Avrupa Parlamentosu raportörü Nacho Sanchez Amor, Türkiye seyahati öncesi Cumhuriyet gazetesine makale yazdı.
Avrupa Parlamentosu beni Türkiye Raportörü olarak görevlendirdi. Bu görev, bugün, hiç olmadığı kadar zorlu olabilir ancak gelecek vaat ettiği kesin. Zira daha birkaç gün önce Avrupa Parlamentosu Türkiye ile ortaklık ve genişleme sürecinin muhafaza edilmesini önemli bir çoğunluğun oyuyla (558-114) kabul etti. Görevim çerçevesinde, AB – Türkiye ilişkilerinin, iniş çıkışlar olsa da, yolunda gitmesini sağlamayı ve her iki tarafta da koşullar elverişli olduğunda, sürece yeni bir ivme kazandıracak her fırsatı değerlendirmeyi hedefliyorum. Her iki tarafta da diyorum… Bunu özellikle vurgulamak isterim zira bu elbette ki her iki tarafın da beklenti ve şartlarının aynı ölçüde dikkate alınmaya değer olduğu ikili bir ilişkidir.
AB’nin tavrı katkı sağlamıyor
Avrupa cephesinde, Türkiye’ye ilişkin ciddi bilgi eksikliğini gidermemiz ve son zamanlarda ortaya çıkan İslamofobik söylemlerin körüklediği geçmişten sirayet eden son derece zararlı önyargıları ortadan kaldırmamız gerekmektedir. Bütün ülkeyi, başındaki yöneticiyle bir tutma yanılsaması ve Türkiye’nin son zamanlardaki tek taraflı dış politika ve askeri faaliyetleri; son aylarda Türkiye’nin yalnızca bir eleştiri konusu olarak gündeme geldiği Brüksel’de, ülkenin daha olumlu biçimde algılanmasına katkıda bulunmamaktadır.
Türkiye cephesinde ise başarısız darbe girişiminden üç yılı aşkın bir süre sonrasında, gerekçelendirilmesi giderek zorlaşan siyasi istisnalar durumunun – olağanüstü hal’in yürürlükten kaldırılmasıyla birlikte artık her ne kadar resmi olmasa da – fiilen sürüyor olması; Avrupa’da daha fazla eleştiriyi körüklemiştir. Bu eleştirilere Türkiye konusunda en ılımlılar dahil katılmışlardır. OHAL döneminde, darbe planlayıcılarına yönelik hürriyet kısıtlayıcı uygulamalar, kısa süre içerisinde Kürt siyasi hareketi mensubu aktivistler, muhalif belediye başkanları, eleştirel gazeteciler, akademisyenler, insan hakları savunucuları ve öğrenciler gibi başka birçok kimseye de nihayetinde sirayet eden baskıcı bir şok dalgasına yol açmıştır. Tüm bunlar, hukuken o kadar geniş kapsamlı bir terör tanımına dayanarak yapılmıştır ki,sonuçta gerçek terörün öneminin azaldığı paradoksal bir etkiye yol açmıştır. Eğer her muhalif tavır, söz, eylem terör ise, sonuçta hiçbir şey terör değildir. Devlete ve anayasal düzene karşı farklı silahlı şiddet eylemlerine maruz kalan Türkiye’nin güvenlik kaygıları da tamamen haklıdır. Ancak bu durum eleştirel her bireyin devletin düşmanı olarak görülmesini ya da komşu bir ülkede tek taraflı olarak yapılan askeri operasyonları haklı çıkarmaz.
Hak ve özgürlükler
Her ne kadar, Türkiye’de darbe girişiminden önceki siyasi durum da endişe verici olsa da bugün pek çok muhatabıma sık sık ülkenin ne zaman darbe girişiminden önceki kırılgan normalliğine döneceğini soruyorum. Bu herhangi bir soru değil. İnsan hakları ilişkimizin farklı yönlerinden salt birini oluşturmakla kalmıyor. Bu konu ilişkilerimizin tam temelinde yatıyor, dolayısıyla hak ve özgürlükler dosyasında önemli bir ilerleme olmadığı takdirde – gümrük birliğinin güncellenmesi ya da vize politikası gibi- herhangi bir hususun gündeme alınması da son derece zor olacaktır.
Karşılıklı güven şart
Uzun zamandır AB-Türkiye ilişkileri, yüksek beklentiler ve düşük başarılardan mustarip oldu. Artık beklentilerimizi gerçeklere göre adapte etmemizin, ayrıca karşılıklı güvenin tesis edip ve tüm düzeylerde iletişim kanallarının yeniden canlandırılması gibi somut başarılar ortaya koymamızın zamanı geldi. Artık yeni bir sayfa açmanın ve AB-Türkiye ilişkilerinde alternatif bir söylem aramaya başlamanın zamanıdır.
Her iki taraf da bir yorgunluk ve her iki tarafta da Türkiye’nin katılım sürecinin sonlandırılması çağrısı yapan eleştirel sesler var. Ne var ki birbirimizi kaybetmenin maliyeti göze alamayacağımız kadar yüksek. Türkiye’nin adaylık süreci AB’nin yakın gelecekte Türkiye üzerindeki etkisi açısından bir kaldıraç. Adaylık Türkiye’nin Avrupa değerleri ve standartlarına demirli kalmasını sağlıyor. Bu süreci ortadan kaldırırsak, Türkiye’de halen Avrupa taraftarı olan toplumun büyük kesimine yardımcı olan en faydalı aracı kaybetmiş oluruz.
Türkiye karar vermeli
Türkiye ile olan ilişkilerin geliştirilmesi yönünde çabalamaya devam eden ve ülkenin hem ekonomik açıdan hem de hak ve özgürlük standartları açısından ilerlemesini isteyen ben de dahil birçok Avrupalı var. Bunun bir göstergesi olarak Avrupa Parlamentosu, aday bir ülke olarak Türkiye’yi bir süre sonra düzenlenecek olan dönüştürücü nitelikteki Avrupa’nın Geleceği Konferansı’nın parçası olarak görmek arzusunda. Egemenliğini kullanma, gelecekten neler beklediği gibi konularda kararı verecek olan Türkiye. Daha sonra ise bu kararı ile tutarlı olmalı. Ben ise, birbirimizden uzaklaşmak yerine yollarımızı birbirine yakınlaştırmak için çalışacağım.
(*Avrupa Parlamentosu’nun yeni Türkiye raportörü Nacho Sánchez Amor’un Türkiye’ye yapacağı ilk ziyareti öncesi Cumhuriyet için kaleme aldığı ve düşüncelerini ortaya koyduğu makalesinin tam metnidir.)