayılar paylaştı.

Son beş yılda gazete tirajlarının toplamda yüzde elliye varan düşüşler yaşadığı bir gerçek. Ancak bu düşüşü sadece internet medyasının gelişmesine mi bağlamak gerekiyor? Bu gelişmede gazetelerin yayın çizgisinde meydana gelen değişikliklerin rolü yok mu? Bu soruları sektöre yıllarını vermiş gazetecilere yönelttik.

TİRAJLAR GERÇEK Mİ?

Tirajlara ilişkin en önemli tartışmalardan birisi de açıklanan rakamların doğruluğuna ilişkin kuşku. Bu durumu halen ana akım medyada çalışan ancak ismini veremeyeceğimiz gazetecilere de sorduk. Demirören Medya Grubu kapanan dergilere ve gazeteler rağmen hâlâ çok sayıda yayın organına sahip. Tiraj düşüşünde dijital medya dışındaki etkenleri, grupta çalışan bir gazeteci Doğan Grubu’ndan, Demirören Grubu’na satılan bütün gazetelerde hızla düşen tirajları örnek veriyor. Grubun gazetelerine ilişkin okuyucu algısının hemen değiştiğini ve bunun tirajlara yansıdığını söylüyor. Ona göre bir başka sorun ise gazetelerin bayilerden değil çeşitli sponsor anlaşmaları ile hastanelerden, benzin istasyonlarından bedava dağıtılması. Bu dağıtımların da tiraj içinde gösterildiğine dikkat çekiyor. Ancak bu uygulamanın yalnızca Demirören değil, Doğan döneminde de yapıldığını söylüyor.
Fakat asıl sorun gerçekte hiç satmayan bazı gazetelerin gerçek satışları ile açıklanan tiraj rakamları arasındaki uçurum. Bunun temel nedeni ise Basın İlan Kurumu’nun ilan vermek için koyduğu tiraj sınırını aşmak.

ALTAYLI: KANDIRIYORLAR

Gerçek tiraj rakamlarını ölçmek ise bu konuda bir şeffaflık olmadığı için mümkün değil. Sabah ve Habertürk’de genel yayın yönetmenliği yapan Fatih Altaylı bu konuyu ele aldığı yazısında, “Habertürk’ün eski okurları hatırlayacaktır muhtemelen, kağıda basılı gazete olduğumuz dönemde yıllarca yalvardım ‘gazetelerin tirajları uluslararası denetime tabi olsun’ diye.
O dönem başta FETÖ’cü Zaman ve Hürriyet buna yanaşmadı. Tabii aslında diğerleri de. Denetimsiz, palavra satış rakamları ile reklam vereni kandırdılar, hâlâ da kandırıyorlar” diyor.

MEHMET YILMAZ: GELENEKSEL OKUR YOK SAYILDI

Mehmet Y. Yılmaz Türkiye’de çok satan bir çok dergi ve gazetenin kuruluşunda yer aldı. Türkiye’de gazete tirajlarındaki düşüşü dijitaldeki gelişmeden bağımsız olarak “astronomik” buluyor. Bunun temel nedenini ise gazetelerin kendi geleneksel okuyucularını yok saymasında görüyor: “Sabah, Hürriyet, Milliyet gibi gazetelerin de başına gelen buna benziyor. Okuyucuların, beklentilerini, taleplerini, yok saydılar, onları kaçırdılar.” Gazetelerin kendi aralarındaki rekabetin geçmişte sadece promosyonla sınırlı olmadığını söyleyen Yılmaz, bugünkü sonucun kaçınılmaz olduğunu aktarıyor: “Ciddi bir haber rekabeti, içerik rekabeti de vardı ki bu rekabet de tirajı yukarı çeken unsurlar arasındaydı. Bütün bunların üzerine bir de dijital medya gelişince, tiraj çöküşü kaçınılmaz oldu.”

Mehmet Y. Yılmaz içerikteki bu değişimin basılı yada dijital bütün mecraları etkilediğinin altını çiziyor. “Okuyucu iyi içeriğin değerini biliyor, kağıda vs. bakmadan onu satın alıyor” diyen Yılmaz, gazetenin satışa dayanan geliri olmasının dijital ortamda ise bu olasılığın azlığının önümüzdeki dönemin en önemli problemi olduğunu ifade ediyor: “Bunu okuyucular öderse ne âla. Okuyucular ödememekte direnirlerse, bu işi finanse edecek olan, medyayı manipüle edecek pozisyonu kazanır. Gazetecilerin çıkar grupları karşısında direnebilme güçleri azalır. Şimdi önümüzdeki bir numaralı problem bu: İyi içerik üretebilecek, maddi olanaklara okuyucu desteğiyle sahip olabilmek!”

BİLDİRİCİ: OKUR KAPISINDAKİ PROBLEMİ GAZETEDE GÖRMEK İSTER

Peki iyi içerik dijital yada geleneksel medyada ne kadar önemli? Cumhuriyet, Hürriyet gibi gazetelerde çalışmış. Hürriyet gazetesinde ombudsmanlık görevinde bulunmuş Radyo Televizyon Üst Kurulu’nda (RTÜK) görev yapmış gazeteci Faruk Bildirici de tiraj kaybının asıl nedenini burada görenlerden. Bildirici bu durumun sadece iktidara yakın yada karşıt olma durumu ile açıklanamayacağını belirterek şunları söylüyor: “Okuyucu kapısının önündeki hizmet eksikliğini gazetesinde görmek ister. Yerel anlamda insanların kendi sorunlarını orada görememesinden tutun da, ülkenin ücra köşelerindeki insanlara hitap edememesine kadar, futbolda belirli takımları öne çıkarmasına kadar. Magazinden, insanların yaşamından çok uzaklaşmasına kadar bir ton şey söyleyebilirim. Gazetecilikteki problemler sadece siyasi tabloda değil.”

Bildirici dünyada dijital alandaki gelişmelere rağmen tiraj artıran gazeteler de olduğunu söyleyerek Türkiye’de Sözcü gazetesi ve bazı haftalık dergilerin ulaştıkları ciddi tirajları örnek veriyor.

‘KONTROL ALTINDAKİ MEDYA DÖNEMİ’

Basının hem Türkiye’de hem dünyada daima iktidar odaklarına yakın olduğunu belirten Bildirici yine de yaşadığımız dönemin önemli farklılıkları olduğunu belirtiyor. Bildirici Türkiye basınının bu dönemini “kontrol altındaki medya” olarak adlandırıyor. Geçmişte de medyanın iktidarlara yakın olduğunu söyleyen Bildirici, “ancak bu kadar baskın değildi” diyerek bu dönemin özelliklerini şöyle aktarıyor: “O kadar kontrol altında ki birileri sizi sürekli kontrol ediyor, haberler, başlıklar öngörüyor. Eskiden iş adamlarından, bürokratlardan, siyasilerden gelen talepler ‘şu haberi şu şekilde yazmayın. Yazmasanız iyi olur’ şeklinde olurdu. Şimdi ‘haberi şöyle yazın’ deniyor yada çoğu zaman haber hazır geliyor. ‘Şuraya koyun’ noktasına geldi artık. Tamamen aktarıcılık, propagandacılık konumuna geldi. Mesela ekonomi haberciliği sadece iktidara yakın habercilik değil, sermaye sahiplerinin çıkarlarına uygun bir habercilik haline geldi. Türk-İş’in, DİSK’in, Hak-İş’in milyonlarca üyesi var. O üyelere, o gazeteler hiçbir şekilde hitap etmiyor. Ama bir patron çıkıyor, onun demeci tam sayfa olabiliyor.”

‘MEDYANIN ETKİSİZ PROPAGANDA ARACI OLMASI İSTENDİ’

Bu dönemin medyasının “etkisiz bir propaganda aracı” olarak kullanılmasının özellikle tercih edildiğini belirten Bildirici, “Hem bir propaganda aracı olarak kullanıyorlar. Ulaşabildiği kadar ulaşıyor, hem de bazı şeyleri engelliyorlar” diyor.

Son yıllarda basılı medyadaki gelişmeler yalnızca gazetelerin içeriklerinin yada sahiplerinin değişmesiyle gerçekleşmedi. Bu yayın organlarının dağıtıldığı, gazeteyi/dergiyi okuyucuya ulaştıran dağıtım şirketleri de değişti. 2018 yılına kadar esas olarak iki büyük dağıtım grubu varken Yay-Sat’ın Turkuvaz Medya Grubu tarafından satın alınması ile birlikte bu grup dağıtım alanında tekel haline geldi. İktidara yakınlığı ile bilinen grubun dağıtım tekelini eline alması özellikle ‘muhalif medya’ olarak adlandırılan yayın organları için endişe yarattı.

Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat bu değişimin olumsuz sonuçlarını hemen yaşamaya başladıklarını belirtiyor: “Evrensel, YAYSAT tarafından dağıtılırken satılan gazete sayısı üzerinden yüzde 25 ve ayrıca yüzde 3 katkı payı ödüyorduk. Turkuvaz’da satılan gazetenin yüzde 25’ine ek olarak tirajı 10 binin altında olan gazeteler için her ay 20 bin artı KDV ödeme zorunluluğu var. Bunun da Evrensel açısından anlamı, YAYSAT’a her ay 10 bin TL’den daha fazla bir ödeme yapmak. İşleyiş bakımından başka teknik sorunlar da çıkıyor. Bu tekel durumunun ticari ilişkiyi aşan politik bağlam içinde okunabilecek sorunlar olacak mı? Onu henüz yaşamıyoruz ama nihayetinde bu bundan sonra yaşamayacağımız anlamına gelmez. Bir tekel durumunda bu risk hep var.”

Fatih Polat dijital yayınların artması ile okurun habere daha hızlı ulaştığını belirterek bunun da basılı yayınların etkisini azalttığını kabul ediyor: “İnternette bir gün önce yayınlanan bir haberi, ertesi gün sayfalarında gecikmeli olarak tekrar etmekle yetinen, okura bunun üzerine çok da fazla bir şey sunmayan bir basılı gazeteye insanlar, o gazete ile aralarında özel bir ilişki yoksa neden para versin ki?”