Döviz haberine 3 yıl hapis, muğlak suçlamalarla bankalara rekor ceza getiren genelge, piyasadaki paniği artırdı. Bankacılar ceza endişesiyle WhatsApp’tan bile çıktı. Ankara’nın panik yaratan hamlesini Erdal Sağlam DW için yazdı.
Ekonomide işlerin bozulduğu somut sonuçlarla ortaya çıkmaya başlayınca, ekonomi yönetiminin piyasa ve piyasa haberleri üzerindeki baskısı da iyice arttı. Swap kısıtlarının büyümesiyle piyasalarda oluşan tedirginlik, bugün Resmi Gazete’de yayınlanan ceza yönetmeliği ile had safhaya ulaştı. Büyüyen panik dolar kurunun, 2018’deki 7.24 TL’lik rekorunu kırıp 7.26 TL’ye kadar çıkmasına neden oldu.
Kurlardaki rekorun en önemli nedeni, ekonomi yönetiminin 2018 Ağustos’unda yaşanan krizdeki gibi, yurtdışı bankalarla işlemleri sınırlayıp, içeride piyasalara gösterdiği sopanın boyutlarını büyütmesi. Bu yılın şubat ayında sermaye piyasası ve bankacılık yasalarında yapılan değişikliklerle, piyasada “manipülatif işlemler ve piyasayı bozucu hareketlere” ağır cezalar getirilmişti. Gece yarısı BDDK’nın yasanın uygulama yönetmeliğini yayımlaması ve bunun “Londra merkezli bazı yabancılar TL yükümlüklerini yerine getiremedi” haberlerine denk gelmesi, piyasalarda paniği büyüten önemli unsurlardı. Bu nedenle patlayan dolar kuru daha sonra gün içinde 7.2 TL’lerde dolaştı ama tedirginlik devam ediyor.
Yönetmelik korkusu: WhatsApp’tan bile çıktılar
Yönetmeliğin çıkacağı biliniyordu ve asıl ağırlaştırıcı hükümler şubat ayındaki yasa ile getirilmişti. Ama yönetmeliğin mevcut panik iklimine denk gelmesi, piyasadaki yankısını büyüttü. Yönetmeliğin bankacılar üzerindeki panik etkisinin büyük olduğunu gördük. Özellikle banka iktisatçıları ve ‘dealar’ları, yönetimlerinin de telkinleriyle, kişisel olarak katıldıkları WhatsApp ve sosyal medya gruplarından bile çıkmaya başladılar. Yasa ile zaten düzenlenen cezaların yönetmelik ile fazla değişmeyip, uygulamaya açıklık getirildiği düşünüldüğünde, paniğin bu kadar büyümesi şaşırttı. Ancak banka mensuplarına dönük bir süredir sosyal medya hesapları üzerinden soruşturmalar yapıldığı gibi söylentiler dolaşıyordu ve yönetmeliğin bu korkuyu tetiklemiş olabileceği tahminler arasında.
Yasa ve dünkü yönetmeliğin panik yaratmasının en önemli nedenleri arasında, “manipülatif işlemler ve piyasayı bozucu hareketler” gibi muğlak tanımların getirilmesi; yani piyasadaki olası bozulmalar için herkesin, “yorum yaptı ya da işlem yaptı” diye suçlu konumuna getirilmesi tehlikesi sayılabilir. Dünkü yönetmelik ile de finans araçlarında fiyat değişimi, piyasalardaki dalgalanmalar için ekonomik gerekçeleri olsa bile bankacıların, piyasayı bozma suçlamasına maruz kalmasına kadar gidebilecek, ucu açık suçlamaların mümkün olduğu görüldü.
Kurlar yükseldi haberine en az 3 yıl hapis!
İşin bir başka yönü ise ekonomi gazetecilerine dönük. 2018 Ağustos’unda “kurların yükseldiği” haberi yapanların bile mahkemeye verildiği ve mahkemelerin devam ettiğini biliyoruz. Şubat ayında çıkan yasa biraz da bu tür haberler yapanlara dönük cezaları artırmayı amaçlıyordu. 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası öngörülürken, yeni yasa ile ceza tabanı 3 yıla çıkarıldı. Bu konudaki yargılamalara maruz kalan kaynaklara danıştığımda, “Hakim 2 yıl asgari cezayı verdiğinde yatmadan çıkılabiliyordu, ceza tabanı 3 yıla kadar çıkartılarak, ekonomi gazetecilerinin de hapse girmeleri kesinleştirilmeye çalışıldı” yorumunu yaptılar. Buna karşılık yönetmeliğin yeni bir şey getirmediği, yasa ile zaten piyasayı bozmaya dönük muğlak tanımların birkaç yıldır var olduğu, ceza artışının da şubat ayındaki yasayla getirildiği belirtiliyor.
Bu tür muğlak tanımlara dayanarak bankalara verilebilecek maddi cezalar da yasa ile artırılmıştı. Bankalara dönük piyasayı bozma suçlamasıyla, bir yıl önceki vergi öncesi karının yüzde 20’si ile, brüt satış hasılatının yüzde 1’ine kadar, hangisi büyük ise o ölçüde ağır cezalar verilme yolu açılmıştı.
İşte piyasadaki paniği büyüten adımlar
Hükümetin uzun süredir, siyasi haberlerde olduğu gibi, ekonomik alanda da eleştirel haber ve yorumlara sert tepki verdiği görülürken, kısıtlamaları artırması bekleniyordu. Hükümetin işler görece iyi giderken, buna öncelik vererek piyasayı bozma tehlikesini göze alamadığını gözlemledik. Ancak zaten kırılgan ekonomi, Koronavirüs salgını etkisiyle iyice bozulmaya başlayınca son dönemde baskıyı yeniden artırma yolunu seçti.
Piyasadaki asıl tedirginliğin yüksek dış borç ödemelerine karşılık döviz kaynağının bir türlü bulunamaması olduğu biliniyor. Hükümetin IMF’den swap hakkını siyasi nedenlerle, kategorik olarak reddetmesi, FED ve G-20 ile swap temaslarından bir türlü sonuç çıkmaması piyasadaki tedirginliği artırdı. Yabancıların Türkiye’deki yatırımlarını çekme işlemini hızlandırmaları, kurlardaki baskıyı artırdı. Ekonomi yönetimi geçen ay kamu bankaları kanalıyla kurları 7 TL’de tutmak için kıt döviz rezervlerini de harcayınca, tedirginlik iyice arttı. Sonunda ekonomi yönetimi 7 TL’lik dolar kurunu savunmaktan vazgeçmek zorunda kaldı. Ancak döviz talebi durmayınca ekonomi yönetimi bu kez yine swap sopasını kullanmaya başladı. Hem faizleri baskı altında tutan, hem bankaları kredi vermeye zorlayan, hem de kuru tutmaya çalışan ekonomi yönetimi iyice sıkışınca yurtdışıyla swapı neredeyse yok denecek seviyelere indirdi. Tüm bunlar yabancı yatırımcı nezdinde “Türkiye’deki ekonomi yönetimi panikledi, aşırı önlemler alıyor” algısı yarattı.
Ankara’nın hamlesi yabancıları kaçırıyor
Geçtiğimiz Çarşamba günü Maliye ve Hazine Bakanı Berat Albayrak’ın internet üzerinden yabancı yatırımcılarla yaptığı toplantının iyi geçmediği, yabancıları tatmin edemediği belirtildi. Bakanın “rezervlerin çok yeterli olduğu” gibi açıklamalarının yabancılardaki güvensizliği artırdığı ve Türkiye’den kaçışı hızlandırdığı söylendi. Çarşamba gecesi “Londra kaynaklı bankalar TL’de açığa satış yaptı, TL yükümlülüklerini akşam kapatamadılar, Türkiye’ye yine saldırı var” şeklindeki haberler, resmi ajanslar kanalıyla servis edildi. Bu gelişmenin ardından Perşembe sabah saatlerinde ceza yönetmeliği haberleri gelince panik iyice büyüdü ve kurda yeni rekorlar geldi.
Özetle; ekonomideki bozulma ve panik havası devam ediyor, ekonomi yönetimi rasyonel ve piyasayı sakinleştirecek kararlar almak yerine, bankalar üzerindeki baskısını artırıyor, yabancıları suçluyor ve eleştirel haber yapanları engellemeye çalışıyor. Bu önlemlerin 2018’de kısa süreli bazı olumlu sonuçları olsa da birikimli olarak Türkiye ekonomisine ve piyasaya olan güveni zedelediği ise görülemiyor. IMF tavrında olduğu gibi, rasyonel olmayan popülist kararlar, piyasanın sopa ile terbiyesine yeniden dönülmesi, ekonomideki sorunların doğru teşhis edilmediğini gösteren resmi demeçler, özellikle yabancı nezdindeki itibarın giderek kaybolmasına neden oluyor. Demokrasiden uzaklaşma eğilimine rağmen yabancı sermaye kâr gördüğü için Türkiye’ye geliyordu. Ancak üzerine bir de ekonomik kurallardan uzaklaşma eğilimi somutlaştığında, kârı hâlâ yüksek olsa da, geleceğini göremediği için bu ülkeden çıkmak istiyor. Doğru ekonomik teşhis ve kararlarla, ihtiyacınız olan döviz kaynağı için, yabancı sermayeyi çekmeniz beklenirken, var olan yabancıyı da tedirgin eder, çıkmasını hızlandırırsanız, sonucun başka bir şey olmasını bekleyemezsiniz.